MEB Gençlere Ne Öğretmeyi Planlıyor?
Fatma Barbarosoğlu, eğitimin amaç ve usulleri konusunda yaşanılan kafa karışıklığını konu edindiği yazısında Voltaire’in “Jeannot ile Colin” adlı hikayesinden hareketle değerlendirmelerde bulunmuş.
Fatma Barbarosoğlu’nun Yeni Şafak’taki köşesinde yayınlanan konuyla alakalı bugünkü (2 Mayıs 2018) yazısını ilginize sunuyoruz:
Peki Ama Gençlere Ne Öğretmeliyiz?
I-
Nasıl bir eğitim sistemi istiyoruz? Bu sorunun cevabını bulmamız giderek imkansızlaşıyor. Çünkü eğitimden ne istediğimiz konusunda kafamız karışık. Hiç dirsek çürütmeden diploma imkanı sunulsa, pek çok aile derhal çocuğu için “diploma çeyizi” biriktirmeye başlar.
Talim Terbiye ders kitaplarının lüzumsuz kalınlığına dikkat çekerek yeni öğretim yılında yarıya eleneceğini söyledi. İyi de bu eleme işi kimlerle yapılacak? MEB Talim Terbiye Kurulu Başkanı Alpaslan Durmuş akademisyenlerden yardım alınacağını söylüyor.
Akademisyenlerden yardım alınacak deyince hangi akademisyenler diye sormaktan kendimi alamadım. Çünkü pek çok akademisyen bir düşüncenin, bilginin, verinin gençlere nasıl aktarılacağı konusunda fikirlerini hiç yormuyor bile.
Bir kaç hafta önce bir panele katıldım. Konu başlığını vermeyeceğim. Verirsem kimlerden bahsettiğim derhal anlaşılır, bu vesile ile hiç istemediğim halde birilerinin kalbinin kırılmasına sebep olurum. Konuşmacıların hepsinin Prof. Dr. unvanı var. Ama içlerinden hiçbirisi ilan edilmiş başlığa uygun bir konuşma yapmadığı gibi kayda değer tek bir cümle de kurmadı. 15 dakika boyunca, süre bitse de kurtulsam diye didinip durdular, 14.dakikada sürenin yetersizliğinden şikayet ederek sızlanmaya başladılar. 14 dakikadır hiçbir şey anlatmadıklarının farkında değil mi bu zevat?
Salonu dolduran gençler için akılda kalacak tek bir cümle kurma sorumluluğundan kendilerini nasıl azat ettiklerini bir türlü anlayamadım. Bir şey anlatmamış olmalarını “süre yetersizliği”ne bağlayıverdiler.
Hayatı 19. Yüzyıl teknolojisi ile yaşamadığımıza göre zaman kullanımımızı da günümüzün şartlarına göre gözden geçirmemiz gerekiyor. 21. Yüzyıl’da 15 dakika çok uzun bir süre. Verimlilik önce vakti verimli bir şekilde kullanmakla başlıyor.
-II-
Voltaire’in “Jeannot ile Colin” adlı hikayesini bilir misiniz? Eğitim konusunda çok çarpıcı bir hikayedir.
Jeannot tanınmış bir katır tüccarının oğludur. Colin’in babası ise dört katırla tarlasını süren bir çiftçi. Jeannot ile Colin aynı kolejde okuyan iki arkadaştırlar. Arkadaşlıkları Jeannot’un babasının markilik unvanı satın alıp Paris’e yerleşmeleriyle sekteye uğrar.
Anne-baba Jeannot, oğullarının eğitimi konusunda bir türlü anlaşamamaktadır. Oğullarına bir şeyler öğretsin diye tuttukları öğretmenin “bir şey” öğretmeye hiç niyeti yoktur. Latince öğretmek mi? Vaktini boşa harcamak olur. Günlük hayat Latince etrafında dönmediğine göre ne gerek vardır!
