Manzara
Bir toplumun sosyokültürel fotoğrafını çekmek için medyasına bakmak gerekiyor sanırım. Zira medya kendi yapısının karmaşıklığı bir yana, hitap ettiği kitleler açısından önemli ipuçları barındırıyor.
"Türk Darbeler Tarihi" bir çeşit 'Medyanın içler acısı tarihi' aynı zamanda. Eski patronlardan Dinç Bilgin'in Neşe Düzel'e verdiği mülakatta anlattıkları, meseleye içten bakış açısından çok önemli satırbaşları taşıyordu kanaatimce. Bu röportajı alıntılayarak yer harcamak istemiyorum, arzu edenler Taraf gazetesinin arşivinden okuyabilirler bu ibret vesikasını.
Geçtiğimiz ay Şanlıurfa'da enteresan bir toplantı tertip edildi. "Arapların gözüyle Türkler" başlıklı seminerde 40'tan fazla Arap, şair, yazar, sanatçı, gazeteci mevzu hakkında konuşma yaptı. Okunan bildirilerin bazılarına vakıf olunca aslında sanat ve kültür gibi alanlardaki Türk imajı ile medyadaki Türk imajı arasındaki uçurumun derinliğini bir kez daha fark ettim. Semir Hammad: 'Nazım Hikmet'in Şiirinde İnsani Yön', Muhammed Vahid Ali: 'Türk Şiirinin Vicdani ve Estetik Yönleri' gibi başlıklar ile 'Ananı Türk televizyonlarında görmüşler' algısı arasındaki bu muazzam uçurum aynayı biraz da güncel medyaya çevirmek gerekliliğini ortaya koyuyor.
Şöyle bir tablo var Türk televizyonlarında:
Sabah erken saatlerde öncelikle 'Kim kimi öldürmüş, kim kimi kaçırmış, kim kime dum duma' içerikli reality şovlarla açılıyor ekranlar. Acıklı hikâyeler, seylaplar halinde gözyaşı, bağırış çağırış ve vaveylalar arasında onlarca dram, trajedi izliyoruz. Derken hemen sonra izdivaç programları başlıyor. Profesyonel izleyiciler nezaretinde muazzam bir 'beleş sit-com' gösterisi sunuluyor saatler boyu. Emekli, dul ve yetimlerin post-modern görücü usulü evlilik panayırı arz-ı endam ediyor akşam saatlerine kadar.
Gözyaşı, çığlık ve ızdırabın yerini şarkılı türkülü göbek atmalar alıyor. Profesyonel seyirci yanında getirdiği ya da TV istasyonunun kendisine tahsis ettiği kumanyalar eşliğinde -belki- yerinden bile kalkmadan acıdan sevince dönüştürüyor ortamı.
Bitmiyor tabii... Sonra yemek programları ve başka gerçekmiş gibi sunulan kurgular boca ediliyor üzerimize. Benzersiz bir yeteneğin cımbızından çıkma mostralık tipler ömürleri saray salonlarında geçmiş gibi nevzuhur bir adab-ı muaşeretsizlik gösterisi yapıyor bizlere.
Prime Time denilen zamanda ise Aşk-ı Memnu'dan Hanımın Çiftliği'ne, Binbir Gece'den bilmem neye kadar bu kez iğdiş edilmiş ahlaki yapıları ile çarpık ilişkiler, marjinal tiplemeler sunuluyor ekran tabağının içinde. İhanetler, alçaklıklar, fuhşiyatın bini bir para!
Ve elbette tüm bunların arasına sıkışan ana haber bültenleri var. Bir dolu 'Rutin' görüntü... Bomba yüklü kamyonlar şehirlerarası yollarda kol geziyor ve bunu yadırgamıyor Ergenekon'un Sesi Televizyonu yetkilileri. Çantalar, gizli tanıklar, tuhaf ilişki gazetecileri cirit atıyor ekranlarda. Bir suçlu olarak 'Kerpiç' masaya yatırılıyor bültenler boyunca. Bir kişi de çıkıp '99 depreminde betonlarınızı da gördük!' demiyor, diyemiyor!
Ergenekon Medyası Şerif Mardin, Nuray Mert, muhalefet sert filan derken eski bakanı bulup çıkarıyor bu sefer. İzdivaç ile ihanet arasına Sivil İstibdat, 28 Şubat daha güzeldi nostaljileri ekleniyor bir güzel. Terör örgütünün karanlık beyinleri çöreklendikleri bülten muvazzaflarına dikte ettirdikleri metinleri tuhaf VTR'ler eşliğinde sunuyorlar. Nasıl olsa bilinç yaralı, nasıl olsa algı kapalı diye, bir kez daha yenileceğini düşüyorlar bu pislik aşının!
İşin en hazin ve garip tarafı ise bu pislik dolu rezervi boşaltmak için sifonu çekenleri de 'hain' diye yaftalamaya kalkanların olması. Ne ki, bunama illüzyonist gibi hepsi, numaraların ve manzaranın farkında herkes.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT