Medyanın tek taraflı enformasyon akışına karşı ne yapılabilir?
Turgay Yerlikaya, Batılı devletlerin medya üzerinde kurdukları tahakkümü aşmanın yollarını inceliyor.
Turgay Yerlikaya / Yeni Şafak
Gazeteciliğin dönüşümü ve Tucker Carlson’un Putin röportajı
Dijital teknolojilerin ortaya çıkması ve yaygınlaşması ile birlikte, medyada yapısal farklılıklar söz konusu oldu. Özellikle internet tabanlı teknolojilerin gelişimi ve sosyal medya platformlarının niceliksel artışı, editöryel süreçlerden azade bir içerik üretimini mümkün kıldı. Bu yapısal değişiklik, herhangi bir müesseseye bağlı kalmadan yapılacak bir gazeteciliğin mümkün olması anlamına geliyordu. Özellikle dijital teknolojilerin yardımıyla, profesyonel olmayan kişilerin de gazetecilik yapabilmesine imkan tanıyan bu değişim, vatandaş gazeteciliği gibi kavramların da literatüre girmesini sağladı. Fakat gazetecilik açısından yaşanan daha derin kırılma, kendisini dijital teknolojilere entegre ederek bu alandaki değişimi içselleştiren gazetecilerin patronajdan kurtulması ve müstakil gazetecilik yapabilmesidir. Hiç kuşkusuz bu durum, daha özgür bir yazma ve üretme sürecini mümkün kıldığı gibi birtakım gündemlerin daha rahat oluşturulmasına da imkan tanımaktadır.
Son dönemde bu tür gazeteciliğe örnek gösterilebilecek bir performans ortaya koyan Tucker Carlson, X platformunda Putin ile yaptığı röportaj üzerinden gündem oldu. Öncesinde Putin ile röportaj gerekçesiyle Rusya’da olduğunu duyuran Carlson’a yönelik eleştiriler, Carslon’un yaptığı işin ne denli önemli olduğunu da gösteriyordu. Röportaj yayınlanmadan önce ABD’de, Putin’in sesi olduğu gerekçesiyle hain olarak ilan edilen Carlson, aslında son iki yılda herhangi bir Batılı gazetecinin yapamadığını yapmış ve merak edilen birçok soruya cevap bulmaya çalışmıştır. Neden bir başka Batılı kanal ya da gazetecinin bu röportajı yapmadığı ya da yapamadığı sorusunun cevabı da Carlson’ı pozitif ayrıştıran bir husus. Zira Carlson, uzun yıllar FOX’ta program yaparak ABD siyasetinde de etkili olmuş ve her programı yaklaşık üç milyonun üzerinde bir kitleye ulaşabilmiştir. Özellikle göçmen karşıtlığı ve kürtaj meselelerinde çok net pozisyon alan ve Cumhuriyetçi siyasetçilerle birçok meselede benzer düşünerek onlara destek veren Carlson, yıllar içerisinde ABD’de haklı bir üne kavuşmuş ve bir gün ABD Başkanlığı’na aday olabileceği bile konuşulmuştur.
FOX’tan ayrılma süreci ve sonrasında X platformunda yaptığı yayınlarla da kendisinden sıklıkla söz ettiren Carlson’un röportaj talebinin Putin tarafından neden kabul edildiği önemli. Putin’in sözcüsü Dmitry Peskov’un “Carlson’un röportaj talebini kabul ettik çünkü o klasik bir Batılı gazeteci değil” sözü, aslında Carlson’u diğer meslektaşlarından ayıran bir husus. Bu nedenle son iki yıldır Batılı bir gazetecinin yapamadığını yapmış olması ve kritik tartışmalara dair yeni başlıklar açması oldukça önemli.
CARLSON’UN İTİRAZLARI VE YENİ MEDYA DÜZENİ
Kendisi ile ilgili eleştirilere cevap veren Carlson’un söyledikleri de ABD ve Batı’daki medya düzenine dair de oldukça önemli eleştiriler içeriyor. Carlson’un “Amerika-lıların çoğu bilgilen-dirilmiyor. Rusya’da veya çok uzak mesafede olmayan Ukrayna’da olup bitenlerle ilgili gerçek bir fikirleri yok” ifadeleri, aslında Batı’nın, Rusya-Ukrayna savaşına dair enformasyon akışını nasıl tek taraflı yönettiğini de göstermektedir. Hatırlayacak olursak, Almanya’da bir televizyon kanalı üzerinden yayın yapmak isteyen Russia Today, Rusya’nın dezenformasyon siyasetinin bir aracı olduğu gerekçesiyle yayın lisansı alamamıştı. 2017 Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında Macron da Sputnik ve Russia Today’e akreditasyon engeli koymuş ve ciddi zorluklar çıkarmıştı. Benzer bir eğilimi Rusya-Ukrayna savaşı sürecinde uygulayan Avrupa Birliği ülkeleri, savaşa dair manipülasyon yaptıkları gerekçesiyle Rus menşeli sitelere erişim engeli koymuş ve bu konuda Rusya’nın ürettiği içeriklerin Batı’ya ulaşmasını engellemiştir.
Röportajda bu konu ile ilgili en fazla dikkat çeken hususlardan biri de Rusya-Ukrayna savaşıyla başlayan süreçteki medya anlatılarının ABD tarafından nasıl yönetildiğidir. Putin’in Carlson’un bir sorusuna cevaben söylediği “ABD ile propaganda alanında mücadele etmek çok da mümkün değil zira onlar Batı’daki birçok medya platformunun sahibi” ifadeleri, inşa edilen medya düzeninin ABD çıkarları lehine nasıl işlevsel kılındığını da tüm açıklığıyla göstermektedir. Putin’in propagandasını yaptığı gerekçesiyle eleştirilen Carlson’un hem sorduğu sorular hem de ilgili sorulara Putin’in verdiği cevapların kamuoyunun ana gündemlerinden biri haline gelmesi büyük başarı.
Rusya-Ukrayna savaşı, müzakerelerin baltalanması, ABD-Rusya ilişkileri ve Putin’in geniş tarihsel bilgisi gibi birçok konu üzerinden değerlendirilebilecek bu röportaj, sadece gazetecilik açısından bile, bu alanda ne tür kırılmalar olduğunu çok açık biçimde göstermektedir. X platformunda milyonlarca kez izlenen bu röportajın medya-siyaset ilişkisi başta olmak üzere medyadaki dönüşüm açısından da oldukça öğretici olduğu açık. Bugün İsrail lobisinin konvansiyonel medya üzerinden inşa ettiği tek taraflı söyleme alternatif olabilecek mecraların sayısını artırmak ve tek taraflı enformasyon akışına meydan okuyabilmek bu açıdan da önemli. Dijital alandaki dinamikleri kavramak ve bu alanda farkındalık yaratabilmenin öneminin her geçen gün arttığı günümüz dünyasında, gazetecilerin otonomi mücadelesi de üzerinde durulması gereken bir husus.
HABERE YORUM KAT