‘Libya’yı fareler bastı’
‘El Cezau min cinsi’l amel/Ceza işin türevindendir’ ya da Hazreti Mesih’in ifadesiyle kılıç çeken kılıçla ölür. Kaddafi muhalefetin gösterilerini ve değişim talebini savaşa çevirmişti. Keşke büyüklük kompleksine yenilmeseydi da uzlaşma yolunu seçseydi ve hep birlikte bu müessif ve mükedder sonucu izlemeseydik. Netice itibarıyla sonunu kimileri Çavuşesko’ya, kimileri Saddam Hüseyin’e benzettiler. Bence hiçbirisine benzemiyor. TRT Türk’te Gazeteci Gözüyle programında da dile getirdiğim gibi ölümü tamamen 1958 yılında devrilen Irak Başbakanı Nuri Said’in durumuna benziyor. Nuri Said de Kaddafi gibi bir dönem Türkiye’de eğitim görmüştü. Osmanlı’nın yıkılmasıyla birlikte Sati Husri gibi yeni Irak yönetiminin hizmetine girmiştir. Menderes’in dostları arasındaydı. Bağdat Paktı’nın mimarlarındandı. Abdulkerim Kasım darbesiyle birlikte devrilince halk kendisini sokaklarda sürüklemiş ve parmaklarını keserek hasmı Nasır’a zafer nişanesi olarak göndermişti. Bu defa Libya cephesinde öldürülen ise Nasır’ın çömezi. Kaddafi kendisini çöl tilkisi olarak nitelendiriyor ve halkını da farelere benzetiyordu. Ama çoklarının ifade ettiği gibi tilki gibi değil fare gibi öldürüldü. ‘Farelerin’ Libya’yı basmayı sonucu enselendi ve ‘hunharca’ veya ‘vahşi’ ya da kendisine yakışan bir biçimde öldürüldü. Lakin Kaddafi’ye acımadan önce sebebiyet verdiği iç savaşta öldürülen 20 ile 50 bin kişi arasındaki insanı ve yakınlarını hatırlamamız gerekir. Kaddafi, halkı nazarında yaşayan bir kâbus haline gelmişti ve halkıyla inatlaşmasaydı elbette ki bu akıbete uğramazdı. Halkıyla hiçbir şekilde uzlaşmak istemedi. Zira kendisini dev aynasında görürken halkını farelere benzetti. Ve fareleri sokak sokak, ev ev kovalamaktan ve Libya’yı onlara dar etmekten ve Libya’yı onlardan temizlemekten bahsetti. Tarık Humeyyed gibilerin de ifade ettiği gibi, şaşırtıcı biçimde halkına söylediği biçimde can verdi. Sirte’de sokak savaşları yapıldı ve ardından bir su hendeğinde veya isale hattında kıstırılarak önce kurşunlanmış ardından da şehir merkezine getirilerek Nuri Said gibi linç edilmiştir. Kaddafi uzlaşmaz davranışıyla aslında kendi kuyusunu kazdı. Bununla birlikte insanın vicdanı yaşananları kaldırmıyor ve ‘keşke Kaddafi başka bir insan olsaydı ve bu akıbete maruz kalmasaydı’ diye iç geçiriyor. Maalesef tarih insanın temennilerine göre gelişmiyor.
¥
Yine anlaşıldığı kadarıyla son Sirte çatışmalarını yöneten oğlu Mutasım da yakalandıktan sonra kurşuna diziliyor. Son isteği doğrultusunda kendisine su ve sigara takdim ediliyor ve ardından da infaz ediliyor. Bunun nedeni galiba Kaddafi ailesinin Wikileaks belgelerinde ifade edildiği gibi değişken karakterli ve esrarengiz olmalarında yatıyor. Ya da zeytinyağı gibi sürekli üste çıkmalarından kaynaklanıyor. Kaddafi ölümünden bir veya iki gün önce yeni bir hükümet kurmaktan söz ediyordu. Seyfülislam ise yabancıların öldürülmesinden dem vuruyordu. Kızı Aişe Kaddafi ise Cezayir’den ev sahibi ülkenin kurallarını ihlal ederek kışkırtmalarına devam ediyordu. Keza Kaddafi’nin Meşal Çebburi gibi bir sahtekarın Rey Kanalı’ndan ve Şam üzerinden taraftarlarına hitap etmesi ve onları toparlamaya çalışması da muhaliflerini ondan bir an önce kurtulmaya sevk etmiş olmalıdır. Balçık gibi olan Arap liderleri vaktinde çekilmesini bilmiyorlar. Nedense postta delik açtırmadan çekilemiyorlar. Çünkü seviyesizler. Ahirzaman ricalini akla getiren ‘rüvaybida’ numunesini ve tarzını temsil ediyorlar.
¥
Kaddafi taksit taksit devrildi. Önce Babu’l Aziziye Kışlası düştüğünde şapkasını kaybetti. Ardından da Sirte’de çapraz ateş altında kaldıktan sonra bir rivayete göre kendi altın tabancasıyla öldürüldü. Önce şapkasını sonrasında da altın tabancasını kaptırdı. Kaddafi’nin düşüşünde sayısız ibretler var. Doğum yeri olan Sirte’de öldürüldü ve muhtemelen Mısrata’da meçhul bir kabre gömülecek. Tam bir yıl önce 11 Ekim 2010 tarihinde ise gücünün zirvesindeydi. Arap Birliği Örgütü Sirte’de zirvesini yapmış ve burada dörtlü bir fotoğraf çektirmişti. Ellerini Ali Abdullah Salih ile Mübarek’in omuzlarına atmış ve kenarda Zeynelabidin Bin Ali duruyor. Tam bir yıl sonra 20 Ekim 2011 tarihinde ise Kaddafi son nefesini vermiş ve dünyamızdan ayrılmış oldu. Dörtlü fotoğrafta varan 3 olarak yerini aldı. 21 Ağustos’ta Trablusgarp düşmüş ve Kaddafi ancak 2 ay saklanabilmiş ve sonunda Sirte’nin düşmesiyle birlikte enselenmiştir. Kaddafi’nin hayali hem bir Afrika Birliği hem de bu çerçevede yeni bir Fatimi Devleti kurmak idi. Oğlu Hamis’i de başkomutan yapma azmindeydi. Kaddafi’nin devrilmesiyle birlikte Libya’da iç savaş ortamı ortadan kalkmış ve Sebha veya Fizan üzerinden ülkenin ikiye bölünmesi ihtimali de nihai olarak devre dışı kalmıştır. Sirte çatışmalarında Kaddafi rejiminin iç çekirdeği tasfiye olmuştur. Seyfülislam yakalanmış Mutasım babasıyla birlikte öldürülmüş ve Savunma Bakanı Ebubekir Yunus Cabir de ölü ele geçirilmiştir. Sözcüsü Musa İbrahim, İstihbarat Şefi Abdullah Sunusi ve Güvenlik Şefi Mansur Dau ele geçirilmiştir. 42 yıl boyunca Libya, Kaddafi ve ailesinin rehinesi olmuştur. Kaddafi’nin düşüşüyle Libya halkı en azından teorik olarak reşit olmaya adım atmıştır.
Ahmet Davudoğlu’nun dediği gibi, darısı Beşşar’ın başına. Kaddafi’nin fotoğrafı Ali Abdullah Salih ve Beşşar Esat’a ithaf olunur...
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT