Meclis'teki Askerî Tabur Tarihe Karıştı
Meclis'i, açıldığı 1920 yılından beri koruyan 'askerî tabur', yeni kanun çerçevesinde TBMM dışına çıkacak.
HAKSÖZ-HABER
Bir tabu daha kırıldı. TBMM'nin 28 yıllık Teşkilat Kanunu değişti. Milletvekillerini bundan böyle sadece polis koruyacak.
Yıllardır TBMM kampüsünde yer alması tartışılan askerî tabur, nihayet 'milletvekillerini koruma' görevini bıraktı. Meclis Genel Kurulu'nda önceki gece kabul edilen Meclis Başkanlığı İdari Teşkilat Yasası'na göre, TBMM'de güvenliği sağlamak üzere bulundurulan askerî taburun görevi sona erdi.
Meclis'in bütün bina, tesis, eklenti ve arazisinde kolluk ve yönetim hizmetlerini Meclis Başkanlığı düzenleyecek. İçişleri Bakanlığı ise emniyet ve diğer kolluk hizmetleri için gerekli olan polisi TBMM Başkanlığı'na tahsis edecek.
2003’te AK Parti’li Milletvekili Linçe Maruz Kalmıştı
Hatırlanacağı üzere 2003’te AK Parti Adıyaman Milletvekili Hüsrev Kutlu, Meclis’teki Atatürk posteri ve askeri taburun kaldırılması talebini gündemleştirdiğinde kıyamet kopmuştu.
Konu hakkında 31 Aralık 2003’te dönemin Özgür-Der Genel Başkanı Hülya Şekerci tarafından bir basın bildirisi yayınlanmıştı. Bildiride, Hüsrev Kutlu’nun talebine karşı Genelkurmay’ın yaptığı açıklamanın (Genelkurmay, Meclis’teki askeri taburun Atatürk’ün emriyle buraya konuşlandığı dolayısıyla tartışılamayacağını açıklamıştı.) tipik bir dogmatizm olduğunu belirten Şekerci, ülkeyi on yıllardır tabularla, yasaklarla kuşatan yaklaşımın yükünü bu halkın daha fazla taşıyamayacağını ifade etmişti.
Bugün askeri tabur kaldırıldı. 2003’teki söz konusu tartışmayı hatırlamak için Özgür-Der’in bildirisini yayınlıyoruz:
ASKERİN SOPASI MECLİS’İN TEPESİNDEN İNMİYOR!
28 Şubat’ta güçlenen, derinleşen alışkanlıklar nedeniyle Türkiye’de siyaset normal mecrasına dönememenin sıkıntılarıyla boğuşuyor. Siyasi sistem üzerindeki özellikle askeri bürokrasinin boğucu tahakkümünden çıkma çabaları bir türlü sağlıklı ve istikrarlı bir sürece dönüşemiyor. Bu durumun en temel iki belirleyeninden biri sivil iradenin zayıflığı ise diğeri de askeri bürokrasinin iktidar tekelini terk etmeye razı olmaması. Askeri bürokratik iktidar gücü bir müddettir belli alanlardan geri çekilmek zorunda kalmanın, kimi ayrıcalıklarını kaybetmenin rahatsızlığını değişik biçimlerde ihsas ettirme çabası içinde. Bunun için adeta uygun fırsat kollanmakta, vesile aranmakta. Hemen her konuyla ilgili medyaya doğrudan veya dolaylı yollarla açıklama yapma, bildirilerle rahatsızlık belirtme tutumu kamuoyuna ve siyasilere yönelik olarak bir tür “biz buradayız, bir yere gitmedik” mesajı olarak algılanmakta.
En son olarak yine hem Nakşi tarikatı Şeyhlerinden Mahmut Ustaosmanoğlu’nun kızının cenaze namazı dolayısıyla Fatih Camiinde bir araya gelen topluluğun kıyafetleri, gerekse de Ak Parti Adıyaman milletvekili Hüsrev Kutlu’nun Meclis’teki Atatürk resmi ve Meclis bahçesinde bulunan tabur konusunda söyledikleri asker merkezli rahatsızlık açıklamalarına konu edildi.
Öncelikle belirtmek gerekir ki kimin nasıl giyinmesi gerektiği hususunun Türkiye’de hala devlet gündemini teşkil ediyor olması başlı başına bir ilkellik ve dayatmacı zihniyetin hakimiyetinin göstergesidir. Yine konunun Avrupa Birliği’ne girme hazırlıkları yapılmasıyla çelişkili bir manzara oluşturduğu zemininden kalkılarak eleştirilmesi de tutarsızlıktır. Bilinmelidir ki, AB sürecine uyum açısından ortada bir çelişki varsa bu sivil vatandaşların giyimleri ile ilgili olmayıp, Türkiye’de siyaset ve toplum üzerinde bir türlü geriletilemeyen askeri vesayet olgusundan kaynaklanmaktadır.
Öte yandan bir milletvekilinin Meclis’teki Atatürk portresine ve askeri personele dair sözlerinin eleştiri, hatta örtülü mesajlarla tehditlere konusu olması ise köklü bir hazımsızlık ve haddin aşılması halidir. Bu ülkede bir milletvekili ya da sıradan herhangi bir vatandaş Atatürk ya da askerlere ilişkin olarak görüş belirtemeyecek midir? Genelkurmay açıklamasında Meclis’teki askeri taburun Atatürk’ün emriyle buraya konuşlandığı dolayısıyla tartışılamayacağı ifade edilmektedir. Bu yaklaşım tarzı tipik bir dogmatizmdir. Ülkeyi on yıllardır tabularla, yasaklarla kuşatan bu yaklaşımın yükünü bu halk daha fazla taşıyamaz, taşımamalıdır.
Öte yandan Ak Parti yönetiminin tavrı da tipiktir. Konuşma ve ifade özgürlüklerini en geniş manada gerçekleştirme vaadi ile iktidara gelen bir partinin “alarm sinyalleri” duyduğu anda bizzat kendi milletvekil(ler)ine sansür uygulamaya kalkması, sözlerinden dolayı soruşturma açması sadece hem samimiyeti hem de cesaretine dair ciddi kuşkulara neden olmaktadır. Oligarşik iktidar yapısının kendiliğinden değişmesi beklenemeyeceğine göre burada siyasilerin bir an önce irade zaafından kurtulmaları ve 28 Şubat karanlığının üzerine cesaret ve kararlılıkla gitmeleri hem tutarlılıkları, hem de varlıkları açısından zorunludur.
Özgür-Der Genel Başkanı
Hülya Şekerci
31.12.2003
HABERE YORUM KAT