Mağdurların dili
Son çeyrek asırda, dağda, çatışmalarda ölen gençlerin aileleri buluştu Diyarbakır’da önceki gün...
Sorunun asıl sahipleri, asıl canı yananlar onlardı.
Ve onlar, artık bu kin bitsin istiyorlardı.
PKK’lıların anneleri şehit analarına tülbent hediye etti.
Şehit ailelerini temsil eden derneğin başkanı Müslüm Öztürk, bağışlamayı bilenlere özgü bir bilgelikle konuştu:
“Kan kanla temizlenemez. İntikam ve nefret, acıları dindirmez, artırır. Biz, anaların çektiği acıyı başka analar çeksin istemiyoruz. Birlikte yaşadığımız bu acı dolu karanlık sayfayı tarihe havale etmekten başka çaremiz yoktur. Gelin hep birlikte geçmişi unutalım. Silahı, nefreti, düşmanlığı aramızdan kovalım. Helalleşelim, kucaklaşalım.”
Acılı başlara sarılan beyaz tülbent, şeffaf bir kefen gibi örtüldü yiten canların üzerine...
Kana doymuş dağları, barışın beyazına boyadı.
* * *
Rahatlıkla söyleyebilirim ki, benim son yıllarda dinlediğim en derin, en merhametli konuşma bu...
“Mağdurların dili”...
Pürüzsüz, yalansız, yalın, duru bir dil...
Aynı olgunluğu, bir de geçen Babalar Günü’nde tetikçilerinin çocuklarına bir araya gelip geçmişin hesabını sorma çağrısı yapan, Abdi İpekçi’nin kızı Nükhet İpekçi’de gözlemiştim. O da Gökçen Çatlı’dan aldığını söylediği bir talebi seslendiriyordu:
“Bizim babalarımız aynı hikâyenin içinde yok ettirildi. Bize bu hikâyeyi yaşatanlara hesap sorabiliriz.”
Türkiye’yi aydınlığa taşıyacak, huzura kavuşturacak dil budur.
* * *
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin geçen hafta Kürt açılımını topa tutarken, açılım çerçevesinde Polis Akademisi’ndeki toplantıya katılan meslektaşlarımızı “12 kötü adam” diye tanımlayan dili, bu dilin tersidir.
“Mağrurun dili”dir.
Zehirlidir.
Aynı nefret söylemi, daha önce de aynı üst perdeden konuşup en son Hrant Dink’i hedef haline getirmiş, kalleşçe kurşunlanmasına zemin hazırlamıştı.
Her ne politik hesapla, taban baskısıyla veya muhalefet anlayışıyla olursa olsun bu paslı dili terk etmeliyiz.
Kimse kimseyi sevmek, kimse başkasının yol haritasında yürümek zorunda değil.
Ama girdiğimiz süreçte, çektiğimiz bunca acının dersiyle artık herkes sözünü seçip de söylemek, dilindeki öfkeyi törpülemek zorunda...
Ülke sevgisinin, nefret rüzgârları saçan bayraklar sallamaktan değil, acıları dinleyip anlamaktan, bir daha yaşanmaması için çareler aramaktan geçtiği günlerdeyiz.
Bu dönemde eski kin bıçaklarını bileyenler, tarih karşısında ve muhtemel saldırılar sonrasında sorumlu tutulacaklardır.
Aynı tarih, yarın beyaz tülbentli anaları, “Her şey onların barışmasıyla başladı” diye anacaktır.
Cennet nasıl anaların ayağı altında kurulduysa, barış da anaların elleri üzerinde yükselecektir.
MİLLİYET
YAZIYA YORUM KAT