Mazlumlara Destek Olabilmek İçin Dostlara İhtiyaç Var!
Türkiye’nin Arakanlılara daha güçlü destek vermesi gerektiğini vurguladığı yazısında Elif Çakır, bunun ancak güçlü bir uluslararası diyalogla mümkün olabileceğini kaydediyor ve AB ile yaşanan gerilimin bu manada Türkiye’nin elini zayıflattığını söylüyor.
Türkiye’nin Eli Arakan’a Uzanmalı
Elif Çakır / Karar
16 Ocak 1999 yılında Kosova’nın Racak Köyü’nde yaşanan katliam ‘nihayet’ NATO’nun sabrını taşırdı. Sırp güvenlik güçleri köydeki erkekleri bir dağın tepesine götürerek kurşuna dizdiler. Tam 45 Kosovalı Arnavut bu katliamda can verdi.
Racak Köyü’nde yaşanan katliam ne Kosova’da yaşanan ilk vahşetti ne de ilk katliamdı.
Arnavutlar, adı ‘Sırp Kasabı’na çıkan Slobodan Miloseviç’in gerçekleştirdiği soykırım, vahşet ve sistematik işkenceler nedeniyle yıllarca gözyaşı döktüler, yıllarca seslerini dünyaya duyurmaya çalıştılar.
BM, AGİT, NATO, Batı Temas Grubu gibi örgütler ve ülkeler özellikle son bir yıldır sistematik uygulanan vahşetin sona erdirilmesi için kınamalarda bulunarak ‘taraflara’ aralarında siyasi bir çözüme ulaşmaları konusunda çağrılar yaptılar.
Miloseviç, dünya liderlerinin yaptığı kınamalara, BM’den gelen açıklamalara, NATO’nun yaptığı ikazlara zerre kadar aldırış etmeden vahşete devam etti.
Vahşet öyle boyutlara ulaştı ki, çocukların gözleri oyulmaya, cesetler yakılarak yok edilmeye başlandı. Binlerce yaşlı, genç, sivil hayatını kaybetti, kadınlar tecavüze uğradı, bebekler daha kundaklarında yaşamlarını yitirdi. On binlerce insan evlerini geride bırakarak başka ülkelere sığınmak zorunda kaldı.
Miloseviç bir yandan ülkesinde kıyım yaparken, bir yandan da BM’deki görüşmeleri dikkatle takip ediyordu. Zira BM’nin Kosova’da yaşanan vahşeti sonlandırmak için Genel Kurul’a getirdiği ‘müdahale edilsin’ teklifinin Rusya ve Çin tarafından veto edilmesi Miloseviç’in elini rahatlatıyordu.
Ancak Miloseviç için Racak Köyü’ndeki katliam bardağı taşıran son damla oldu. AGİT yetkilisi John Fantini yaptığı açıklamada, Racak Köyü katliamındaki cesetleri gördüğünü, yan yana dizilmiş cesetleri ancak 30’a kadar sayabildiğini gerisine bakmaya tahammül edemediğini, çoğunun gözlerinin oyulduğunu anlattı. Kosova’da yaşanan katliam, uluslararası gözlemcilerin yaptıkları otopsi sonuçlarıyla belgelendi.
Yine Uluslararası Gözlem Heyeti’nin ABD’li başkanı William Walker “Evet, bu Sırp güçlerince yapılan katliam” açıklaması yaptı.
Ve NATO ilk kez BMGK kararı olmadan ‘insani müdahale’ kapsamında Kosova için harekete geçti.
NATO’nun 24 Mart’ta başlattığı hava operasyonu, Sırplar çekilmeyi kabul edinceye kadar (10 Haziran 1999) yani tam 77 gün devam etti.
***
Neden geçmiş tarihe gittiğim ve bu konuyu yazdığım anlaşılmıştır sanırım.
Gözümüzü nereye dönsek, kulağımızı nereye uzatsak zulüm var. Katliam var. Vahşet var. Kan dökülüyor.
Birileri, kendilerinin bir yerlerin sahibi olduğuna karar veriyor, sonra o yerlerde yaşayanları oralara layık görmeyerek katliam yapıyorlar. Filistin öyle. Suriye öyle.
Ve Arakan, Burma, Myanmar. Oranın adını nasıl zikrediyorsanız zikredin. Onlar vatanları olduğu halde vatansız olanlar. Kimlikleri olmayanlar. Seyahat etme hakları olmayanlar. Ülkeleri tarafından yok sayılanlar. Ülkelerinde bir mülteci gibi kamplarda yaşayanlar. Çünkü vatandaş olmadıkları için mesken edinme hakları yok. Öldürüyorlar.
Arakan’da yaşanan vahşetle ilgili sayısız insan hakları örgütü rapor hazırladı. Human Rights Watch 2013 yılında hazırladığı raporda Myanmar hükümetinin insanlığa karşı suç işlediğini, Müslümanların katledilerek toplu mezarlara gömüldüğünü, yapılanın soykırım olduğunu dile getirdi. Yine BM (Şubat 2017) hazırladığı raporda “Arakan’da yaşanan katliamın bir benzeri daha yok” dedi.
BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Sözcüsü zulmün dayanılmaz boyutlarda olduğunun altını çizip, “Myanmar hükümetinin katliamların sorumlusu olduğunu, yaşanan hak ihlallerinin insanlığa karşı suçlar kapsamına” girdiğini açıkladı.
Arakan’da zulüm bir kez daha dayanılmaz boyutlarda.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Myanmar’da yaşanan vahşeti BM Genel Kurulu’nda gündeme getireceğini ve dünya liderleriyle bu konuyu konuşacağını açıkladı.
Ben Cumhurbaşkanı’nın bu sözlerini kıymetli buldum. Myanmar’da Müslümanlara yönelik bir soykırım olsa da yaşanan vahşet İslam dünyasının, sadece Müslümanların değil, dünyanın sorunudur. Çünkü bu insanlığa karşı işlenen bir suçtur. O yüzden Türkiye’nin Myanmar’da yaşananları “insan hakları ihlalleri” kapsamında dünya platformlarında gündeme getirmesi, gündemde tutması ve çözüm arayışına öncülük etmesi önemlidir.
Hatırlayacaksınız. Türkiye, Myanmar’a ilk kez 2012 yılında Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı olduğu dönemde Emine Erdoğan ile birlikte resmi olarak adım attı. Yardımlar götürüldü. Davutoğlu, Türkiye olarak Myanmar konusunu uluslararası platformlarda gündemde tutacaklarını, kalıcı çözümler için Türkiye’nin öncülük yapacağını açıklamış ve söz vermişti. Epeyce gündemimizdeydi o dönemlerde.
Bu açıdan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM’deki konuşmasının, Myanmar için dünya liderlerine yapacağı çağrının önemi büyük.
Ancak, bu nasıl olacak bilmiyorum. Zira BM Genel Kurulu’nun çoğu ülkesi aynı zamanda AB ülkesi. Ve Türkiye AB ilişkileri malum. Ve Türkiye her geçen gün içe kapanıyor.
Oysa AK Parti yönetiminde ki Türkiye, hem İslam dünyasına rol model olacak hem de mazlum İslam dünyası ülkelerinin sorunlarını dünya platformlarında dile getirebilecek bir ülke. Hem ülkemiz için hem de İslam dünyası için bir fırsattı.
Umarım, AK Parti sadece kendisini değil, sesi olacağı mazlumlar için de öneminin farkına varır da, hamaset, popülizm tuzağından hızla uzaklaşarak rasyonel aklın yanında konum alır.
HABERE YORUM KAT