Madalyonun diğer yüzü
Demokratik Toplum Kongresi'nin (DTK) kendi iradesiyle siyaset dışına çıkmasının ardından, PKK'nın eylemsizlik dönemini bitirmesi ilk bakışta çatışmayı teşvik eder bir görünüm olsa da, bu taktiksel hamlenin asıl amacının Öcalan'ın pazarlık gücünü artırmak olduğu anlaşılıyor.
Öte yandan aynı hamle ile Kürtlerin çoğulcu siyasi tabanı, tek bir kişinin ve tek bir örgütün tercihlerine ve iradesine bağlı hale geliyor. Bu noktada atılan adımın bir çözüme gidişi ima edip etmediği ise önümüzdeki dönemde PKK'nın nasıl bir strateji izleyeceği ile doğrudan bağlantılı.
Dolayısıyla önümüzde birbirine zıt iki yüzü olan bir madalyon var... Bir yüzde pazarlık sürecini veri alan, bunun parçası olmak isteyen ve muhtemelen seçim sonrasında oluşacak parlamentoyu bu pazarlığın zemini olarak gören bir Kürt siyasetinden söz etmek mümkün. Bunun uzun vadede olumlu bir yaklaşımı ifade ettiği açık. Çünkü konuşmayı kabullenmek, silahı bırakmaya psikolojik açıdan hazırlanıldığının da göstergesidir veya o niyetle yola çıkılmasa bile, bir süre sonra barışa olan direnci büyük ölçüde zayıflatacaktır. Dahası, Öcalan'ın son açıklamaları da bu eğilimi destekleyici unsurlar taşıyor. PKK'nın 'demokratik çözüme' destek vermesini isteyen Öcalan, DTK'nın bütün Kürt siyasi hareketlerini kuşatması ve bu arada PKK siyasetini tasvip etmeyenleri de içine almasını istedi. Bu genişleme PKK dışı siyasetleri susturmaya hizmet edebilse de, bizzat Kürt siyaseti içindeki karşılaşmaları meşru kılacak ve PKK siyasetinin değişiminin de yolunu açabilecektir. Ayrıca artık PKK'nın ideolojik prestijini de abartmaya gerek yok... Nitekim geçen hafta bir araya gelen 600 küsur sivil toplum örgütü, PKK doğrultusundaki açıklamada anlaşamayınca imzacı örgüt sayısı bir anda yüz elli civarına inmişti. Bunun anlamı Kürt toplumunda gerçek bir siyasi tartışmanın ve derinleşmenin yaşanmakta olduğudur ve bu durum PKK siyaseti üzerinde de önemli bir baskıdır.
Ancak PKK'nın bu hamlesi tam aksi yönde potansiyeller de taşıyor ve hangi yönün galip çıkacağını şu an için bilmek mümkün değil. Burada birinci unsur eylemlerin ve dolayısıyla silah kullanmanın önündeki siyasi ve zihinsel engelin kaldırılmış olmasıdır. Bu tercih, özellikle genç kuşak Kürtleri kaba şiddet siyasetinin aracı kılmaya dönük tutma hevesini yansıtıyor. Bunun iki muhtemel uzantısı var: Birincisi PKK'nın resmen yapmak istemediği şiddet eylemlerinin bazı gerçek veya sahte örgütçükler üzerinden hayata geçirilmesidir. Diğer bir deyişle PKK şiddet alternatifini elinde tutmaktan vazgeçme niyetinde gözükmüyor. Ancak belki daha da önemlisi, şiddetin Kürt gençlerinin zihninde 'normalleşmesi' sürecinin beslenmeye devam edilmesidir. Çünkü bu durum siyasi bağlamdaki bütün konuşma ve pazarlıkları son kertede anlamsız kılarak şiddeti önümüzdeki dönemde kalıcı hale getirebilir.
Madalyonun bu olumsuz yüzündeki bir diğer unsur ise yaklaşan seçimlerde PKK'nın çözümden değil, çözümsüzlükten yana tavır alma ihtimalinin işaretlerini taşıması. AKP karşıtlığı ve somut olarak Güneydoğu'daki oyların paylaşım mücadelesi, PKK'yı AKP düşmanları ile zaman zaman yakınlaştırmaktaydı. Öcalan da askerleri sivillere, devleti hükümete tercih ettiğini birçok kez beyan etti. Son açıklamasında ise CHP ile işbirliğini açıkça öneriyor. Ama verilen mesaj bununla sınırlı değil... Öcalan'ın önerdiği blokta üç unsur var: Ezilenler, Kürtler ve "sistemden şikâyetçi olan muhalif güçler"... 'Ezilenler' kategorisi günümüzün jargonuna uyan popülizan bir tercih. Oluşacak siyaseti 'insanileştiren' bir unsur. Ama acaba "sistemden şikâyetçi olan muhalif güçler" kim? Bunun akla getirdiği Kemalistler, katı laikler ama eğer siyasetten söz ediyorsak açıkça Ergenekon ağının kendisidir. Görünen o ki PKK hükümetle olan muhtemel pazarlığa hazırlanırken, bu oyunu çok yönlü oynamayı tercih edecek. Yani bir yandan her an şiddete dönme tehdidini elde tutacak, diğer yandan da CHP ile yakınlaşma sayesinde Ergenekon ağının darbeci heveslerine destek vererek, AKP'nin kırılgan bir zemin üzerinde kalmasını hedefleyecek.
Aynı projenin Ergenekon cenahında da 'pişirildiğini' düşünürsek, PKK'nın nasıl 'cazip' bir siyasi aktör haline gelebileceğini de öngörebiliriz. Böylece Kürt siyaseti siyasi çıkarla insani sorumluluğun karşı karşıya geldiği bir kırılma noktasına doğru yaklaşıyor. Hangi yola girileceği ise sadece Kürtlerin tercihiyle olmayacak. Bu süreçte 'Türk' tarafının ve hükümetin tutumu, Kürt siyasetinin yönünü de büyük ölçüde belirleyecek.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT