Mahşerin İki Atlısı
BİRİNCİ ATLI:
CHP Genel Sekreteri Önder Sav'ın seksen yaşındaki partili bir vatandaşla diyalogu son derece "aydınlatıcı" ve "öğretici" oldu.
CHP'li vatandaşın hacca gitmek istediğini söylemesi üzerine, Sav "Boş ver, Araplara para kaptırma!" diyor…
Vatandaş "80'ime geldim, bir ayağım çukurda" karşılığıyla niyetinde ciddi olduğunu söylediğinde ise, Önder Sav bu defa da "Bakarsın Muhammed seni bırakmaz, buraya göndermez. Onun için sen yine şey yapma" diyerek alaycı tavrını sürdürüyor!
Baykal, olayın Önder Sav'a sorulması talimatını veriyor…
Sav, kendini şöyle savunuyor: "O vatandaşı çok uzun yıllardır tanıyorum. Kendisine takıldım sadece. Ben ne dediğimi bilmez miyim? Orada kamera olduğunu fark etmedim!"
Gördüğünüz gibi neresinden tutsanız elinizde kalacak bir hadise…
"Özrü Kabahatinden Büyük"gillerin Önder Bey kamera olmadığı vakit veya kameraları fark edemediğinde kim bilir neler söylüyordur?
Sav'ın yaşlı vatandaşla girdiği diyalog, CHP'nin halkın değer yargılarına ve inançlarına ne denli saygısız olduğunun en çarpıcı kanıtlarından birisidir.
Bu "örnek olay" Cumhuriyet Halk Seçmesin Partisi'nin bunca zamandır neden iktidara gelemediğini fevkalade iyi anlatıyor…
Son CHP Kurultayı vesilesiyle gösterime giren o iddialı sloganı unutmuş olamazsınız...
Reklam panolarında şöyle sesleniyordu, Baykal:
"Din de bizim, millet de bizim, devlet de bizim"
Deniz Bey'in eksiğini biz tamamlayalım:
"Önder Sav da sizin!"
Bakınız, bu milletin dinle ilgili değer yargılarını alaya alan Sav herhangi bir CHP'li değil:
Baykal'ın "olmazsa olmaz"ıdır, Önder Sav: Hiçbir zaman vazgeçemediği parti yöneticisidir; "sol" koludur!
* * *
İKİNCİ ATLI:
Eski bakanlardan Fikri Sağlar Birgün gazetesindeki köşesinde "Başbakan'ın Dolmabahçe Zirvesi'nde Genelkurmay Başkanı'nın önüne 'eşinin harcamaları'nı içeren bir dosya koyduğunu, Org. Büyükanıt'ın da bunun üzerine sert tavırlarından vazgeçtiğini" iddia etti…
Sağlar'ın "sav"ını "Yurttaş Kane" Aydın Doğan'ın öncü birliği Vatan gazetesi manşetine çekerek büyüttü!
Dolmabahçe görüşmesine ilişkin söz konusu iddialara hem Başbakanlık'ın hem de Genelkurmay'ın tepkisi çok sertti…
Başbakanlık, Sağlar'ın yazdıklarını "Hayasız bir yalan"; Genelkurmay ise "Ahlak dışı bir saldırı" olarak niteledi…
Geçen yılki Dolmabahçe Zirvesi hakkında bugüne kadar Statükocu-Ulusalcı çevreler birçok defa "yanlış bilgilendirme" yaparak kamuoyunu yanıltmaya çalışmışlardı…
Zirveyi takip eden günlerde "Büyükanıt Erdoğan'a posta koydu" gibilerinden tumturaklı yalanlar revaçtaydı…
Şimdikinde yani "Fikri Sağlar'ın dolmuşa bindirildiği" son numarada, Erdoğan "şantajcı" Büyükanıt da "şantaja boyun eğerek geri çekilen komutan" olarak gösterilmeye çalışılıyor!
Sağlar üzerinden tedavüle sokulan tümüyle uydurma "perde arkası" sayesinde, kamuoyu bu kez çok daha farklı nedenlerle güdülenmek isteniyor…
Bir yandan, tam da şu sıra Büyükanıt'la Erdoğan'ın arası bozulmak isteniyor; diğer taraftan ise Genelkurmay Başkanı göreve geldiğinde kendisine "hükümete hareket çekmesi bağlamında" ümit bağlayan çevrelerin nazarında "bitirilmek" isteniyor…
Bütün bunlar ne demek?
Şu kadarını söyleyeyim: "Statükocu-Ulusalcı" Cephe "kaybeden taraf olarak" özellikle şu son dönemde çok büyük sıkıntıda!
"Çıkmaz Sokak"talar…
"Dönülmez Akşam'ın Ufkunda"lar…
Yeni Şafak gazetesi
YAZIYA YORUM KAT