Mayasında İhanet Olan Kraliyet
Bugün sürekli her tarafta Müslümanların zulüm ve haksızlığa uğratılmasından ama bu zulümlere karşı söze gelir bir şey yapılamamasından şikâyetçi oluruz.
Bunun sebebi İslâm ümmetinin parçalanmış, Müslümanların etnik yönetimlere bölünmüş, onların da çağdaş emperyalizme mahkûm edilmiş olmasıdır. Müslümanlar birlik ve bütünlüklerini temsil eden kurumlarını kaybedince izzetlerini de kaybettiler. Bölünme ve dağılmanın başlangıç merhalesinde birtakım ihanetler var. Bu ihanetler sebebiyle ümmet dağılınca, toprakları işgal edilen Müslüman halklar işgale karşı verdikleri mücadelelerden zaferle çıksalar da İslâm âleminin içinde bulunduğu şartların zorlamasıyla, ister istemez kendi yerel yapılarını oluşturdular. Ama güçlü birer yapı oluşturamadıkları için emperyalizmin siyasi, ekonomik ve kültürel yönden ülkelerini yeniden işgal etmesi zor olmadı.
Ümmetin bütünlüğünü ve izzetini temsil eden yapıyı zayıflatan, ona darbe vuran ihanetlere başvuranların yaptıklarından genellikle “arkadan vurma” olarak söz edilmektedir. Fakat birilerinin arkadan vurmasından söz ederken başkalarının önden kalbe hançer saplamasını görmezden gelemeyiz. Bu şekilde hançer saplayanların başında da İttihat ve Terakki Cemiyeti gelir. Bu cemiyetin üyelerinin mensup olduğu halkın veya ulusun tamamını onun gerçekleştirdiği ihanete suç ortağı saymamız mümkün olmadığı gibi arkadan vuranların ihanetlerinden dolayı da onların mensup olduğu halkları ve bu halkların kıyamete kadar gelecek nesillerini mahkûm edemeyiz. Fakat olayları kavmiyetçi yaklaşımla tahlil edenlerin, birilerinin de yönlendirmesiyle geniş bir halk kitlesini ve onun kıyamete kadar gelecek tüm nesillerini mahkûm ettiklerini görüyoruz. Üstelik asıl ihanet edenlerin kimler olduğunu öğrenme zahmetinde bulunmadıkları gibi böyle bir suçlama tarzını İttihat ve Terakki Cemiyeti üyelerinin mensup olduğu halk için de geçerli saymamız durumunda kimsenin kendini temize çıkarma imkânının olamayacağı gerçeğini de görmeden.
Meseleye bu mantıkla yaklaşanlar uluslararası siyonizmin propaganda faaliyetine de âlet olarak Filistin halkını mahkûm etmeye kalkışıyor; Müslümanların bütünlüğünü temsil eden yapıya ihanet edenlerin Filistin’e de ihanet ettiklerini, Filistin halkının ise her zaman bu yapıya destek olduğunu görmek istemiyorlar.
Suud Krallığı böyle bir isyan ve ihanetle ortaya çıkmış dolayısıyla mayasında ihanet olan bir yönetimdir. Ne yazık ki kurulduğundan bugüne izlediği politikada müspet yönde söze gelir bir değişiklik olmayan bu yönetim son zamanlarda Filistin davasına yönelik haksız uygulamalarını daha da artırarak işgale karşı sürdürülen direnişe kuyu kazmaya başladı.
Ne kadar ilginçtir ki Hizbullah’ın 2006’da işgalci Siyonistlere karşı direnmesi üzerine ve özellikle de zafer kazanmasından sonra Suud yönetiminin beslediği bazı organlar Hizbullah’ın “Rafizi” olduğu iddiasıyla onun aleyhine kampanya başlattılar. Bu kampanya daha Siyonistlerin Lübnan’a yönelik saldırılarının devam ettiği günlerde Suudi Arabistan’ın saray ulemasından Abdullah ibnu Cibrîn'in yayınladığı fetvayla başladı. Sonrasında bu kampanya daha da yaygınlaştırıldı.
Siyonistlerin Gazze’ye yönelik son saldırıları esnasında Suud rejiminin medya lobisini oluşturan yayın organlarının yoğun bir şekilde Hamas aleyhtarlığı yapması da dikkatten kaçmadı. İşgalcilerin Gazze’ye askerî saldırılarının sürdüğü sırada Arap dünyasında bazı medya organları ve yazarlar da, ümmet adına direnen mücahitleri hedeflerine yerleştirmişlerdi. Bunların başında da Suud rejiminin medya lobisine dâhil edebileceğimiz günlük eş-Şarku’l-Evsat ve el-Hayat gazetelerini, el-Arabiyye adlı televizyon kanalını zikredebiliriz. Bunlar normalde özel yayın organlarıdır. Ama Suud rejiminin ve uluslararası emperyalizmin Arap dünyasına yönelik yayın politikasının sözcülüğünü yaptıkları onları takip eden hiç kimsenin dikkatinden kaçmaz.
Aynı yayın organlarının 14 Ağustos 2009 tarihinde Rafah’ta meydana gelen olaylar sebebiyle Hamas’a karşı yürütülen medya savaşında da başı çekmesi, üstelik bu savaşta tamamen asılsız haberler uydurarak kamuoyunu yanıltmaya kalkışması da oldukça düşündürücüydü.
Gazze’ye yönelik insanlık dışı ambargonun etkili olması için Suudi Arabistanlı zenginlerin Gazzeli ihtiyaç sahiplerine açıktan yardım etmeleri büyük bir hassasiyetle engelleniyor. Bazı güvenilir kaynaklardan aldığımız bilgilere göre el altından yardım edilmesini bile engellemek için sıkı bir denetim yürütülüyor.
Hepsi bu kadar değil tabii, ama şimdilik bu kadarını zikretmekle yetinmek zorundayız.
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT