Mehmet Emin Ekmen: 16 Nisan PKK ve HDP’ye Uyarı Olacak
Referandum kararı alındığı günden bu yana bölge seçmeninin eğilim ve muhtemel tercihinin nasıl şekilleneceğine ilişkin çeşitli zeminlerde birçok analiz yapıldı, yapılıyor. Mehmet Emin Ekmen ile yapılan röportajın konusu da “Referandum ve Kürtler"...
Tartışmalı ve abartılı değerlendirmeleri barındırmakla birlikte Mehmet Emin Ekmen ile yapılan bu uzun röportajın bölge halkının tercihinde ne tür faktörlerin rol oynayabileceği ve bağlı olarak bunun sandığa yansımasının nasıl olacağına dair öngörü ve tespitlerinin okunmaya değer olduğunu düşünüyor ve okuyucularımızın ilgisine sunuyoruz.
RÖP: FADİME ÖZKAN / STAR
Kürt mahallesinin anayasa değişiklik paketine bakışı nasıl? Referandum kararı ne olacak? HDP’ye oy veren Kürtler, PKK ve HDP’nin hayır çağrısına uyacak mı? Batman eski milletvekili, Akil İnsanlar Heyeti üyesi, hukukçu Mehmet Emin Ekmen ile konuştuk. Şu kısım özellikle ilginç: “Çözüm sürecinde valiler kaymakamlar görevini yapmazken sokaktaki insan Ak Partili bakanları, siyasetçileri ve Sayın Erdoğan’ı uyardı. “Bu iş yanlış gidiyor, bizim çözümden anladığımız, PKK’nın gündelik hayatımıza kurulması değil silahların tamamen devre dışı olmasıydı” diye itiraz etti. Bana göre Sayın Erdoğan’ın çözüm sürecine dair sorgulaması devlet raporlarından önce sokaktaki vatandaştan aldığı dönütlerle başladı. Çözüm Sürecinde işlerin yolunda gitmediğini Erdoğan’a ilk Kürtler fısıldadı.
16 Nisan halkoylamasının sonucu hem rengi hem oranı itibariyle elbette merak ediliyor ama Kürt nüfusunun yoğun olduğu doğu-güneydoğu bölgesi bilhassa merak ediliyor. Başka pek çok konuyu da vuzuha kavuşturacağı için. Bölgede hava nasıl?
Bölgede müspet yönde değerlendirebileceğimiz derin bir sessizlik var. Halk PKK'nın terörü tekrar başlatmasına, hendeklere, bomba yüklü araçlarla terörün şehirlere indirilmesine karşı çok ciddi bir tepki içerisinde. Bu tepkisini de, uygulamalara karşı sessizlik ve güvenlik için alınan tedbirlere yardımcı olmakla ortaya koyuyor.
KÜRTLER HDP’Yİ UYARACAK
Halkın referanduma, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine bakışı nasıl? İçerikle mi ilgililer, yerel sorunlarla mı?
Bölge sakin bir şekilde kampanyayı izliyor. Doğu Anadolu bölgesi ile Güneydoğu Anadolu bölgesi illerinden çıkacak sonuçların ortalaması ile Türkiye ortalamasının örtüşeceğini söyleyebiliriz. Devlet alana hakim. Şehirde ve kırsalda güvenlik tam, bu durumun sandığa da yansıyacağını söyleyebiliriz.
Bölge halkı Referandum Paketini daha çok sistem içi bi revizyon olarak değerlendiriyor. PKK’nın bütün propagandasına rağmen, sandık sonuçları üzerinden hükümete bir mesaj verme eğilimi yok, tam aksine, sandık sonuçları PKK ve HDP için bir uyarı olacaktır.
TÜRKİYE ORTALAMASI GİBİ
Son seçimler 1 Kasım 2015'te yapıldı. 7 Haziran'daki sonuçlardan farklı bir sonuç çıktı sandıktan ve bu sayede hükümet kurulabildi. 16 Nisan sandığı o günkü sandık verilerine benzeyecek mi sizce?
Bölgede 7 Haziran hatta 1 Kasım seçimlerinden çok farklı bir tabloyla karşılaşacağımızı öngörebiliriz. Bölgeden çıkacak sonuçlar Türkiye ortalamasının altında olmayacaktır. Evet yönündeki destek de; minimum 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan'a verilen destek seviyelerinde olacaktır diye düşünüyorum.
KÜRTLERİN DEVLETE BAKIŞI DEĞİŞTİ
Bölgede bazı il ve ilçelerde yüzde 70 oranlarında HDP-BDP hakimiyeti olduğu sır değil. PKK'nın ateşkesi bitirip hendek terörüne başlaması ve özerklik ilanları gibi kanlı bir süreç yaşandı. Hükümet de terörle mücadelenin, vatandaşla dayanışmanın gereğini yaptı. Tüm bu süreç halkta nasıl bir karşılık buldu?
Bölge PKK'ya da HDP’ye de ciddi şekilde tepkili ve mesafeli. Halk PKK'yı çözüm sürecinin kıymetini bilmediği, HDP’yi de siyasetin imkanlarını hakkıyla değerlendiremediği gerekçesiyle eleştiriyor ve bu tepkiler bariz bir şekilde dışa vuruluyor.HDP’nin 102 belediyesi var, buralar yüzde 55-60 üstü oylarla kazanılan belediyeler. PKK çukurları güçlü olduğu yerlerde denemek istedi, ama sadece 6-7 ilçede başarılı oldu. Yani 95 ilçenin sakinleri PKK'nın çukur kazma girişimlerine karşı direnç gösterdi. Çukur kazılabilen ilçelerde ise, ilçenin tamamında değil ancak 5-6 mahallesinde bu başarıldı. Yani Cizre; Nusaybin, Sur, Şırnak, Yüksekova gibi ilçelerde ancak sınırlı mahallelerde etkinlik kurabildi.
PKK’nın hedefi; olabildiğince çok yerde çukur kazmak ve halkın içine dahil olduğu çatışmalar yaratmaktı. Eğer halk bunu kabul etseydi; şu iki tablodan biri yaşanacaktı; ya Halk oraları terk etmediği için devlet temkinli davranacak ve PKK fiili egemenliğini ilan edecekti veya Devlet kararlı bir şekilde üzerlerine gittiğinde Suriye benzeri kitlesel ölümler yaşanacaktı. HDP tabanı bu çukurları engelleyemediği yerlerde de o bölgeleri terk etti. Bu, PKK açısından stratejisinin çökmesi demekti. PKK 30 yıldır, Kürtlerden bu kadar güçlü bir tokat yememişti. Unutmayalım ki bu mahalleler HDP’nin yüzde 90 ve üstü oy aldığı mahallelerdi. Yani oğlu dağda, yakınları cezaevinde olan aileler buraları terk ederek operasyonların önünü açtılar.
PKK’YI YALNIZ BIRAKIP DEVLETİ DESTEKLEDİLER
Kürtler bir anlamda PKK’nın ebediyen tepelenmesi için devletle işbirliğine girdi, öyle mi?
Dikkat çekici nokta şu oldu; halk o alanları terk ettikten sonra Türkiye'nin batısına göç etmedi, komşu mahallelere, akrabalarının yanına taşındılar. Bunun anlamı şuydu; Halk “bu arızi bir durum, devlet buralar temizleyecek egemenliği ve biz evlerimize geri döneceğiz” diye düşündüler. Bu hal, kamu otoritesinin yeniden sağlanacağına duyulan inanç ve güvenle ilgiliydi.
Operasyonların yoğunlaştığı dönemde Nuçe TV, HDP/PKK ve diğer bütün yapılar aracılığıyla halk çukur bölgelerindeki direnişe destek vermek üzere basın açıklamalarına davet edildi. Ancak HDP’nin 400.000 oy aldığı Diyarbakır'da en fazla 2000 kişiyle, 200.000 oy aldığı Batman'da 1000 kişiyle toplanabildiler. Yoğun dezenformasyon ve psikolojik harekat gücündeki kampanyalara rağmen HDP seçmenin yüzde 1'i bile çukurlar ile dayanışma anlamına gelen mekanlarda bulunmaktan kaçındı.
Tüm bunların bize özet olarak söylediği şey; Kürtlerin devlet ve devlet organizasyonu ile bir sorunu kalmadığıdır.
Bunu biraz açalım.
Devlet sadece Kürtleri değil, Dindarlar, Gayrimüslimler, Aleviler hatta Romanları bile mağdur eden uygulamalara imza attı. Her bir kesim bir şekilde muhalefet geliştirdi. Ancak Kürtler sadece sistemin ideolojisine değil kendisine de muhalefet ediyordu. Bu tutum; vergi vermeyerek, mecbur kalmadıkça yargıya başvurmayarak, hatta elektrik parasını dahi ödemeyerek kendisini gösteriyordu. Bu şekilde devletle olan münasebetler minimal seviyeye indirilmiş idi. Ama 15 yıldır yaşanan demokratik dönüşüm, siyasi ve demokratik alanın tanımış olduğu fırsatlar, Gezi olayları, 6-8 Ekim Kobani olayları, Çukur Savaşları, Türkiye dışında Irak ve Suriye'nin durumu yeni bir bilinç yarattı. O da şudur; “arkadaş biz ideolojik olarak bu devlete muhalefet edebiliriz, ancak en kötü devlet organizasyonu devletsizlikten; en kötü kamu düzeni kaostan iyidir.” Bu süreçlerde Kürtler kamu düzeni ve otoritesini bozacak, kargaşa doğuracak, Devletin varlığına etki edecek hiçbir olayın içerisinde olmadılar. Bu tablo HDP’nin yüzde 95 oy aldı aldığı yerlerde dahi böyle seyretti. Bu, taleplerin sona erdiği anlamına gelmiyor tabii ki; ancak, dönüşüm mücadelesinin artık meşru siyasi ve demokratik zeminde sürdürülmesi gerektiğine inanıyorlar. Bence bizim sürece dair en büyük kazanımımız budur.
KÜRT HALKI OLAN BİTENİ GÖRÜYOR
PKK, FETÖ ve Türkiye'ye açıkça düşmanlık sergileyen çevrelerde "devlet, hükümet, Erdoğan bölgede katliam yaptı, Kürtleri ezmeye çalıştı, o yüzden 16 Nisan'da halk bunu unutmaz" gibi bir fikri yayıyorlar. Öyle mi?
Önce şunu söyleyelim Erdoğan ile ilgili yürütülen kampanyaların şiddetini, insafsızlığını herkes gibi Kürtler de görüyor. Kürtler 90’lı yılların liderleri Çiller ve Mesut Yılmaz'a karşı yürütülmeyen muhalefetin yüz kat, hatta bin kat ağır bir şekilde neden Erdoğan'a karşı yürütüldüğünü de sorguluyor. Erdoğan'a veya Barzani'ye karşı kullanılan yıkıcı dilin Esat’tan, Maliki’den veya idamlara rağmen İran'dan neden esirgendiğini (!) de soruyor. PKK'nın Türkiye’de Erdoğan'a; Irak ve Suriye’de Barzani’ye karşı kullandığı dilin halk nezdinde bir karşılığı yoktur. Bu söylem rekabetin getirdiği bir söylemdir. Halk olan biteni görüyor.
DOLMABAHÇE MUTABAKATINI PKK VE HDP BOZDU
Neyi mesela?
Mesela bu kampanyada en önemli argüman olan meşhur Dolmabahçe mutabakatını kim bozdu konusuna bakalım. Erdoğan Dolmabahçe günü çok da eleştirmeden sonuçları görmek gerektiğini ifade etmişti. Fakat 28 Şubat'tan 15 Mart'a kadar bütün Kandil kadrosu ve HDP sözcüleri bu mutabakatı tanımadıklarını ilan ettiler. Bu tablo karşısında da Erdoğan “ben bu görüntüye karşıydım ama arkadaşlarımız bir netice alınabileceğini iddia ettiler fakat o neticenin de elde edilemeyeceği görülüyor dolayısıyla bu anlamsız bir girişimdi” diyerek düşüneceğini ilan etti. PKK da bu açıklamayı Dolmabahçe mutabakatını bozan Erdoğandı diye propagandaya dönüştürdü. Oysa mutabakatı bozanın Erdoğan değil, PKK ve HDP olduğu sadece 28 Şubatla 15 Mart arasındaki açıklamalar takip edilerek bile ortaya konulabilir. PKK ve HDP’nin Erdoğan karşıtı söylemi karşılık bulmuş olsaydı 15 Temmuz gecesi Hakkari'de Şırnak'ta Cizre'de insanlar sokağa dökülmez ve 28 gün boyunca demokrasi nöbetlerinde meydanlar tıklım tıklım dolmazdı.
HDP KÜRTLER İÇİN BÜYÜK BİR HAYALKIRIKLIĞI OLDU
Kürtlerin HDP'ye bakışı değişti mi peki bu sürecin sonunda? Nasıl değişti? Özellikle HDP'ye oy verenler ne yaşıyor; hayal kırıklığı mı, öfke mi, pişmanlık mı, övgü mü?
Sadece HDP seçmeni değil Kürtlerin büyük çoğunluğunda elbette büyük bir hayal kırıklığı var. Çünkü seçmen verilecek destek ile Çözüm Sürecinin başarıya ulaşacağı ve PKK'nın Türkiye'de silahları terk ederek terörün sona ereceği beklentisi içerisinde idi. Ancak HDP, PKK'nın terörü şehir merkezine taşıması karşısında eleştirel bir tutum dahi alamadı. HDP tabanındaki kırgınlık ve tepki yaklaşık iki yıldır süren sessizlik ile ortaya kondu zaten. Basın açıklaması davetlerine dahi katılım olmadı. Bu konuda milletvekili tutuklanmaları, kayyum atamalarına karşı yaşanan sessizlikten daha büyük bir gösterge olabilir mi?
KÜRTLER HDP’YE DEMOKRASİ DERSİ VERDİ
Bu sessizliğin nedeni korku mu? OHAL nedeni ile kimse sokağa çıkmıyor diyorlar, buna ne diyeceksiniz?
Bunu ileri sürenler ya HDP’nin içinde bulunduğu hezimeti örtmeye çalışıyorlar ya da Kürtleri hiç tanımıyorlar. Daha dün DEAŞ’ın bomba tehditlerine rağmen mitinglere yüzbinlerce insanın nasıl katıldığını hep beraber gördük. 90'larda devletin çok büyük hatalarla dolu terörle mücadele konseptine rağmen HDP’ye ve PKK'ya verilen desteğin nasıl büyüdüğünü ve görünür hale geldiğini hepimiz hatırlıyoruz. 15 Temmuz'dan sonra OHAL var ise, Ceylanpınar olayından darbe gecesine kadar neden hiçbir yerde 3-4 bin kişi bir araya getirilemedi? Detaya girmek istemiyorum ama açık olan şudur ki; Kürtler “80 milletvekili, 102 belediye başkanlığı kazandığın bir yerde terörle yola devam etmeye hakkınız yok” dedi.
KÜRTLER PKK’NIN DEĞİL KAMU OTORİTESİNİ DESTEKLEDİ
Şöyle bir tespit de yapılıyor bu sürece dair: “Evet HDP'yi destekleyen Kürtler kızgın, PKK'ya açıkça tavır alıyorlar, hendek terörü döneminde PKK'ya destek vermedi, sokağa çıkmadı ama şu an devletin yanında da değil”. Katılır mısınız?
Kürtler kamu düzeni ve devlet otoritesinin yanında durdular. Siyasi tercihlerin farklılığı ile devletin yanında olmayı ayırt etmek gerekir. Biz nasıl muhalefette bulunan CHP veya MHP seçmeni için devletin yanındalar mı, diye sormuyoruz; HDP için de bu soruyu oy sonuçları ile değil kamu düzeni ve ülke bütünlüğü noktasında değerlendirmek lazım. Siyasi tercihlere gelince bunu da; HDP’nin kemikleşmiş olan yüzde 6-7'lik tabanı üzerinden değil 1 Kasımda kazandığı yeni oylar üzerinden tartışmak gerekir ki; burada da ciddi hareketlilik var.
