1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Lübnan saldırısı Siyonist işgalin maskesini bir kere daha indirdi!
Lübnan saldırısı Siyonist işgalin maskesini bir kere daha indirdi!

Lübnan saldırısı Siyonist işgalin maskesini bir kere daha indirdi!

Ahmet Varol, Lübnan'daki saldırıların Siyonistlerin bölge ve dünya için nasıl bir tehdit olduğunu herkese bir kere daha gösterdiğini ifade ediyor.

26 Eylül 2024 Perşembe 10:00A+A-

Ahmet Varol / Yeni Akit

Siyonist vahşet şimdi de Lübnan’da

Siyonist işgal rejimi, Gazze’deki savaşını bitirmiş değil. Bu bölgede saldırılarını ve yıkımlarını sürdürüyor. Ancak son günlerde ağırlığı Lübnan tarafına vererek bu ülkenin topraklarına yönelik korkunç saldırılar gerçekleştiriyor. Lübnan’a yönelik saldırılarında da aynen Gazze’de izlediği yöntemi izleyerek soykırım ve yıldırma amaçlı yoğun tahribatlar ve katliamlar gerçekleştiriyor. 

Tabii ki siyonist işgalciler Gazze’de olduğu gibi Lübnan’a yönelik saldırılarında da ABD’nin verdiği imkan ve araçlardan yararlanıyorlar. Zaten bu ülkeye bu derece yoğun saldırılar gerçekleştirmesi için yeşil ışık yakanın ve ihtiyaç duyduğu her şeyi tedarik edenin de ABD olduğundan kimsenin şüphesi olmamalı. 

Siyonist saldırganların Lübnan’a yönelik saldırıları ve bu ülkede gerçekleştirdiği katliamlar bize şu üç gerçeği bir kez daha hatırlattı: 

Birinci olarak: Siyonist tehdit sadece Filistin’e ve Filistin halkına yönelik değildir. Tüm bölge ve bütün İslam dünyası açısından ciddi bir tehlike arz etmektedir. Batı emperyalizmi, İslam dünyasına yönelik baskı, şiddet ve fitne politikalarını uygulamaya geçirmek amacıyla siyonistlere kurdurmuş olduğu gayri meşru işgal rejimini bir uzak karakol olarak kullanmaktadır. Aynı zamanda ona “Büyük İsrail” adında bir hayal göstermiş, bu hayale doğru ilerlemeye çalışması için de sürekli teşvik etmiştir. Bu itibarla bu rejim bütün İslam âlemi açısından tehlike arz etmektedir. Siyonist işgalcilerin söz konusu ideallerinin hedeflediği toprakların içerisinde Türkiye toprakları da var ve eğer işgalci siyonistler bugün Türkiye sınırlarına dayanamadılarsa bunda Filistin’deki direnişin sürmesinin büyük bir rolü olduğunu unutmamak gerekir. 

İkinci olarak: Gayri meşru siyonist işgalin normalleştirilmesi için yürütülen çabalar anlamsızdır. Bugüne kadar diplomatik alanda yürütülen çabalardan onun normalleştirilmesi konusunda bir sonuç elde edilememiştir. Çünkü siyonist işgal bizatihi gayri meşru ve anormaldir. Onun normalleştirilmesi ve meşrulaştırılması için yürütülen çabalar daha da azgınlaşmasına ve tehdidinin büyümesine sebep olacaktır. 

Üçüncü olarak: Siyonizm sadece yahudi ırkçılığının ideolojik bir formasyona sokulması suretiyle dünyadaki yahudi nüfusun organize edilmesi amacına yönelik bir akımdan ibaret değildir. Aynı zamanda Haçlı zihniyetinin İslam dünyasına yönelik savaşının 20. yüzyılda aldığı şeklin önemli bir cephesini oluşturmaktadır. Yüzyıllar boyunca birbirleriyle kavgalı olan haçlı ve yahudi unsurlar bu savaşta İslam dünyasına karşı ittifak kurmuştur. Bugüne kadar siyonist işgal rejiminin sürdürdüğü savaşta da onu çağdaş Haçlı dünyası şartsız bir şekilde desteklemiş ve cüretlendirmiştir. Bugün bu kadar cüretkar ve saldırgan olabilme cesaretini de işte bu destek ve yardımdan almaktadır. Ben şahsen bu konuyu Allah’ın izniyle aylık Ribat dergisinin Ekim 2024 sayısı için yazdığım yazıda daha ayrıntılı olarak ele aldım ve siyonizm ideolojisinin fikri temelinin oluşturulmasında, örgütsel yapıya kavuşturulmasında sonra da bir devlet inşa etmesinde Batı emperyalizminin özellikle de İngiliz emperyalizminin rolünü tarihi süreciyle anlatmaya çalıştım. 

Ehli kitap olarak tanımlanmalarına rağmen Medine’de, Hz. Peygamber (a.s.) ve ashabına karşı müşriklerle ittifak kurmayı ve birlikte savaşmayı tercih eden yahudiler, günümüzde de İslam dünyasına karşı savaşmak için çağdaş Haçlı güçleriyle ve Batı emperyalizmiyle ittifak kurmayı ve işbirliğini tercih etmiştir. Üstelik Endülüs’e Müslümanların hükmettiği sırada rahat ve güven içinde yaşarken İspanyolların orayı işgal etmelerinden sonra kovulduklarında hiçbir Avrupa ülkesi kendilerini kabul etmezken Osmanlı Sultanlığı himaye ettiği halde. 

Bütün bu gerçekler siyonist saldırganlık ve işgal karşısında verilen mücadelenin tüm İslam dünyasının sahiplenmesi ve desteklemesi gereken mücadele olduğunu ortaya koyuyor. Siyasi ihtilaflarımız bu konudaki birlik ve bütünlüğümüzü bozacak malzeme haline getirilmemelidir.

HABERE YORUM KAT

1 Yorum