Mehmet Ali Aslan: An’ın Tanıklığını Yapan Bir Sanat İcra Ediyoruz
''15 Temmuz gecesi geleceğimize, değerlerimize, bütün bir ümmet olarak kazanımlarımıza sahip çıkmak için tankların karşısına dikilen kahramanlara, hayatlarını feda eden yiğitlere borçlandığımızı düşünüyorum.
Röportaj: Fatih Pala / Dünyabizim.com
Ezgi sanatçımız Mehmet Ali Aslan, geçtiğimiz günlerde “Temmuz Türküsü” adını verdiği solo albümüyle sevenlerine yeniden selam verdi. 15 Temmuz olayının birinci yıl dönümüne yetiştirdiği albümünde, adeta geniş bir 15 Temmuz rüzgârı estiriyor. Zamanının şahidi olma ödevinin farkındalığını yaşayarak sanatını icra etmeye çalıştığına, önceki albümlerinde olduğu gibi bunda da şahit oluyoruz.
Daha önce “Umuda Yürüyüş” (2005), “Adanış Günü” (2009) ve “Hurriyya” (2013) albümlerini çıkaran Grup Yürüyüş’ün solistlerinden olan Mehmet Ali Aslan, sonrasında “Bahar” (2015) isimli solo albümünü ulaştırmıştı bizlere. Ekin Müzik’ten ezgi severlere “merhaba” diyen “Temmuz Türküsü” albümü üzerine ve genel olarak ezgi çalışmaları hakkında kendisiyle bir söyleşi yapmak istedik.
- Hayırlı olsun, “Bahar” albümünüzden sonra, 13 eserden oluşan ikinci solo albümünüz “Temmuz Türküsü” ile çıkageldiniz. Az çok tahmin etsek de yine soralım: Albümün doğuş amacını öğrenebilir miyiz evvela sizden?
Teşekkür ediyorum. Adından anlaşılacağı üzere albüme ilham veren yaşanmış ve bizim de bizzat şahit olduğumuz bir destan. 15 Temmuz gecesi geleceğimize, değerlerimize, bütün bir ümmet olarak kazanımlarımıza sahip çıkmak için tankların karşısına dikilen kahramanlara, hayatlarını feda eden yiğitlere borçlandığımızı düşünüyorum. Onların hikâyesini elimizdeki tüm imkânlarla anlatmalı ve geleceğe miras bırakmalıyız. “Temmuz Türküsü” bu kaygının ürünü ve bu amaca mütevazı bir katkıdır.
- Çalışmanıza, “ezgilerin diliyle 15 Temmuz” diyebilir miyiz? Albümünüzde geniş anlamda 15 Temmuz’u bulabilecekler mi dinleyenleriniz? Ya da özellikle hangi yönünü bulacaklar, diye soralım.
Albümü hazırlarken ve besteler şekillenirken şöyle bir fikir oluştu. Dünya müzik türleriyle 15 Temmuz’u anlatabiliriz. Aranjörüm İsmail Ergenler ile birlikte bu hedef ile yürüttük çalışmaları. Bu anlamda kendi yerel müziğimizden tınıların, türkü tadında bestelerin yanı sıra marş, rock, reggae, funk, country, senfoni türünde diyebileceğimiz düzenlemeler yaptık eserlere. Hatta bando ve flamenko da vardı ama çok eser olduğu için bu ikisinden vazgeçmek durumunda kaldık. Risk ama hem tekdüzeliği aşmak hem de bizim kendi hikâyemizi çeşitli müzik tarzlarıyla anlatmaktı amacımız. Dinleyiciler albümde işte bu müzikal altyapılar üzerine yapılmış bir 15 Temmuz anlatımı bulacaklar. Bu anlatımda en çok tabi ki şehitlerimiz, gazilerimiz, gençlerimiz ve direnen kadınlarımız var.
- Albümünüzde, 15 Temmuz gününü aklımıza getirdiğimizde, coşku mu daha ağır basıyor yoksa hüzün mü?
İkisini birbirinden ayırmamız çok zor. Genç-yaşlı, kadın-erkek çok sayıda insanımız, sevdiğimiz, darbe girişimini engellemek için hayatını verdi. Bununla birlikte helikopterlerden yağan kurşunlara, jetlerden atılan bombalara, tanklara rağmen muazzam bir direniş ortaya konuldu. Albümdeki eserler de o gece yaşanan duyguları yansıtmayı çalıştı. Hüzün de var neşe de, gerilim de var coşku da.
- Albümdeki eserlerin şiirlerinde Ali Emre’yi görüyoruz çoğunlukla. Bu Ali Emre yoğunluğunun sebebini sorsak?
Ali Emre ağabeyin albümdeki katkısı çok büyük. Evinin kapılarını açtı, birçok gecesini verdi. Onun şair yüreğine büyük değer veriyorum, çünkü yazdığı şiirler, sözler masa başında yazılan sözler değil. O gece kendisi de ailesiyle birlikte Şehitler Köprüsü’ndeydi. Bizzat yaşananlara tanıklık etti, tankların karşısında durdu, yaralıları taşıdı. Albümde anlatmak istediğimizi ancak onun gibi biri anlatabilirdi. Çok da güzel olduğunu düşünüyorum. Kendisi ayrıca iki şiir ve bir de metin seslendirdi.
- Bir yıl gibi kısa bir süre içerisinde oluşturdunuz albümünüzü. Bize göre kısa olan bu süreç, sizin albümü hazırlayıp bizlere sunmanız için yeterli geldi mi yoksa aceleye gelme durumu söz konusu oldu mu? Bunu sormamızın sebebi, müzikal altyapı yönünden çıtayı epey yukarıda tutmuşsunuz. Bu da her anlamda vakit ve emek ister tabi ki.
Son aşamada 15 Temmuz’un yıldönümüne yetiştirmek için hızlandığımız, aceleye getirdiğimiz hususlar oldu maalesef. Ancak sürekli gündeminizdeyse ve uğraşıyorsanız bir albüm için bir yıl kısa bir zaman sayılmaz. Hele ki bir de aranjörünüzle fikrî bir uyum yakalamışsanız bu, size zamansal açıdan ciddi avantajlar sağlar.
- Grup Yürüyüş olarak 3 albüm çıkardıktan sonra, solo albüm çıkararak sanatınızı icra etme yolunda devam ediyorsunuz. Yüce Allah, bahtınızı açık eylesin. Albümleriniz özelinde aklıma takılan bir soru var, onu özellikle sormak istiyorum: “Hurriyya” albümünüz Suriye cihadı özelinde bir çalışma olmuştu; şimdi “Temmuz Türküsü” de 15 Temmuz’a has çıkmış bir albüm. Sıcak gündemler üzerine çıkan çalışmalar için bir müddet sonra “modası geçecektir” diye düşünebilir miyiz? Suriye, özgürlüğüne kavuşmuş olsa ve 15 Temmuz da -mümkün değil ama- unutulmuş olsa, eserlerinizin ve dolayısıyla da albümlerinizin “özel”liğini kaybetme durumunun söz konusu olabileceği düşüncesine kapıldınız mı hiç?
Bu, zaman zaman konuştuğumuz bir husus. “Modası geçmeyecek” eserler yapmamız konusunda tavsiyeler aldığımız da oluyor. Fakat sanata yaklaşımımızla ilgili bir sorunsal bu. Zaten an’ın tanıklığını yapan bir sanat icra etmeye çalışıyoruz. Haliyle bizi, hikâyemizi, hislerimizi, duygularımızı, tanıklıklarımızı anlatsın istiyoruz. Tarihe bir kayıt, bir not düşmek de mümkün bu vesileyle. Misal bugün Başbağlar katliamını birçok kişi Mesut Çakmak’ın eserinden bilir. Bu doğrultudaki çalışmaların “modası geçtiğinde” özelliğini kaybetme riski var ama bu örnekte olduğu gibi tarihî hafızaya ilişkin bir bilinç -veya daha az iddialı bir ifadeyle- bir duyarlılık inşa etme ihtimali de var. Öte yandan kendi sürecimizi, içinde bulunduğumuz halet-i ruhiyeyi anlatmayan bir sanatın da başka yönden handikapları var. Tabi ki sanat gazetecilik yapsın, tarih arşivi olsun demek değil bu. Dengeyi iyi kurmak önemli. Nitekim bizim de özel bir gündemi olmayan eserlerimiz de var. Bununla birlikte yaşadığımız döneme ilişkin sanat yoluyla da söyleyecek sözümüz olmalı diye düşünüyorum.
- Son olarak, zaman zaman albüm dışı belli başlı gündemler üzerine eserler yaptığınız da oluyor; mesela Ramazan’la ilgili, mesela Halep’le ilgili. Ve albümleriniz de var malum. Sorum şu: Yaptığınız çalışmalar karşılığını buluyor mu? İnsanımız eserlerinize gereğince ülfet ediyor mu? 15-20 yıl ve daha öncesini hesaba kattığımızda, genel olarak ezgi ve marşlara olan muhabbeti nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok büyük beklentiler içinde olsaydık bu soruya olumsuz dönecektim. Ama herkesin ilgisini çekecek ya da çekmesi gereken çalışmalar yaptığımız iddiasında değilim. O yüzden diz dövmenin âlemi yok. Mümkün mertebe sesimizin ulaştığı yerlere çalışmalarımızı taşımaya gayret ediyoruz. Geniş bir alan olmasa da hitap ettiğimiz alanlarda bir ilginin olduğunu, çalışmalarımıza değer verildiğini söyleyebilirim. Bildiğim, gördüğüm ve dahi okuduğum-duyduğum kadarıyla 15-20 sene öncesine kıyasla bu ilginin yoğunluğu tabi ki çok daha düşük. Bunun çeşitli izahatları yapılabilir elbet ama dünyada yapılan her tür müziğe anında ulaşımın serbest olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Bu çeşitlilik içinde ezgi-marşlara yönelik ilginin azalması -geçmişteki alternatifsizlik düşünüldüğünde- doğal görünebilir. Dinleyici beklentiyi karşılayacak bir üretkenlik ve hatta samimiyet içinde görmüyor olabilir de sizi. Ama dediğim gibi çıtanız mütevazıysa yaptığınız çalışmaların bir karşılığını bulmak da kolaylaşır.
- Taze bir albüme dair sorduğumuz bu sorularımıza verdiğiniz cevaplarınız için minnettarız.
İlginiz için ben minnettarım. Teşekkür ediyorum.
HABERE YORUM KAT