“Menar Tefsiri”nde İnsan, Hak ve Özgürlük Kavramları
Hamza Türkmen, 100 yıl önce yazılmış Menar Tefsirinde insan, hak ve özgürlük kavramlarının nasıl değerlendirildiğini yazdı.
HAMZA TÜRKMEN'in yazısı:
Muhammed Reşid Rıza, Muhammed Abduh’un derslerini derleyerek 1905 tarihine kadar kaleme aldığı ve sonrasında da kendinin devam ettiği tefsirin adı el-Menar’dır. Reşid Rıza, son dönem direniş, ıslah ve inşa hareketlerinin ilk ve temel tefsiri olan el-Menar’ın takdim yazısında, kendisinin basiret gözünü açan el-Urvetu’l-Vuska dergisinin benimsediği esaslar olduğunu belirtir ve bu esasları şöyle özetler:
“1. Yüce Allah’ın evrende ve toplumsal alandaki değişmez yasalarını (sünnetullah) tespit edip bunları açıklamak; toplumların yükselmesi ve gerilemesi, güçlü olması ve zayıf düşmesi gibi konulara bu çerçevede açıklık getirmek.
2. İslâm’ın bütüncüllüğünü ortaya koymak; buna göre İslâm dini aynı zamanda yöneten ve hükmeden bir dindir, dünya ve âhiret saadetini bir araya getirmiştir. Bunun gereği olarak da o; ruhanî, toplumsal, medenî, askerî kısaca hayatın her alanı ile ilgili bir dindir. Üstün savaş gücüne sahip olunmasını emretmesi, insanları zorla dine sokmak için değil adalet üzerine kurulu şer’î yapılanmayı korumak, bütün insanlığın hidayeti için çalışmak, İslâm ümmetinin izzet ve şerefini korumak içindir.
3. Müslümanlar arasında ırk-soy esasına dayalı bir ayrılık olamaz; bütün Müslümanlar kardeştir ve hiçbir nesep, dil ya da hükümetin onları ayırması kabul edilemez.
Bu esaslara göre yazılan makaleler şarkın iki bilge âlimini, iki İslâm müceddid ve ıslahatçısını bana sevdirmişti. Bunlar Seyyid Cemaleddin el-Afgani ile Mısırlı Şeyh Muhammed Abduh idi. Bunlar, İngilizlerin 1299/1882 sonlarında Mısır’ı işgal etmelerinin akabinde 1301/1884 yılında Paris’te el-Urvetu’l-Vuska gazetesini kuran kimselerdi. Bu değerli makalelerin yazarı ikincisi (Abduh) idi; ancak gazetenin asıl fikir öncülüğünü yapan, idare eden ve yönlendiren birincisi (Afgan) idi. Bu alanlarda o, Abduh’un gerçek anlamda üstadı ve mürebbisi idi.”
Hak ve özgürlük kavramları etrafında şekillenen insan hakları denilen fıtri adalet arayışı ve olgusu, Rönesans Dönemi Avrupası’nda evrendeki ve toplumdaki doğrunun, gerçeğin ve hakkın ne olduğunu araştıran doğal hukuk etütlerinin bir sonucunda belirginlik kazanmıştı.
Yaratıcımızdan indirilen vahiy ise; evrendeki, nefsimizdeki ve toplumdaki ölçü ve temel dengeyi yakalamamız için bizlere Yaratıcımız katından indirilmiş mutlak ilimdir. İnsanlığımızı gerçekleştirmemizin, zorunlu ve temel ihtiyaçlarımızı yanlışa düşmeden gidermemizin yolu ise, sınırlı ve yaratılmış akılların ürettikleri ile değil; aklımızı yaratan ve yarattıklarının ihtiyacını en iyi şekilde bilen Rabbimizin ilettiği ölçüleri kavramamız, tedebbür, tefekkür, tezekkür, teakkul ve tefekkuh etmemizle olacağını Yüce Allah inzal ettiği Kitab-ı Kerim’inde sürekli hatırlatmaktaydı. Rabbimiz, indirdiği vahyi ilmin doğruyu, gerçeği ve hakkı kavramada “asıl rehber” olduğunu beyan ediyordu. Urvetu’l-Vuska gazetesi ve hareketi de, Kur’an nimetinden uzaklaşmış ümmeti uyandırmak, ıslah ve yeniden inşa etmek için evren, fıtrat ve toplum yasalarını, insanları zorlamadan ve asabiyeye kilitlenmeden “mutlak ilim”i ifade eden indirilmiş dini kavrayarak, görülen-görülmeyen yaratılmış olan tüm vakıa ile irtibatını kurmaya çalışıp, “sahih yorumlar”a yönelmeyi, bu tür araştırma ve çalışmalarda öncülük oluşturmayı amaçlıyordu.
Urvetu’l-Vuska editörünün ve baş yazarının dünyadaki sorunlarımıza yaklaşımda belirttikleri beş ana kuralları vardı:
1. Kur’an’a ve Muhammedi Sünnet’e yeniden dönmek,
2. İçtihad kapısını açık tutmak,
3. Din anlayışımızı bid’at ve hurafelerden arındırmak,
4. İçte, istibdat’ı giderip şura yönetimine yönelmek,
5. Dışta, sömürgecilere karşı direnmek ve dayanışmak. (...)
HABERE YORUM KAT