
"Mehmet Uçum'un bu hale gelmesi hazin ve ibretlik bir vakadır"
Kürt Çalıştayını değerlendiren Mustafa Armağan, "Mehmet Uçum’un bugün HÜDAPAR’a, Çalıştaya katılanlara ve kendisi gibi düşünmeyenlere parmak sallayıp tehdit eder ve aşağılar hale gelmesi ise hazin ve ibretlik bir vakadır." diyor.
HÜDAPAR Çalıştayı tarihî bir adımdır
Mustafa Armağan / Yeni Akit
2013 yılında Akil İnsanlar Heyetinin bir üyesi olarak keşke o zaman da bugünkü olgunlukta halka sorulsa ve cevabı beklenseydi diyebiliyorum. O tarihte aynı heyette bulunduğumuz Mehmet Uçum’un bugün HÜDAPAR’a, Çalıştaya katılanlara ve kendisi gibi düşünmeyenlere parmak sallayıp tehdit eder ve aşağılar hale gelmesi ise hazin ve ibretlik bir vakadır.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024 tarihli açıklamasıyla müzmin Kürt meselesinde yeni bir safhaya adım atıldı. Kan dökülmemesi ve silah bırakılması yönündeki bu cesurca hamle, 47 yaşındaki PKK’nın tam manasıyla silahı bırakıp Kürtleri demokratik çatı altına, Meclise toplanmaya davet ediyordu.
Süreç gayet olumlu bir seyir izledi ve hem İmralı hem Kandil hem de diğer partiler, bu arada CHP tarafında da olumlu bir karşılık buldu. Bu defa barış kazanacak, umutları ilk kez hem devlet hem de toplum nezdinde müspet yankılar buldu.
HÜDAPAR’ın 15-16 Şubat 2025 tarihlerinde Diyarbakır’da düzenlediği “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı”nın tam da Abdullah Öcalan’ın açıklama yapacağı ileri sürülen tarihe denk getirilmesi manidardı. Gerçi açıklama ertelendi ama Çalıştay, barış sürecine olumlu bir katkı olarak hafızalarda yerini aldı.
Ben de 15 Şubat günü Çalıştayın ilk oturumuna katılarak “Türk-Kürt Kardeşliğinin Tarihî Kodları” başlıklı bir konuşma yaptım. Benden önce Mehmet Metiner, Yıldıray Oğur ve Abdülkadir Turan beylerin konuşmaları olsun, açılıştaki muhtelif görüşlere sahip kanaat önderlerinin sözleri olsun bütünleştirici, barış isteyen ve silaha son vermeyi amaçlayan son derece yapıcı açıklamalardı.
Ben de Bediüzzaman Said Nursi’nin Ankara’da Meclise davet edilişinin Lozan’da İngilizler tarafından gündeme getirilmek istenen, Türkler ile Kürtlerin aralarını açmaya yönelik azınlık hakları veya özerklik tanıma gibi sinsice girişimlerin önünü kesmeye matuf olarak Kürt mebusların iknasına yönelik olduğunu söyledim. (Bu tezin epeyce kişiyi şaşırtmış olduğunu öğrendim.)
İkinci olarak bizim milliyetçiliğimizin Batı tarafından kurgulanıp ithal edildiğini, bu yüzden kendi milletimizin hayalini kuramadığımızı, millet hayalimizin Batılı normlarla açıklanamayacağını ve Kürtlere yönelik yanlışların Batı’nın hayal ettiği millet kavramından çıktığını ifade ettim.
Üçüncü olarak da Pazar günkü yazımda dile getirdiğim gibi 17 Haziran 1919 tarihli Erzurum Vilayet Kongresi’ne sunulan bir layihada Ermenilere karşı Türkler ve Kürtlerin ayrılmaz bir bütün oluşturduğu iddiasının bulunduğunu, aynı layihada “Türk Kürtsüz, Kürt Türksüz olamaz” vurgusunun yapıldığını beyan ettim.
Demek ki dedim, bundan 106 yıl önceki şuura geri dönüyoruz. O zaman mesele Türkler ile Kürtlerin yaşadığı ortak coğrafyada bir Ermeni devleti veya mandası kurulmasıydı, bugün Büyük İsrail ve sınırımızın ötesinde kurulacak piyon bir Kürt devleti tehdidi karşısındayız. Konuşmamı iki halk arasındaki kardeşliği vurgulamanın yeri ve zamanıdır sözüyle bitirdim.
Çalıştayın sonunda hazırlanan bildiriyi sonradan okuma imkânım oldu, çünkü aynı günün sabahı Akit TB’deki canlı yayına katılmak için yola çıkmıştım. Her ne kadar bildiri teker teker imzaya açılmamış ve katılımcıların –en azından benim- onayına sunulmamış olsa da genel olarak Çalıştayın ruhuna uygun bir metin olduğunu söyleyebilirim. Elbette formülasyon ve diline itiraz edeceğim bazı cümleler vardı ama genel olarak müspet bir metin çıktığını söyleyebilirim.
Sonuçta 100 yılık kangren olmuş bir meseleyi konuşuyoruz. Ne hatalar yapılmadı ki şimdiye kadar? Zaten o hatalar yapıldığı içindir ki patinaj yapıp durduk. Mühim olan, konuşabilmek, müzakere edebilmek değil midir?
Fransız filozofu Ernest Renan’ın dediği gibi bir millet, her gün yapılan bir plebisittir yani halk oylaması. Her gün halka soruyor ve evet cevabını alıyorsanız mesele yoktur. Ancak bir plebisitte hayır cevabı evet cevabına yaklaşmış veya geçmişse o zaman yapacağınız şey, plebisiti iptal etmek değil, tekrar be tekrar halka sormaya devam etmektir. Acaba ben mi yanlış anladım? Bir daha soralım demektir. 2013 yılında Akil İnsanlar Heyetinin bir üyesi olarak keşke o zaman da bugünkü olgunlukta halka sorulsa ve cevabı beklenseydi diyebiliyorum. O tarihte aynı heyette bulunduğumuz Mehmet Uçum’un bugün HÜDAPAR’a, Çalıştaya katılanlara ve kendisi gibi düşünmeyenlere parmak sallayıp tehdit eder ve aşağılar hale gelmesi ise hazin ve ibretlik bir vakadır.
HABERE YORUM KAT