15 TEMMUZ’UN DİĞER KAYBEDENİ PKK’DIR
15 Temmuz darbe-işgal girişimi nasıl etkiledi bölge insanını?
15 Temmuz kamu düzeni ve devlet otoritesinin gerekliliğine duyulan ihtiyacı herkes gibi Kürtlere de hissettirdi. Bu yönde oluşmuş olan siyasi bilinç teyid edilmiş oldu. Çıkacak bir kaos ve kargaşanın ilk başta Kürtlere zarar vereceği düşüncesi bir kere daha kabul gördü. 15 Temmuz gecesinde Hakkari, Şırnak, Cizre başta olmak üzere bölgenin bütün illerinde insanlar sokaklardaydı ve bu demokrasi nöbetlerinin devam ettiği Ağustos ayının ortalarına kadar devam etti. Ama burada bir durum daha var ki; 15 Temmuz'un kaybedenlerden biri de PKK oldu.
Neden ?
Çünkü PKK/ KCK 15 Temmuz gecesi saat 01.00’de açıklama yaparak bunun kontrollü darbe girişimi olduğunu söylediler. Kontrollü Darbe tezini Kılıçdaroğlu, hatta FETÖ’den önce PKK ileri sürdü. Ardından halkı meydanlardan uzak tutmaya çalıştılar ama bunda başarılı olamadılar. PKK/HDP 15 Temmuz’a karşı net ve kararlı bir şekilde durmadıkları gibi, PKK 5 gün sonra saldırılara başladı. Darbeci unsurların daha tam tasfiye edilmediği bir dönemde bu saldırılar kaos ve kargaşaya hizmet etmekti. Bazı HDP sözcülerinin meydanlardaki halka “bunlar IŞİD’çidir, bunlar döner ekmek karşılığı toplanıyor” gibi hakaretamiz sözleri de büyük tepki çekti. Mevcut sessizliğin bir sebebi de budur.
KÜRTLER TÜRKİYE’NİN TÜM SEMBOLLERİYLE BARIŞTI
15 Temmuz sonrası devam eden demokrasi nöbetlerinde öne çıkan duygu Türkiye sevdası, devlet-millet-aşkı, can feda ederek korunan vatan/demokrasi... Kürtler tarafından Türk milliyetçiliği olarak mı algılandı?
Bu tip refleksler bir sembolü nerede ne zaman hangi amaçla kullandığınıza bağlı olarak değişebiliyor. Örneğin terörle mücadele alanlarında bayrakları büyüterek görünür hale getirdiğinizde “burası fethedilen bir alan mı ki, bu kadar büyük bayraklar asılarak kutlanıyor” diye bir tepki gelişiyor. Ama bayrak darbeye karşı direnişin sembolü oldu ve Kürtler de ülkenin bütün sembolleri ile buluştular. Zaten Ak Parti mitinglerinde Sayın Erdoğan'ın bölge gezilerinde Türk bayrakları her zaman bulunurdu. 15 yıllık süreç, Kürtlerle bu ülkenin ve devletin sembollerini buluşturmuştu. Şu fotoğrafı hatırlar mısınız bilmiyorum belki arkadaşlar belki sayfada bunu kullanabilir. 15 Temmuz gecesi sabah namazında yüzlerce bayrağın üzerinde namaz kılan binlerce insana dair bir fotoğraf vardı, o fotoğraf Batman’da çekildi. Bu süreçte ortaya çıkan simgeler, bayraklar, şehit Ömer Halisdemir, vatanın ve devletin kutsallığına dair söylemlerin ben Kürtleri rahatsız etmediğini, onların da böyle davrandığını düşünüyorum.
KÜRTLERİN YARISI AK PARTİ’YE OY VERİYOR
Bazı isimler bu tür şeyler yazdıkları için soruyorum, Kürtler Erdoğan'a sırtını mı döndü?
Kürtlerin Erdoğan'a sırtını dönmesini çok arzu eden kesimler var Türkiye'de, Nişantaşı Cihangir tayfası bunların başında geliyor. O kadar ki sırf Erdoğan ile dost diye Barzani’yi de hedefe koyuyorlar.
Kürtler Erdoğan'a sırtını döndü mü? Bunu test etmenin birkaç basit göstergesi olabilir. Göstergelerden biri oy dağılımı olabilir. Türkiye'de en mütevazi tahminle 15 milyon Kürt olduğu kabul ediliyor, yüzde 70 seçmen/nüfus oranımız var. Bu durumda 11 milyon Kürt seçmen var Türkiye'de. HDP’nin ve Demirtaş'ın farklı muhalif kesimlerden aldığı ilave oy desteğine rağmen aldıkları oy 5-6 milyonu geçmedi. Yani Kürtlerin en fazla yüzde 50'si bu çizgiye oy verdi, kalan yarısının da tamamına yakını AK Parti/Erdoğan çizgisine oy verdi. Bu oran Erdoğan’ın Türkiye geneli aldığı oylardan daha az değil. Ki 2007/2011’de bu oranlar Erdoğan lehine daha yüksekti. Sayın Erdoğan yakın zamanda Diyarbakır ve Mardin'de mitingler yaptı. Miting meydanına insanlar kısmen organizasyonla gelirler ama sokaklar ve caddeler insanların ruh dünyasını yansıtır. Bu sokaklarda tepki bir yana sevgi gösterileri vardı. HDP ve PKK'ya angaje olmuş yüzde 3-4’lük seçmen kitlesi değil mevzumuz. Ki bu oranda bir düşmanlık hali seküler Türkler arasında da var. Genel olarak Kürt toplumunun ruh haline bakarsak, HDP ve PKK'nın bütün propagandasına rağmen “Kürtler Erdoğan'a küstü” diyeceğimiz bir tablo olmadığını rahatlıkla ifade edebilirim. Zaten sonuçlar da bunu kontrol etmemiz için bize iyi bir fırsat verecektir.
KÜRT HALKI ERDOĞAN’LA BÜTÜNLEŞTİ
1 Nisan günü Erdoğan Diyarbakır'daydı, Diyarbakırlılarla buluştu. Erdoğan'ı çok kere izlemiş bir gazeteci olarak biliyorum ki söze dökülenin dışında da bir duygu alışverişi olur Erdoğan'la halk arasında. Sizin gözlemleriniz ne, nasıl bir iletişim vardı meydan ve Erdoğan arasında?
Meydana gelenler zaten Erdoğan'ı seviyor, orada binlerce insan duygusal olarak Erdoğan'la bütünleşiyor. Yürütülen büyük kampanyalara, psikolojik harekatlara, siyasi saldırılara rağmen bu bütünleşme sokaklarda da vardı.
CUMHURBAŞKANININ DİYARBAKIR MESAJLARI
Cumhurbaşkanının miting mesajları ve meydanın Cumhurbaşkanına mesajları nelerdi?
Cumhurbaşkanı Diyarbakır'da çerçevesi iyi çizilmiş, içeriği doyurucu bir konuşma yaptı. Öne çıkan başlıklar; tek millet derken bunun dini anlamda bir milleti İbrahime modern devlet anlamında da vatandaşlık temelinde bir millet vurgusu olduğunu açıkça ifade etti. Böyle detaylı bir açıklamayı ilk defa söylemiş olabilir. Yine bu bağlamda “biz projesi olan herkesle her şeyi konuşmaya hazırız, tek bir şartımız var elinde silah olmayacak” diyerek çözüm sürecinin hala buzdolabında olduğu mesajını açıkça verdi.
“SÜREÇ İYİ GİTMİYOR” DİYEN KÜRTLERDİ
Erdoğan “PKK yanlıları, ikide bir ‘barış, barış, barış’ diyor. Lafla barış olur mu? Elinde silah dolaşanlarla barış olur mu?" dedi. Çözüm sürecine büyük umut bağlayan halk da böyle mi bakıyor?
