1. HABERLER

  2. HABER

  3. Mazlumlara Kapılarımızı Açmaya Devam Edeceğiz
Mazlumlara Kapılarımızı Açmaya Devam Edeceğiz

Mazlumlara Kapılarımızı Açmaya Devam Edeceğiz

Başbakan Davutoğlu, "Dünyada ne kadar mazlum varsa kapılarımızı açmaya devam edeceğiz" dedi.

17 Ekim 2014 Cuma 11:21A+A-

Başbakan Ahmet Davutoğlu, 2012'de Gazze'yi ziyareti sırasında bir Filistinlinin kendisine "Arakanlıları yalnız bırakmayın" dediğini belirterek, "Düşünün öyle bir Gazzeli ki tepesinden bombalar yağıyor, içeride en yakınını şehit vermiş insanlar, ölüm tehdidi altındalar ama gönüllerinden Arakan'ı eksik etmiyorlar. Onlara o direniş gücünü veren şey, savundukları Gazze'nin aynı zamanda Arakan olduğunu hissetmeleridir. Savundukları Gazze'nin aynı zamanda Şam, Bağdat, Somali olduğunu hissetmeleridir. Onlar Gazze'yi savunmuyorlar, onlar tarihe, mekana ve zamana sinmiş olan bir imanı savunuyorlar, muhabbeti, aşkı savunuyorlar" dedi. 

Davutoğlu, Yunus Emre Enstitüsünce Keçiören Neşet Ertaş Sanat ve Gösteri Merkezi'nde düzenlenen "Yaşayan Gazze" programında yaptığı konuşmada, böyle bir gecede Gazze'nin bir kez daha gönüllerde hissedildiğini söyledi. 

"Aziz dostum" diye hitap ettiği, "Gazze Risalesi"nin şairi Cahit Koytak'a ve piyanoyla Koytak'a eşlik eden, "Hem dostum hem akrabam" dediği piyanist Tuluyhan Uğurlu'ya teşekkür eden Davutoğlu, "Cahit Koytak, çok aziz bir dosttur. Bütün şairler gibi gerçek anlamda dosttur ve bütün dostlar gibi, konuştuğu zaman şiir okuyarak konuşan bir dosttur" diyen Davutoğlu, "Gazze Risalesi" şiirinin arka planını anlatmak istediğini söyledi. 

Gazze'de 2009'da yaşanan katliamı anımsatan Davutoğlu, "O zaman Sayın Başbakanımız, iki taraftan da gelen taleplerle yapılan temaslar sonrasında benim Mısır ve Suriye'ye gitmemi istemişti. Yaklaşık 7 veya 8 gün, Şam ile Kahire arasında mekik dokuduk. Gerçek bir mekik diplomasisiydi. Bir an önce ateşkesin temin edilmesi için yoğun bir diplomasi yürüttük. Öyle ki uçağımız Türkiye'den havalandığında akşama dönmeyi planlıyorduk, uçağımızın görevlileri dahi bir günlük kıyafetle yola çıkmışlardı ve her gün 'ne zaman döneceğiz' diye soruyorlardı. Ben de kendilerine 'Gazze'de çocuk ölümleri durduğu zaman döneceğiz' demiştim" diye konuştu. 

Bu sırada Kahire'deyken, Gazzeli Yusuflara ismini vermiş olan Hazreti Yusuf'u hayal ederek, gecikmenin kaç çocuk canına mal olduğunu düşündüğünü, ızdırap duyduğunu ve dua ettiğini anlatan Davutoğlu, Şam'da Hamas Lideri Halit Meşal ile değişik yerlerde buluşarak ateşkesin sağlanması için müzakere yürüttüklerini, son gece sabaha kadar süren müzakereler sonucunda ateşkesin ilan edildiğini dile getirdi.

Ateşkesin ardından Türkiye'ye döndüğünde, gösterilen çabalara hürmeten Cahit Koytak'ın "Gazze Risalesi"ni kendisine ithaf ettiğini belirten Davutoğlu, "O risaleyi okuduğumda, 'Madem ki bu topraklarda, bu kadar deruni bir şekilde Gazze'yi hisseden vardır, bu topraklarla Gazze, şiir ve söz üzerinden ezeli ve ebedi kardeştir' diye düşünmüştüm" ifadesini kullandı.

"Baba, Gazzeli çocukların gözyaşı dinmeden geri dönme"

"Yaşayan Gazze" programında da söz ile sesin buluştuğunu söyleyen Davutoğlu, şiiri "sözün musikisi", musikiyi de "sesin ahenkli dansı" olarak tanımladı. Havada uçuşan gizemli kelimelerin, şairin nefes alışıyla gönlüne indiğini ve sonra kelam olarak diline döküldüğünü belirten Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti:

"Sanki doğanın içinde bir ruh, bir hava, bir an o hisleri, şairle birlikte kelimelere dökülmesini sağlayacak bir ortak ruh haline dönüşür. Musiki de bu anlamda, sesin doğadaki her tür sesin, Rabbimizin bir lütuf olarak kulaklarımıza ahenkli bir şekilde yansıttığı sesin, bir ahenkli dans şekilde tını haline gelmiş şekli. Bugün ikisini birden dinledik. Bir taraftan Cahit Bey'in, bu derin şairimizin sözlerini şiir şeklinde gönlünden dökülen kelimelerle duyarken diğer taraftan Tuluyhan Uğurlu Bey'in tınılarını ahenkli bir şekilde bu kederli Gazzeli Yusuf mesajının içinde hissettik."

Kızının, o dönemde 8 yaşında olduğunu ve kendisine "Baba seni çok özlüyorum ama Gazzeli çocukların gözyaşı dinmeden geri dönme" diye bir mesaj bıraktığını aktaran Davutoğlu, şu değerlendirmeleri yaptı:

"Daha önce de çok derinden hissettik ama bütün o acıları yaşarken, aslında her yer bazen Gazze, her çocuk bazen Yusuf oluyor veya her zaman Yusuf oluyor aslında. Eğer Gazzeli Yusuf'a hitaben yazılan risaleyi dikkatli okursanız, Gazze'de zulüm çekilen her mekanı, Yusuf'ta da zulüm gören her çocuğu bulursunuz. Derinlemesine, gönlüyle dinleyenler, bugün Gazze derken Cahit Koytak, Gazze ile birlikte mazlumların bulunduğu her mekanı, Yusuf derken de o mazlumların değişik isimlerdeki tecessüm etmiş her ferdini akıllarına getirdiler."

"Yusa'nın babasının ağlaması bir insanın bütün bir insanlık için ağlamasıydı"

Başbakan Davutoğlu, 2012 sonunda saldırılar yeniden başladığında Gazze'ye gittiğini anımsatarak, şunları anlattı:

"Hava saldırılarında şehit edilen bir genç kızın başına eşimle birlikte eğildiğimizde, o nurlu yüzlü kızın gözlerinde ki hala hatırladığımda kendi kızımın gözlerini görürcesine hüzün dolduğum o hali hissettiğimde, o kızımızın cansız bedeninde, aslında insanlığın öldürülmüş olduğunu en derinden hissettim. Biraz sonra babası geldi, Yusa'nın babası Basil, kızına kapandığı, ağladığı zaman, sadece bir Filistinli babanın bir kız için ağlaması değildi o, bir insanın bütün bir insanlık için ağlamasıydı. Kucaklaştık ve iki baba olarak aynı hissi yaşayarak gözyaşı döktük. Ondan bir süre sonra, Filistin devletinin tanınmasında, BM Güvenlik Konseyi'nde bu kızımızın ismini anarak konuşmaya başladım ve orada Filistin devletinin tanınması adına konuşan yegane Dışişleri Bakanıydım."

Yusa'nın babası Basil'i Türkiye'de misafir ettiğinde "Ne mübarek bir kızınız var ki bütün bir Filistin destanının sembol ismi oldu, Allah size sabır versin" dediğini aktaran Davutoğlu, babanın da kendisine "Ben ne mübarek bir babayım ki kızımın adıyla Filistin devletinin tanınmasını bir araya getiren bir dost edindim, sizin şahsınızda" diye karşılık verdiğini söyledi.

"Gönüllerinden Arakan'ı eksik etmiyorlar"

Filistinlilerin ne yiğit insanlar olduklarını Şifa Hastanesi'nden çıktığında fark ettiğini dile getiren Davutoğlu, yaşadıklarını şu ifadelerle aktardı:

"Gözümüz yaşlıydı, insanlık adına utanç duyarak çıkmıştık. Şifa Hastanesi'nin önünde yüzlerce Filistinli al bayraklarla bizi karşıladı, bağırlarına bastılar. Gecenin bir karanlığı, bombalamalar devam ediyor ama Filistinliler ellerinde al bayrakla bizleri bağırlarına basıyor. Kucaklaştık. O sırada bir gürültü oldu. Kalabalık dağılırken birisi elimden tuttu, heyecanla 'Üstad, seni geçenlerde Arakan'da gördüm, Arakanlılara sarılıyordun. Ne olur Arakanlıları yalnız bırakmayın' dedi.

Düşünün öyle bir Gazzeli ki tepesinden bombalar yağıyor, içeride en yakınını şehit vermiş insanlar, ölüm tehdidi altındalar ama gönüllerinden Arakan'ı eksik etmiyorlar. İşte insanlık bu. İşte esas muhabbetin dayandığı güç bu. Onlara o direniş gücünü veren şey, savundukları Gazze'nin aynı zamanda Arakan olduğunu hissetmeleridir. Savundukları Gazze'nin aynı zamanda Şam, Bağdat, Somali olduğunu hissetmeleridir. Onlar Gazze'yi savunmuyorlar, onlar tarihe, mekana ve zamana sinmiş olan bir imanı savunuyorlar, muhabbeti, aşkı savunuyorlar. Allah onlardan razı olsun."

"O şairler bize insanlığı hatırlatır"

Davutoğlu, Gazze'nin yeniden bombardıman altında olduğu 2014'te, yine mekik diplomasisiyle Katar'a gittiğinde Halit Meşal ve diğer Gazzeli liderlere, 150 Gazzelinin hayatını kaybettiği Şucaiye'nin adının nereden geldiğini anlattığını aktardı.

"Şucaiye"nin, "kahramanlar, cesurlar, yiğitler" anlamına geldiğini dile getiren Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Orası son Osmanlı birliğinin, teslim olmamak için son neferine kadar şehit düştüğü savaşın olduğu yerdir. İstila ordularına karşı orada son direnişi yapmışlardır ve defnedildikleri yere 'kahramanlar, cesurlar' anlamına Şucaiye adı verilmiştir. Bunu anlattığımda gözleri dolu bir şekilde hepsi sarıldılar. 'Nasıl o zaman o toprakları sizlerin dedeleri savunmuştu, bugün de bize bir tek sizler sahip çıkıyorsunuz' dediler. 

İşte Gazze ile aramızdaki bağ, tarihi bir bağdır, insanlık bağıdır, evrensel bir bağdır. Her yeri temsil eden, her yerin timsali olan bir bağdır. Onun için de Cahit Koytak gibi bir Gazzeli şair, hiç Gazze'yi görmese de Gazzeli olan bir şair, gönlünden Gazze risalelerini İstanbul'da kaleme döker ve o risale Gazzeli Yusuflara Allah'ın izniyle ulaşır, ulaştı ve ulaşacak."

Çocuklar söz konusu olduğunda durumun farklılaştığını, Hiroşima'ya gittiğinde de bunu hissettiğini, Cahit Koytak'ın Gazzeli Yusuf'u ile Nazım Hikmet'in Hiroşima'daki kız çocuğuyla ilgili şiirlerinin zihninde bir araya geldiğini kaydeden Davutoğlu, Gazze Risalesi'nden "Gazzeli Yusuf, oğlum, keder de anı dili konuşuyor dünyanın her yerinde / umut da anı dili konuşuyor / tıpkı nefretin ölümün dilini / sevginin hayatın dilini konuşması gibi tarihin her döneminde" dizelerini okudu. 

Davutoğlu, sözlerine, Nazım Hikmet'in "Kız Çocuğu" şiirinden bir bölümü okuyarak, şöyle devam etti:

"Hiroşima için, Hiroşima'da yanan kız için yine duyarlı bir şair şöyle der, onun dilinden, 'Kapıları çalan benim, kapıları birer birer / Gözünüze görünemem, göze görünmez ölüler / Hiroşima'da öleli oluyor bir on yıl kadar / Yedi yaşında bir kızım, büyümez ölü çocuklar'. Bu da Nazım Hikmet'in. Siyasi yaklaşımlar, ideolojiler farklı olabilir ama eğer insani duyarlılık varsa Gazzeli Yusuf için de Hiroşimalı kız için de aynı duyarlılıkla sesler dökülür şairlerin dilinden. O şairler bize insanlığı hatırlatır. O şairler bize her an kaybetmekte olduğumuz muhabbeti, diğergamlığı, fedakarlığı, özveriyi hatırlatır. Allah o şairlere uzun ömür versin, onları hakkıyla anlamayı da nasip eylesin."