Acaba biraz coğrafya mı öğrenseydi genç marki? Öğretmen bunun da çok lüzumsuz olduğunu söyledi: “Marki hazretleri malikânesine gitmek istediği zaman arabacı yolları bulamazlar mı dersiniz? Seyahat etmek için irtifa tahtasına ne lüzum var; sonra insan, hangi arz derecesinde bulunduğunu bilmeden de pekala Paris’ten Auvergne’e rahat rahat gidebilir.” Baba: “Hakkınız var, dedi; ama ben güzel bir ilimden daha bahsedildiğini duydum; sanırsam adına astronomi diyorlar.” Öğretmen: “Aman Allahım!” diye bağırdı. Bu dünyada insanoğlu, yıldızlara göre mi davranır? Marki hazretleri ayın ve güneşin tutulmasını hesaplamak için ne diye kafa patlatsın; hangi almanağı açsa hem ayın ya da güneşin tutulacağı günü, hem de günleri belli olmayan bayramların tarihlerini, hem de ayın ve Avrupa’daki bütün prenslerin yaşlarını tam olarak bulabilir.
“Madam, öğretmenin yerden göğe kadar haklı olduğunu söyledi. Küçük marki neşeden kabına sığamıyordu; baba ise kararsızlık içindeydi: “O halde oğluma ne öğreteceksiniz?” diyordu. Kendisine danışılan dost: “Sevimli olmasını öğretmeli” diye cevap verdi. “Hoşa gitmek çarelerini öğrenirse, her şeyi biliyor demektir: Bunu da hiç kimsenin yorulmasına lüzum kalmadan pekâlâ annesinden öğrenebilir.”
Biricik oğullarına bir şeyler öğretmesi için davet ettikleri yazar/öğretmen öğrenmeye değer hiçbir şey olmadığı konusunda kesin kararlıdır. Tarih masaldır, geometri gülünç bir bilim: “Doğrusu ya geometri denen şey, kötü bir şakadan başka bir şey değil.”
Hakkını yemeyelim hiçbir şey öğretmeme konusunda ısrarlı olan öğretmenimiz başarı konusunda da ısrarlıdır: “Sayın madam kişinin en büyük amacı, toplum hayatında başarılı olmaktır; bunu biraz önce siz de söylemiştiniz. Şimdi hiç çekinmeden söyleyin, bu başarı, bilgiyle mi elde edilir? Kibar insanların hiç geometriden söz ettiklerini gördünüz mü? Bugün, güneşle beraber hangi yıldızın göründüğünü bir kişizadeye kim sorar? Sofrada Clodion ile Chevelu’nün Ren nehrinden geçip geçmediğini kim kime sorar?” Güzelliğinden ötürü birkaç kere kibar insanlar arasına girmiş olan markiz “Kimse kimseye sormaz,” diye bağırdı. “Oğlumun da böyle boş şeyleri öğrenmekle dehasını söndürmesi doğru olmaz: ama kendisine ne öğreteceksiniz? Çünkü sayın kocamın dediği gibi, genç bir kişizadenin fırsat düştükçe kendisini gösterebilmesi lazım. Bir papazın ağzından duymuştum; bilgilerin en faydalısı, şimdi adını hatırlayamadım ama B harfi ile başlayan bir bilgiymiş.” –“B harfi mi dediniz? Sakın botanik olmasın?” –“Hayır onun söylediği botanik değildi; B ile başlıyor; sonunda da on var...” –“Anladım, anladım madam (Blason) armacılık demek istiyorsunuz; gerçekten bu çok derin bir bilimdir; ama kişizadeler arabalarının kapılarına arma çizdirmek adetini bıraktıkları zamandan beri modası geçen bir bilimdir; bununla beraber uygar bir ülkede en yararlı şeylerden biri de budur. Zaten insanın ömrü bile, bunu öğrenmeye yetmez; bugün hemen her berberin bir arması vardır; siz de pekala bilirsiniz ki herkeste olan bir şeye çok az rağbet edilir.” Nihayet bilimlerin kuvvetli ve zayıf yanları incelendikten sonra Marki hazretlerinin dans dersi almasına karar verildi.”
Sonra ne mi oldu?
Sonra ne olduğunu hikayenin tamamını okuyarak öğrenebilirsiniz.
Hikaye 1764 yılında yayınlanıyor. Tazeliğini hiç kaybetmemiş. Mesela “arma bilgisi” yerine futbolu yerleştirerek hikayeyi okursanız gençlere ne öğretmeliyiz sorusuna verilmiş en güncel cevabı bulabilirsiniz. Sevimli olmayı öğrenmek bahsine gelince, çocuklar ve gençler çektikleri vidyolarla kendi çaplarında “sevimliliğin tarihi”ni yazdıklarını sanıyor.
Başarıya hiç girmeyelim. En cahil adamlar/kadınlar, en çok parayı-şöhreti kazanarak en muteber davetlerin başköşesine oturuyor.
HABERE YORUM KAT