Mâbede Saldırı Savaş Suçudur
Herhangi bir devlet, içinde teröristler toplanmış gerekçesiyle bir sinagogu, bir kiliseyi vurabilir mi? Bir Hindu tapınağını, bir Budist mâbedini içindeki sivillerle bombalayabilir mi? Böyle bir şeyi düşünebiliyor musunuz?
Ben düşünemiyorum. Ama farz edelim böylesi bir olay gerçekleşti ve bir mâbede bombalar ölüm yağdırdı ve onlarca sivili katletti. Ne olurdu? Kuşkusuz dünya ayağa kalkardı, BM acil toplantıya çağrılırdı, ortak tavırlar alınır, bu barbarlığı kınama yarışına girerlerdi. Katliamı gerçekleştiren ülke hakkında yaptırım kararları alınırdı...
Ancak günümüzde camiler vurulabiliyor, çirkin saldırılara maruz kalabiliyor ve fakat fâiller serbest gezebiliyor. Bunun böyle olduğunu meselâ ABD’nin Afganistan’da, Pakistan’da, Yemen’de ve diğer sözde bağımsız ve egemen ülkelerde yaptıklarından biliyoruz.. Meselâ Hollanda’da, Fransa’da, Almanya’da, Kanada’da ve diğerlerinde camilere yapılan saldırılardan biliyoruz..
Son olayı biliyorsunuz. Geçtiğimiz perşembe günü ABD, Suriye’de Halep ile İdlib kentleri sınırında yer alan Cina köyünde bir camiye hava saldırısı düzenledi. Halk yatsı namazı için toplanmıştı. Namaz kılanların çoğunluğunu ise Tebliğ Cemati mensupları oluşturuyordu. 70’ten fazla kişiyi şehit etti, 100’den fazla kişiyi de yaraladı. Yaralananların bir kısmının durumu da ağır..
ABD’nin gerekçesi, camide toplananların “El Kaideciler” olması. Bir topluluğu yargısız infaz etmek için, dokunulmazlığı olan camiye saldırmak için içindekilere El Kaide etiketi yapıştırmak yetiyor. Böylece sivilleri toplu katliama tabi tutabilir, bir mâbedi yerle bir edebilirsiniz, kimse de size bunun hesabını sormaz. BM lalu ebkem kesilir. İslâm İşbirliği Teşkilatı acil toplanmaz, Arap Birliği gibi adı olan kendisinin ne iş yaptığı pek bilinmeyen bu birlik kulağının üzerine yatar..
Bunu bilen Suriye’nin İdlib kentindeki şer’i heyetler, İdlib kenti ve kırsalında cuma namazlarına ara verme kararı aldı. Çünkü can emniyeti hakiki tehdit altındadır..
Oysa uluslararası hukuka göre mâbedlerin dokunulmazlığı vardır. Mâbedleri içinde ibâdet eden insanlarla hedef almak savaş suçudur. Bunun sebebi de basittir. Mabetler zulme en uzak yerlerdir, öyle olmak zorundadır. Dolayısıyla savaş zamanlarında bile mâbedlerin dokunulmazlığı prensibi tarihte üzerinde ittifak edilmiş ahlâkî bir kuralıdır.
Farklı din mensuplarının barış içinde beraber yaşayabilmesi için de mâbedlerin masuniyetinin sağlanması elzemdir. İslâm dininin savaş zamanlarında bile vazettiği bir prensiptir bu. Kadınları, çocukları, yaşlıları, savaşmayan insanları öldürmeyeceksin. Mâbedlere ve oralara sığınmış insanlara dokunmayacaksın...
Tarihin belli kırılma dönemlerinde mâbedler de saldırıların hedefi olabilmiştir. Lâkin bunu yapanlar barbar ve ilkesiz olarak görülmüştür. Bugün gelinen aşamada ise maalesef İslâm’ın mâbedi camilere saldırmak vakayı adiyeden olmuştur.
Batı’da militan laiklik ve ırkçılık yükseliştedir. Militan laiklik ve ırkçılığın hedef olarak seçtiği din ise İslâm’dır. Batı’nın övündüğü laiklik, devletin bütün dinler, mezhepler ve ideolojiler karşısında tarafsız durması olarak tanımlanırdı. Ama biz biliyoruz ki, Batı, mesele İslâm ve Müslümanlar olunca kesinlikle tarafsız değildir. Tarafsız olmadığı gibi bizzat kendisi İslâm karşıtı politikaları yönetmektedir.
ABD’nin Halep ile İdlib kentleri sınırında yer alan Cina köyündeki bir camiyi vurması ne ilktir ne de son olacaktır. Bu tür saldırılar sadece Suriye coğrafyasına has saldırılar da değildir, olmayacaktır. Kimse ABD’ye bunun hesabını da sormayacaktır. ABD, bunları da sayısını tam olarak bilmediğim onlarca koalisyon ülkelerinin desteğiyle yapmaktadır.
Tebliğ Cemaati, bilenler bilir, şiddetten en uzak cemaatlerden birisidir. Hedef alınan cemaat bu cemaattir. Buna rağmen Batı, “Müslümanlar neden bizden nefret ediyor?” sorusunu münafıkça sormaya devam edecektir..
Yeni Akit
YAZIYA YORUM KAT