Medeniyetler Nimetin Kadri Bilindiği Ölçüde İlerler
Üsküdar Özgür-Der’de Aylık Kitap tanıtım ve değerlendirme programında Remzi Aytunç ve Türker Şengül; Malik bin Nebi’nin “İslam Davası” isimli kitabının sunumunu gerçekleştirdiler.
Konuşmacılar kitap ile ilgili şu tespitlerde bulundular:
Medeniyetler nimetin kadri bilindiği ölçüde ilerler, devamlılığını sürdürür. Medeniyetlerin, tarihin seyri ileriye doğru olmayabilir.
İnsanlığa yükselme imkanı bahşeden tek şey ruhtur. Ruhun yitirildiği yerde medeniyet gerileyecek sonunda da yok olacaktır. Ruhun aydınlatma gücü tükendiğinde aklın aydınlatması da bitecektir. Zira insan iman gücünü yitirdiğinde öğrenme açlığı duygusunu ve çalışma isteğini de yitirmektedir. Din sosyal değerlerin katalizörüdür. Bu görevini ancak gelişme, yayılma ve hareket halinde, yani ortak bir düşüncenin ifadesini üstlendiğinde gerçekleştirebilir. Ama iman, sosyal görevlerini unutup içe dönük bireysel bir endişe halini aldığında, yeryüzündeki tarihsel mesajı sonra erer. Medeniyeti itme ve harekete geçirme gücünü kaybeder.
Kuzey Afrika’da İbn Tumert tarafından kurulan Muvahhidler Devleti sonrasında İslam Dünyası Kur’an’i motivasyonun zayıflamasıyla böyle bir evreye girmiş ve duraklamaya başlamıştır.
İslami değerler kıymetsiz prensiplere dönüşmüş, değerler altüst olmuştur. Bu durum Batı’nın sömürge politikaları ile katmerlenmiştir. Böyle olmakla beraber esas sorun sömürge devletleri değil, sömürüye müsait olan insan tipidir.
Batının sömürgeciliği istemeyerek te olsa İslam Dünyası’nda bir farkındalık oluşturdu. Varolan durumdan çıkış yolları aranması çabaları iki ana akımı doğurmuştur. Bunlar; modernist hareket ve ıslah hareketidir. Modernist hareket yüzeyseldir, örnek aldığı Batı’nın dahi köklerine inmemiştir. Kendi toplumundan uzak, sadece siyasi dönüşümü hedefleyen fakat sistematik bir programdan da yoksundur. Islah hareketinin kökleri İbn Teymiyye’ye kadar gider. Günümüz ıslah hareketinin ana omurgasını Afgani ve Abduh’un fikir ve hareketi oluşturmaktadır.
Medeniyet ruhunun kaybedildiği ve imanın içe dönük hal aldığı bu minvalde kurumları ve siyaseti düzeltmeyi hedef almak hatadır. Çünkü çözülen insandır, toplumsal sentezdir. Muvahhidler sonrası insan tipinden ıslah olmuş, imanı dışa dönük, Afgani’nin ifadesiyle “Kardeşlik temelli bir toplum” oluşturma sancısını hisseden bir insanı hedeflememiz gerekmektedir.
Program katılımcıların soru ve katkılarıyla sona erdi.
Haber: Şuayp Koytak
HABERE YORUM KAT