Mealcilik Yapmak Başka, Meal Okumak Başka…
Hayrettin Karaman, meal okumak ile mealcilik yapmak arasındaki farka dikkat çektiği yazısında mealcilik yapanlar ile meal okumayı yadsıyanlar arasında nerede durulması gerektiğini değerlendirmiş.
Hayrettin Karaman’ın Yeni Şafak’taki köşesinde yayımlanan söz konusu yazısı (21 Aralık 2018) şöyle:
Mealcilik ve Meal Okumak
Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da iki aşırı uç bir de olması gereken orta yol var.
Aşırı uçlardan biri mealciliktir.
Ben mealciliği şöyle tanımlıyorum:
Arapça bilmeden, usul bilmeden, onbeş asırlık birikimden yararlanmadan Kur’an-ı Kerim’in, asıl dilinden başka bir dile yapılmış tercümesini/mealini okuyup bundan hüküm çıkarmak; inanç, ibadet ve davranış kurallarının bilgisine ulaşmayı hedef edinmek.
Bunun sağlıklı, mümini amacına ulaştıracak bir yöntem olmadığı güçlü delillerle sabittir.
Bir köşe yazısı bu delillerin tamamını sırlamaya müsait olmadığından yalnızca yine aziz kitabımızdan hareketle şunları zikretmekle yetineceğim:
—Kitabımız, doğru anlaşılabilmesi, anlama ve uygulamada yanlışa düşmemesi için Peygamberimiz’e (s.a.) uyulmasını emrediyor. (Bu konuda birçok ayet var.)
—Yine kitabımız, hem onu anlama hem de anlama ve uygulamada ihtilafa düşüldüğünde doğruya yönelme için âlimlere (ilmî birikime) başvurmayı tavsiye ediyor.
—Tercüme ve meal, birçok kelime ve cümlenin muhtemel manalarından birini tercih ederek yapılır; diğer muhtemel manalar metinde kalır, meale geçmez.
Bu sebeple meal ve tefsir okunur, bunun sayılmayacak kadar çok faydası ve bereketi vardır; ancak, hüküm çıkarmak için Arapça ve usul bilgisine, nazm-ı Kur’an’a müracaata ihtiyaç vardır.
Diğer aşırı ucun temsilcileri, meal ve tefsir okumayı yasaklıyor, bunların Müslümanları böleceğini, ortaya İslam diye birçok farklı dinin çıkacağını, bu sebeple tefsir ve meal okumayı bırakıp dini ilmihallerden öğrenmek gerektiğini iddia ediyorlar.
Orta yol ise hem meal ve tefsir hem de, başta ilmihaller olmak üzere, güvenilir âlimlerin yazdıkları diğer eserleri okuyarak doğru, seviyeye göre derin ve şuurlu, beşeri olan ile ilâhî olanı birbirinden ayırmaya dayalı din bilgisi edinmektir. Tarih boyunca bu usul uygulanmış, böyle okuyan ve dinleyenler doğrudan sapmamış ve ümmetin kahir çoğunluğu (1.7’de 1.5’i) Ehl-i Sünnet itikadında müminler olmuşlardır.
Bunu kaydettikten sonra, bu yazıyı yazmaya da sebep teşkil eden bir yazıdan söz edeceğim.
Bir ay kadar önce idi, sosyal medya denilen “doğru ve yalan, iyi ve kötü haber-bilgi deposunda” bir yazı dolaştı. Uzunca yazının özeti şudur:
Müslümanlar asırlarca Kur’an’ı anlamadan okudukları için ona büyük bir saygı ile bağlanmışlar, başta İngilizler olmak üzere İslam düşmanları ümmeti çözmek için Kur’an bağlılığını bozmak gerektiğini düşünmüşler, 1870’li yıllarda sözde bir Müslüman onlara şu tavsiyede bulunmuş: “Kur’an’a uyalım.” Yani Kur’an’ı tercüme ettirelim, herkes kendi dilinde okusun, o zaman ortaya birden fazla din şeklinde İslam çıkacak, ümmet Kur’an’a saygısını kaybedecek, bölünecek, İslam düşmanları da maksatlarına ulaşmış olacaklar.
Bu tavsiye üzerine Kur’an Arapça bilen iki Hristiyana tercüme ettirilip yayılmış…
Hem olayın vukuu (karar verilmesi) tarihi ile bir seminerde olaya şahit olanın anlattığı tarihler arasında, uydurma olduğunu gösteren tutarsızlıklar var hem de Kur’an-ı Kerim’in ilk tercüme ediliş tarihinde hatalar var.
Küçük bir bilgi notu sunayım:
“Kur’ân-ı Kerîm’in tercüme edildiği en eski dillerden biri de Türkçe’dir. 950’li yıllardan itibaren toplu olarak İslâmiyet’i kabul eden Türklerin Kur’an’ın bazı küçük sûrelerini kendi dillerine çevirmiş olmaları muhtemeldir. Zira Türkler, daha önce intisap ettikleri dinlerin kutsal metinlerini kendi dillerine tercüme etmişlerdi. İlk Türkçe Kur’an tercümesinin tarihi ve mütercimi bilinmemekle beraber, bu çalışmanın IV-V. (X-XI.) yüzyıllarda gerçekleştiği tesbit edilmiştir.” (İnan, Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe Tercemeleri, s. 4, 8)
Kur’an-ı Kerim kendini, “Şüphesiz kitap, Allah’ın saygılı kulları olmak isteyenler için doğru yol rehberi, en doğru ve sağlam bilgiye götüren…” şeklinde tanımlarken, Kur’an’ı anlamanın, bunun için meal ve tefsir okumanın insanları doğru İslam’dan saptıracağını, Kur’an’a saygıyı kaldıracağını ve ümmeti böleceğini iddia etmek çok vahim bir sapmadır.
Bu sosyal medyada herkes yazar-çizer oldu; kim hain, kim iyi niyetli cahil-cesur, kim ehliyetli ve ıslahatçı.. belli olmaz hale geldi. Buralarda dolaşan bilgileri, başta Diyanet olmak üzere, güven kazanmış din ilmi adamlarına sormadan benimsemek ve yaymak asla doğru değildir, vahim sonuçlar doğurabilir, vesselam.
HABERE YORUM KAT