"Siyaseti şiirsel bir duyarlılığa, musikiye dayalı bir ahenge dönüştürmek zorundayız"

Şiiri, "havadaki hissedilmeyen kelime unsurlarının kalbe inip sonra dile gelmesi" olarak tanımlayan Davutoğlu, siyasetin de böyle bir şey olduğunu söyledi. "Siyaseti şiir gibi görmezseniz ya da şiiri siyasetin erdemiyle buluşturamazsanız ya siyasette muhabbeti, insanlığınızı kaybedersiniz ya da şiirde tarihi kaybedersiniz" diyen Davutoğlu, bu programda tarihi yaşayan bir şairi dinlemenin mutluluğunu yaşadığını ifade etti. 

Piyanist Tuluyhan Uğurlu ile yakın akraba olduklarını "Aynı dağın çocuklarıyız, aynı köydeniz. Babası ve babam akrabadırlar" sözleriyle ifade ede Davutoğlu, "Aslında siyaset bu şiir, bu musiki için yapılır. Siyaseti de şiirsel bir duyarlılığa, musikiye dayalı bir ahenge dönüştürmek zorundayız" dedi. 

Başbakan Davutoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:

"İşte onun için biz Suriye'den kardeşlerimiz kapımıza geldiğinde, başkaları başka şey görmüş olabilir, ben Gazze'dekileri gördüm, Hiroşima'dakileri gördüm, Somali'de gözümüzün önünde açlıktan ölenleri gördüm ve 'sınırlarımız açık' dedik. Bir hicrette, Mekke'den Medine'ye yürüyen muhacirleri gördüm. Onun için kapımızı açtık, bir ensar olarak. Ama, hayatlarında muhacir olmamış olanlar, dünyayı bir hicret diyarı gibi görmeyenler, kendilerini dünyada bir muhacir gibi hissetmeyenler ve bu dünyada kalıcı olduklarını zannedenler ne muhaciri, ne ensarı anlar. Hayatlarında hiçbir zaman kucağında bir çocuk vefat etmemiş olanlar...

Somali'de, neredeyse bir haftalık çocuğun gözümüzün önünde açlıktan vefat etmesi karşısında duyduğumuz o derin hüznü hatırlarım ya da Hiroşima'yı bir kez bile düşünmemiş olanlar, biraz önce yine Gazzeli Yusuf şiirinde 'nükleer azgınlık' diyordu Cahit Koytak, onlar, o nükleer silahlara karşı 'Dünyada nükleer silahlar kalksın' diye seslerini yükseltemezler. Onlar, o insani duyarlılığı kaybettiklerinde siyasetin de anlamı biter."

"Gönlümüzü o kadar açık tutacağız ki, dünyadaki bütün çocuklar girebilsin"

Davutoğlu, "Suriyeli 1,5 milyon kişiyi Türkiye'ye kabul etmek vatana ihanettir" diyenler olduğunu ifade ederek, "onların, bu duyarlılıktan uzak olduğunu" söyledi. Kendilerinin ise siyaseti "Gazzeli Yusuflar, Halepli Nurlar, Filistinli Ayşeler, Zeynepler; bir daha Hiroşima olmasın diye Hiroşimalı çocuklar için yapmaya devam edeceklerini" belirten Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Gönlümüzü o kadar açık tutacağız ki, dünyadaki bütün çocuklar girebilsin. Bir daha Gazze'de bu felaketler yaşanmasın diye sesimizi o kadar gür tutacağız ki, herkes sussa biz 'İnadına Filistin, inadına Gazze' diyeceğiz ki, bir daha Gazzeli Yusuflar çile, ızdırap çekmesinler.

Birileri, ensarı, muhaciri bilmeyenler, 'Bu mültecileri kabul etmek ihanettir' derken biz inadına, biz muhabbetimize dayanarak o mülteciler için, o 'Yok mu katından bize Rabbim, bir yardımcı gönder' diyenler için, yardımcılar eğer bizsek, eğer o şeref bize nasip olmuşsa, gecemizi ve gündüzümüzü birbirine katıp bu şiirler adına, o ilahi kelam adına, dünyada ne kadar mazlum varsa, Suriye'de, sığınacak diyar arayan ne kadar kardeşimiz varsa, onlara kapımızı açacağız.

Onların dinleri, mezhepleri, etnisiteleri hiç önemli değil. İnsan olmaları önemli, insan. Çünkü bizim inancımızca, felsefemizce, insan eşrefi mahlukattır. Eşrefi mahlukatı anlamayan Rabbini de anlayamaz. Ona hizmet etmeyen, onu bağrına basmayan bu dünyanın hikmetini, irfanını da anlayamaz. İşte şiirler bize bunu öğretir. Siyaset, bu anlamda bu şiirsel duyarlılığı tarihe yansıtma çabasıdır. Bu şiirsel duyarlılığı tarihe yansıtma çabası, azmi taşımayan siyaset zamanla zalimleşir ve güce teslim olan bir eylem haline dönüşür. Allah bizi o siyasetten de uzak eylesin, o güçten de beri eylesin. Ama o şiirsel duyarlılığı yansıtacak bir siyasetin de daima takipçisi, izcisi, hayırlı yolcusu eylesin."

Konuşmasının ardından Başbakan Davutoğlu, şair Cahit Koytak'a kendisinin de arasında olduğu Türk şairlerinin resimlerinin işlendiğin tabloyu, Koytak ise Davutoğlu'na kitabını hediye etti.

"Vicdanları sızlatan insanlık suçu"

Gecede, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gönderdiği telgraf okundu. Erdoğan, telgrafında şunları kaydetti:

"Cahit Koytak, Gazze'de yaşanan acıları ve insanlık trajedisini anlattığı Gazze Risalesi'yle vicdanlara seslenmiş, gönüllerde silinmez izler bırakmıştır. Yaşanan zulümlere sessiz kalışa, duyarsızlığa karşı yükselen bir çığlık olmuştur. Yürekleri yakan, vicdanları sızlatan bu insanlık suçu karşısında hepimizin ortak paydasını en güzel şekilde yansıtan Gazze Risalesi'nin Arapça ve İngilizce'ye tercüme edilmesini memnuniyetle karşılıyorum. Böylelikle Gazzeli Yusuf'un hikayesinin uluslararası seviyede ses getireceğine inanıyorum. Ülke ve millet olarak Gazzeli çocukların dramını hiçbir zaman unutmayacak, her zaman mazlumların, mağdurların, masum Gazze halkının, Filistin'in yanında olmaya devam edeceğiz." 

"Halkımız Gazze ile ilişkisi olduğunu tüm dünyaya ilan etti"

Burada konuşan Bakan Çelik de konuşmasına, Filistinli şair Murid Barguti'nin "İnsanlar şiire ne zaman sararlar? İnsanlar şiire en çok zulüm zamanlarında sararlar. Çünkü konuşması gerekenler, konuşmaya cesaret edemezler. Büyük yığınlar zulüm karşısında sessiz kalırlar. O zaman da insanlık siyasetçilerin, aydınların konuşmaktan korktuğu yerde şiirin anlam dünyasına ve iman dünyasına sığınırmış" sözlerini okuyarak başladı.

İlk defa Türkiye Cumhuriyeti'nde Filistinli şair Barguti'nin yakarışının tersine çevrildiğini belirten Çelik, siyasetçilerin, aydınların, entelektüellerin ve kitlelerin sustuğu bir zamanda şiir konuşmadıklarını söyledi.

Bakan Çelik, gecede şiir ile kol kola olunduğunu ifade ederek, "Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız Gazze ile ilgileniyor diye bu ülkenin siyasetçilerini çok eleştirmeye kalktılar. Sonunda halkımız aslında Gazze ile ilişkisi olduğunu tüm dünyaya ilan etti" diye konuştu.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da çok mutlu olduğunu dile getirerek, şunları söyledi:

"Esasen dostum olan, şiirlerini yakından takip ettiğim değerli şairimiz Cahit Koytak Beyefendiyi ve yine çok takdir ettiğimiz sanatçımız Tuluyhan Uğurlu Beyefendiyi huzurlarınızda dinlemek, takip etmek, duygulanmak fırsatını buldum. Açılışında bulunduğum Neşet Ertaş Kültür Merkezi'nde bu akşam büyük bir ziyafet oldu. Hepimiz hem duygulandık, hem çok mutlu olduk."

AA'nın Gazze fotoğrafları da sergilendi

Ortadoğu'daki gelişmeleri her gün dünyanın dört bir yanındaki abonelerine ulaştıran AA'nın, Gazze'deki dramı yansıttığı "Anadolu Ajansı Objektifinden Gazze" sergisi de programda açıldı.

İsrail saldırılarında yaşanan acıları, ambargo nedeniyle oluşan fakirliği ve savaş öncesi durumu gözler önüne seren 30 fotoğrafın yer aldığı sergi, katılımcıların beğenisini topladı.  

Program kapsamında, AA'nın "Oradaydık" serisinin "Yetim Kalan Ülke Suriye", "Yarım Kalan Devrim, Mısır" ve "Abluka, Savaş, Direniş: Gazze" kitaplarının bulunduğu stand da yer aldı.

AA

HABERE YORUM KAT

1 Yorum