1. HABERLER

  2. KÜLTÜR SANAT

  3. KİTAP

  4. Masal Kaçkını: Çocuk Edebiyatı’nda İyiliğin ve Kötülüğün Savaşı (Kitap Kritiği)
Masal Kaçkını: Çocuk Edebiyatı’nda İyiliğin ve Kötülüğün Savaşı (Kitap Kritiği)

Masal Kaçkını: Çocuk Edebiyatı’nda İyiliğin ve Kötülüğün Savaşı (Kitap Kritiği)

Nehir Aydın Gökduman’ın çocuklar için kaleme aldığı “Masal Kaçkını” isimli kitabını Mücahit Gökduman kardeşimiz Haksöz-Haber için değerlendirdi.

17 Temmuz 2017 Pazartesi 15:10A+A-

Masal Kaçkını: Çocuk Edebiyatı’nda İyiliğin ve Kötülüğün Savaşı

Mücahit Gökduman / Haksöz-Haber

Nehir Aydın Gökduman’ın çocuk-genç yaş grubuna yönelik yeni romanı “Masal Kaçkını” Erdem Yayınları’ndan yayımlandı. Roman bir dev ve arkadaşlarının bir ülkede başından geçenleri konu alıyor.

Çocuk edebiyatında masal biçiminde yazılan eserlerde ahlaki temalara sıklıkla rastlanır. İyi-kötü, doğru-yanlış ayrımı bilindik örneklerle ve didaktik bir üslupla işlenir. Gökduman’ın romanında da bu klasik tarza atıflar olmakla beraber özgün bir anlatım ve yeni temalar kendini hissettiriyor. Kitap evrensel değerleri barındırmakla birlikte, adı kesin ifadelerle konmamış olsa da, Kur’an’i bir perspektife kapı aralıyor.

Hikayenin ana karakteri Çınçın, bilindik masallardan sıkılmış ve onları terk etmiş yalnız bir devdir. Günün birinde ormanda bir cüce ile karşılaşması ve onunla dostluk kurması bir dizi heyecanlı olayın hazırlayıcısı olur. Maceralı bir yolculuğa çıkan Çınçın, baskı ve adaletsizlikle yönetilen bir ülkeye gelir. Ülkenin durumundan rahatsız olan bilgeler ve halkla bir olup bir şeyler yapabilmenin peşine düşer. Ancak durumu fark eden kral ve vezirin harekete geçmesiyle işleri hiç kolay olmaz.

Romanda Çınçın’ın kurduğu dostluklar, gerçek bir dostluğun nasıl olması gerektiğine dair öğretici ipuçları taşıyor. Hakiki bir dostluğun sevgi, emek ve fedakarlıklarla bezendiği; yanlış temellendirilmiş bir “dostluğun” ise çıkar ilişkisine dayandığı, iyilikten bir nasibi olmadığı güzel örneklerle anlatılmış.

Roman her ne kadar sosyal/toplumsal bir çerçevede ilerlese de çocukların dünyasına yönelik psikolojik tahlillere de yer veriyor. “İyi”nin kalbinin nasıl çalıştığı, zihninde neler kurduğu;  “kötü”nün nasıl bir karaktere sahip olduğu, düşünme biçiminin özellikleri, örnekler ve diyaloglar eşliğinde işleniyor.

Kitapta çocukların zihninde muğlak bir biçimde duran “devlet,vatan,toplum,hukuk,siyaset” gibi kavramları bir ölçüde netleştirme kaygısı güdülüyor. Karaburçak ülkesinin kralı, veziri ve aralarında kurdukları çarpık ilişki, kötülük üzere yardımlaşmaları; hukuk tanımayan bir devlet anlayışının prototipi olarak ele alınıyor. Ülkede çıkarılan ilginç kanunlar, gittikçe ağırlaşan ekonomik yaptırımlar, her şeye rağmen işletilmek istenen çarpık düzen; modern dönem baskıcı devletlerden izler taşıyor. Romanda yöneticilerin kötü örnekleri olduğu gibi “haksever” olanları, adil ve merhametli davrananları da mevcut. Aynı şekilde ülkede özgürlük, adalet isteyen ve “7 Bilge” adıyla toplanan hikmetli insanlar var. Bunlar da haksızlığa karşı adaleti savunan, ülkelerinin daha güzel bir geleceğe sahip olması için canla başla çalışan karakterler olarak karşımıza çıkıyor.

Son tahlilde Gökduman’ın romanının özgün temalar içerdiğini, çocuklara/gençlere farklı pencereler açtığını ve onları yaşadıkları ülke ve dünya üzerine düşünmeye çağırdığını söyleyebiliriz. Modern değerler ve sistemlerin, onlar karşısında almamız gereken tavrın yetişkinlerin akıllarında dahi sorular oluşturduğu günümüzde bu alanlara ilişkin erken yaşlarda doğru bir perspektifle bilinçlenmenin  önemi açıktır. Bu zor konuların iyi ve kötünün mücadelesi bağlamında ele alınması ise anlaşırlığı ve akıcılığı arttırmıştır. Yazarı bu vesileyle tebrik ediyor, eserin hayırlara vesile olmasını diliyoruz. Kitaptan iki küçük bir pasajla bitirelim…

“ Gökyüzünün mavi mavi birleştiği, yemyeşil ağaçların kol budak saldığı, rengârenk çiçeklerin mis kokular saçtığı Sakız Ormanı’nda bir dev yaşardı. Hayır, bildiğiniz gibi değildi, iyi kalpli bir devdi. Kimseyi korkutmaz, yalayıp yutmazdı. Bütün canlıların yaşam haklarına da saygılıydı. Ormandakiler bunu bilmez, onun masallardaki devler gibi önüne çıkanı ‘luk’ diye yutacağını sanırlardı. Bunun için bir tane bile arkadaşı yoktu. Yapayalnız, yaşardı. Kimsesizlikten sıkılınca kendine sarılır, kendisiyle konuşur, kendi kendine oynardı. Çınçın adlı bu devin ormana nereden, nasıl geldiğini kimse bilmiyordu. 6 7 Çınçın öyle bir dudağı yerde, bir dudağı gökte dolaşan canavarlara benzemezdi. Eli yü- zü sevimliydi. Kaşını çatmaz, yüzünü asmazdı. Kimsecikleri yemeyeceğini göstermek için ağ- zını hep kapalı tutardı. Kocaman birer çiviye benzeyen dişlerini göremezdiniz. Üstelik ağaç dallarından yaptığı fırçayla onları her gün fırçalardı. Ormandakilerin ise tek derdi “Deve yem olma da kime olursan ol!” gibi bir şeydi…”

“…Ateşin etrafında hep birlikte sohbete daldılar. Yedi Bilge’nin ve Çınçın’ın dostlukları işte böyle başladı. O geceye Astım Kestimlere karşı kalplerin ve güçlerin birleştiği gece de diyebiliriz. Sohbet, tan yeri ağarana kadar sürdü. Günün ilk ışıkları, yeni umutlarla doğdu. Yedi Bilge’nin yepyeni bir de marşı oldu. Hep birlikte söyleyerek ormandan ayrıldılar.

Bilgi ve güç bir arada

Anahtarı mutluluğun İkisini hiç ayırma

Hayra doğsun yeni günün. Haksızlığa karşı varız

 Allah bizim yardımcımız.

 Peşine düşersen hak sözün

 Ne denizde ne karada Yeri olmaz kötülüğün...”

HABERE YORUM KAT