Devlet bir çözüm süreci ilan etti, PKK'nın da Türkiye'yi terk ederek, siyasi aktörlere, demokratik örgütlere fırsat tanıması gerekirdi. Fakat PKK alan hakimiyetini artırarak, maliye ve vergilendirme sistemini, kendi yargılama sistemini kurarak, sıradan insanların hayat ve düzenlerine müdahale etmek istedi. Süreci fırsat bilerek etkinliğini artırmak ve bir otorite kurmak istediğini açıkça ortaya koydu.
Size ilginç gelebilir; çözüm sürecinde Valiler Kaymakamlar görevini yapmazken sokaktaki insan Ak partili bakanları, siyasetçileri ve Sayın Erdoğan'ı uyardı. “Bu iş yanlış gidiyor bizim çözüm sürecinden anladığımız şey; PKK'nın gelip gündelik hayatımıza kurulması değil, PKK'nın ve silahların tamamen devre dışını çıkarılması olmalıydı” diye itirazlar gelmeye başladı. Bana göre Sn. Erdoğan'ın çözüm sürecine dair sorgulaması devlet raporlarından önce sokaktaki vatandaştan aldığı dönütlerle başladı. Çözüm Sürecinde işlerin yolunda gitmediğini Erdoğan’a ilk Kürtler fısıldadı. Dolayısı ile Kürtler bu eleştirilere yabancı değil.
HDP TABANI BOYKOT EDECEKTİR
PKK açıkça Hayır cephesinde yer alıyor, bir kampanya yürütüyor. PKK'nın Hayır demesi HDP tabanını nasıl etkiliyor?
Bu sistem içi değişiklik tartışmasıdır, bunun Kürtlerle bir ilgisi yoktur. Bu değişiklik çözüm süreci içerisinde ve HDP ile olmalıydı şeklinde yoğunlaşan eleştiriler var. Bunun da boykot olarak sandığa yansıyacağını düşünüyorum. Gözlemim şu ki; HDP’li seçmenin bir kısmı süregelen sessizliğini boykot olarak sandığa yansıtacak.
YENİ SİSTEMDE TERÖR BİTER Mİ?
En çok merak edilen sorulardan biri şu; yeni hükümet sistemine geçildiğinde terör bitecek mi?
Ortadoğu'da bu kaotik durumu devam ediyorken Türkiye'de terör bitmez. Ancak cumhurbaşkanlığı sisteminin hayata geçtiği, Ordu içerisindeki darbeci unsurların tasfiye edildiği bir Türkiye'de terörle mücadele daha etkin bir şekilde yürütülebilir. Demokratikleşmeyi, hukuku, siyaseti hayatının merkezine koymuş bir insan olarak şunu söyleyebilirim ki; Bu ülkede hiçbir zaman terörle hakkıyla mücadele edilmedi. Terörle mücadele görevini yürüten 2. Ordu’nun tüm üst kademesinin darbecilikten tutuklu olmasının bir izahı olabilir mi? Yeni sistemde ortaya çıkacak dinamizmin gerek önleyici unsurlarıyla, gerek aktif politikalarıyla terörle mücadeleyi de çok daha iyi bir şekilde yapacağına inanıyorum.
SURİYE KÜRTLERİ YPG-PKK’DAN KAÇIP TÜRKİYE’YE SIĞINDI
Türkiye devletiyle milletiyle, Türküyle Kürdüyle bir şeyi başardı; PKK'ya yenilmedi, PKK'nın saldırıları boşa çıktı ama sınırlarımızın hemen ötesinde haritalar değişiyor, bayraklar değişiyor. ABD, Rusya eliyle PKK'ya bir terör devleti kurduruluyor, PKK silahlandırılıyor. Kürtler sınır ötesi olup bitenleri hangi değerlendirmelerle, hangi duygularla, nasıl karşılıyor?
Ortadoğu'da Kürt nüfusun yayıldığı dört büyük ülke var; Türkiye, İran, Suriye ve Irak. Türkiye'deki Kürtlerin bu dört ülkedeki gelişmeleri de izlediğini ve duygusal bir yakınlık hissettiğini söyleyebiliriz. İran'da elinde silah olmayan rejim muhalifi Kürtlerin idam edilmesi, Irak'ta Goran KDP ve PKK arasındaki sorunlar, PKK'nın Şengal'i işgal girişimi, Suriye'deki tartışmalar Türkiye Kürtleri tarafından da yakından takip ediliyor. Türkiye'deki Kürtlerin temel yaklaşımı; Kürtlerin yaşadıkları ülkelerde yönetimden, demokratikleşmeden, refahtan pay almaları gerektiği yönündedir. Suriye özeline gelirsek; çözüm sürecine dair yaptığım belirlemeyi tekrarlamak istiyorum. Suriye'de PYD’nin bir parti devleti kurma hedefini devletten önce Kürtler hissetti.
Bunu nasıl hissetti?
PYD Esadla anlaştı, Esad şehirleri PYD’lilere devretti ve Suriye'de var olan yaklaşık 14 farklı siyasi düşünceye sahip Kürt örgütleri PYD tarafından tasfiye edildi. Mişel Temo gibi çok önemli insanlar yine PYD tarafından katledildi. 2012 yılında Batman'a Mardin'e Diyarbakır'a PYD zulmünden kaçan insanlar gelmişti. Bunların sayısı onbinleri buluyordu. Hakeza Erbil'de ülkelerine dönemeyen 10 bin Peşmerge var. Kürtler Türkiye'nin Suriye'de PYD/PKK karşıtı pozisyonunu doğru buluyor anlayışla karşılıyor, bu hattı destekliyor. Türkiye'de canlı bombalarla katliamlar yapılıyorken, PYD’nin elindeki silahlar PKK'nın eylemlerinden çıkıyorken kimse PYD’yi savunamaz. Bizim de; PYD’ye angaje olmamış, siyasi çeşitliliğin hayat bulduğu bir Kürt bölgesiyle dostane ilişkiler kurabileceğimizi daha yüksek sesle ifade etmemiz gerekir. Barzani ile kurulan dostane ilişkiler; terörün tasfiyesi halinde Suriye Kürtleri ile de iyi ilişkiler kurulabileceğine en büyük delalettir.
KÜRTLERİN MHP İŞBİRLİĞİNE TEPKİSİ YOK
Hükümet sistem değişikliği süreci malum, Bahçeli'nin çağrısıyla başladı. AK Parti ve MHP bir metin üzerinde çalıştı, mutabakata vardı, Komisyon ve Meclis çalıştı. Netice 16 Nisan'da oylanacak. AK Parti'nin MHP ile siyasi işbirliği Kürtleri olumsuz mu etkiliyor? Etkiler mi?
Türkiye’de MHP = Kürt karşıtlığı gibi bir algının zihinlere yerleştirildiği malum. Ancak şu anda 1991 RP-MHP-IDP ittifakına karşı yaşanan güçte bir tepki yok. Bunda sürecin Sayın Bahçeli’nin çıkışı ile başlaması, yine Bahçeli'nin en son Kayseri patlamasından sonra yaptığı gibi kritik zamanlarda doğru bir pozisyon alması gibi hususlar etkili olmuş olabilir. Barzani ve bayrak tartışmalarının gölgesinde kaldı ama sayın Bahçeli geçtiğimiz ay Türkiye Kürtlerine oldukça sıcak mesajlar veren bir grup konuşması da yaptı. Kürt seçmene dair ölçümlemeler de böyle bir tepki olmadığını gösteriyor.
BAHÇELİ DEĞİL HDP SORGULANIYOR
Kürtler biz sürecin dışında kaldık diye kırılıp inciniyor mu?
Kürtler derken muhtemelen HDP’ye oy veren Kürtleri kast ediyorsunuz. Türkiye'de yaşayan bütün Kürtlerin HDP’li Kürtler gibi tasnif edilmesini doğru bulmuyorum. HDP tabanında Bahçeli’nin rolünü neden HDP oynamadı ve çözüm süreci ile yeni anayasa talebi neden birlikte yürütülemedi diye bir sorgulama var.
HABERE YORUM KAT