Mankurtlar (VII): Lider-Teşkilat-Doktrin
Ülkücülük, bu toprakların doğal reflekslerinden biridir. Vatanı, bir annenin evladını sevmesi gibi karşılıksız sevmek, milletini milletler ailesinin üst sıralarına çıkartmak istemek, devletin bekasını her hal ve şartta aslî bir görev addetmek ülkücünün feragat ve fedakârlık dolu hayatının özetidir.
Ülkücülük biraz bu toprakların asli sahibi olmak, biraz devlette hissesi bulunmak, biraz da mensubu olduğu milletle övünç duymaktır. Ülkücünün iç dünyasında devlete, millete ve ülkeye dair tertemiz duyguların ötesinde hiçbir şey bulamazsınız. İnandıklarını eğilmeden bükülmeden dosdoğru savunur. Milleti için durduğu yer bir tahammül sınavı ise sonuna kadar sabreder. Sonrası...?
Ülkücülüğün üzerinde yükseldiği vatanseverlik, milletini yüceltme gayreti, devleti yaşatma görevi siyasî partiler rekabetinde yer edinmeye kalktığında karşınıza MHP'li kimliği çıkar. Tertemiz emeller siyasî kalıplara dökülür. Parti politikalarına, partinin hiyerarşisine ve başta lider olmak üzere temsilcilerine bağlanır. Ülkücülüğün yüksek gayeleri, büyük idealleri parti kalıbı içinde adeta maddeleşir. Partiler arası rekabetin cephaneliğine dönüşür. Maalesef her zaman kalıplar doğru şekil almıyor. Parti politikaları bu kadar yüksek bir ideali nasıl dar kalıplara döküp taşıyabilir?
En son Muhsin Yazıcıoğlu'nun cenazesinde, Kocatepe Camii'nin avlusunda ete-kemiğe bürünmüş ülkücülüğü gördüm. Partileri farklı olan insanlar, bilhassa benim neslim sadece ülkücü sıfatı ile orada bulunuyor ve "Muhsin Başkan"larını son yolculuğuna uğurluyorlardı. Çünkü Muhsin Yazıcıoğlu, ülkücülüğü en pürüzsüz ve yüklü anlamları ile temsil ediyordu.
Evet, politikanın kalıpları bazen doğru çalışmıyor. Referandum paketi milleti yüceltmek, devleti yaşatmak bu ülkeyi tek parça halinde tutmak adına çok önemli bir dönüm noktası. Devleti, üç-beş üniformalı eşkıyaya teslim etmemek, milleti bu toplumun değerlerine düşman olanların insafına terk etmemek, bu ülkeyi darbe planları yürüsün diye Alevî-Sünni, Kürt-Türk diye kardeş kavgasına sürüklememek için bu referandum paketinin yüksek bir destekle kabul edilmesi gerekiyor. Bu bir parti politikası değil. Bu, devletin bekasını hukuk ile payidar kılma çabası.
İşte bu yüzden MHP politikaları bugün ülkücülüğü temsil etmiyor. Bu kadar dar, bu kadar kısır ve bu kadar sathî politikalar ülkücülüğün binlerce yıldan gelip, binlerce yıla uzanan ufkunu nasıl taşıyabilir?
"Kimse ülkücüler adına konuşmasın." diyor, MHP'nin hayır kampanyası yürüten yöneticileri. Peki siz konuşuyor musunuz? Ülkücülerin hakkını ve hukukunu arıyor musunuz? Gelecek nesillerin emniyetini düşünüyor musunuz? Defalarca yazdım, tekrarlıyorum: 30 Haziran 1979'da MHP Genel Merkezi'ne darbe komplosu olarak düzenlenen kanlı saldırının hesabını bugüne kadar sormayan bir MHP yönetimi bırakın ülkücüleri, kendi adına bile konuşma yeterliliğine sahip değildir. Başkaları 1 Mayıs 1977, 16 Mart, Maraş, Çorum üzerine neredeyse bir kütüphane oluşturdular. 2 Eylül 1980'de Ziraat Mühendisleri Birliği'ne yapılan saldırıyı MHP bugüne kadar bir kere bile olsa neden gündeme getirmedi?
Hakkını savunamayan, bu milletin hukukunu nasıl savunur? Referandum bize ülkücülerin hakkını arama fırsatı vermiyor mu? "Hayır" diyenler, darbe yapabilmek için ülkücü öldüren, sonra da zindanlarda eziyet eden 12 Eylülcülerin yaptığı mevcut Anayasa'yı neden savunuyorlar?
Ülkücülük bu topraklara ve bizim tarihimize özgü bir meziyettir. İtalyan Faşizminden aşırma "lider-teşkilat-doktrin" teslisi, bu milletin tertemiz enerjisini Mankurtlaştırmaktan başka bir işe yaramaz. Ülkücünün kendi aklı, fikri, feraseti, basireti yok mu? MHP liderliği siyasî mülahazalarla, parti rekabeti hesaplarıyla Türk milletinin kaderinde bir dönüm noktası olacak referandum konusunda yanlış bir karar verdi. Belki de meselenin parti çıkarlarının çok üzerinde olduğunu fark edemedi.
Bu hatayı düzeltme görevi ülkücülere düşüyor. Önce kendi hatamızı düzelteceğiz. Bunun için nefs muhasebesine ihtiyacımız var. Sonra başkalarınınkini. Başkalarının hatası hesap sormadan düzeltilmez. Üç beş darbe heveslisini bir asalak gibi bu milletin sırtında taşıma görevi ülkücüler için zûl değil mi?
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT