Maskeler bir defa daha düşerken
Anayasa değişikliği paketine niçin "hayır" diyeceğini anlatabilmek için bir çürük daldan diğerine atlayan fakat neticede konacak dal bulamayan Ece Temelkuran'ı da dinleseniz; Sayın Türköne'nin "145. madde hakkında ne diyorsunuz?" sorusuna tek kelimeyle olsun cevap veremeyip, sadece demek ki kendine yakıştırdığı suçlamalarda bulunan MHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ekici'yi de dinleseniz; paket karşısında CHP-MHP-BDP-DİSK-PKK ittifakı yüzüne söylenince çileden çıkan DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi'yi de dinleseniz;
Oylamayı genel seçim zanneden ve yaptığı mitinglerde "12 Eylül günü Erdoğan'ı sandığa gömeceğiz! Bu değişikliğin işsizliğe faydası var mı, yoksulluğa faydası var mı?" diye bağırarak, "Hürriyetsiz yaşarım ama ekmeksiz yaşayamam; karnım doysun da ülkede hangi zulümler işlenirse işlensin!" anlayışı ortaya koyup, siyaseti, insan hak ve özgürlüklerini bir çırpıda feda eden Kemal Kılıçdaroğlu'nu da dinleseniz, hayırcıların kamuoyu önünde niçin hayır diyeceklerine dair savunabilecekleri geçerli tek bir tutanakları yok. Çünkü hayırın asıl sebebini söyleyemiyorlar.
Anayasa değişikliği paketi, 12 Eylül darbesiyle revize edilip "sağlamlaştırılan" oligarşik sistemin anayasasına birkaç ana çivisi itibarıyla siviller tarafından dokunulabilme manâsına gelmektedir. İşte, her defasında darbelerin arkasından darbeciler tarafından yapılan anayasaya birkaç temel noktadan hem de hakim oligarşinin sürekli dışlayageldiği ve yasalarını kendisine karşı yaptığı sivillerin temsilcileri tarafından dokunulmasıdır. Hayırcıları hayır demeye sevk eden asıl sebep. Bir diğer önemli sebep ise şudur: Hayır diyenler, mevcut statükodan beslenmektedirler; ya bizzat bu statükonun sahipleridir, ya da ideolojileri ve menfaatleri bu statükonun devamını gerektirmektedir. Ayrıca, zamanında Moğultay'ın ve Seyfi Oktay'ın yaptıklarına, tayinlerine, onlar zamanında adalet bakanı veya müsteşarının HSYK'ya başkanlık yapmasına, Necdet Sezer'in uygulamalarına hiç itiraz sesi yükseltmeyen hayırcılar, duruşlarını güya izah etmeye çalışırken cumhurbaşkanının yetkilerini hatırlayarak, "sivil vesayet" iddialarında bulunarak, cumhurbaşkanı ve sivil iktidarların hep "sağ-muhafazakâr" kesimden çıkacağı korkusunu da seslendirmiş olmaktadırlar.
Diğer yandan, AK Parti tarafı da, ne yazık ki özellikle ekrana çıkan çoğu elemanlarıyla, değişikliğin manâ ve muhtevasını anlatamamakta, karşı tarafın kavgacılığı, saldırganlığı ve ağzı lâf yaparlığı karşısında doğruyu ve haklılığı müdafaa edememektedir. Evet'in genellikle 12 Eylül darbesine hayır üzerinden yürütülmesi ise taktik hatadır. Çünkü, bugün nüfusumuzun çoğunluğu, 12 Eylül'den sonra doğmuş kimselerden oluşmaktadır. İkinci olarak, 12 Eylül'ü yaşayanların çoğu da, 12 Eylül öncesi ile sonrasını karşılaştırdıklarında, arka zeminde olup bitenleri bilemeyecekleri için 12 Eylül sonrasını öncesindeki yokluklar, kuyruklar ve anarşi dönemine tercih edecektir. Bu sebeple, paketin muhtevası ve getirdiği değişiklikler çok iyi anlatılmalıdır. Meselâ: Her müesseseden daha çok koruması gereken anayasayı en temel özgürlüklere karşı çiğnemeyi âdet haline getirmiş olan Anayasa Mahkemesi'nin, hukuku yaralayan uygulamalara imza atan HSYK'nın ve yüksek yargının mevcut mahiyeti, yapısı ve uygulamaları; Sacit Karasu ve Ferhat Sarıkaya gibi savcılara reva görülen muamelenin sebepleri; bunlara karşılık değişiklik paketinin ne getirdiği; TSK'nın pırıl pırıl pek çok mensublarının irtica suçlamalarıyla hayatlarının karartılması ve buna mukabil artık Yüksek Askerî Şûra (YAŞ) kararlarının yargıya açılacak olması; askerî vesayeti anayasa koruması zırhına alan 145. maddenin değiştirilmesi; sivillerin askerî mahkemelerde yargılanamayacak olması gibi hususlar çok iyi anlatılmalı ve böylece halk, ülkede olup bitenleri, asıl sebepleri ve arka zeminleriyle de iyi bilecektir.
Referandum, en azından, pek çok yüzleri gizleyen maskelerin bir defa daha düşmesine de doğrusu iyi hizmet ediyor. [email protected]
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT