Libya’da çifte bayram
Nihayet tağut ve deccallardan birisi olarak da nitelenen Kaddafi’nin sonu geldi.
Bu Arap Baharını daha da yeşillendirecek ve renklendirecektir. Umulur ki, Beşşar Esat ve benzerleri de Kaddafi’nin akıbetinden ders çıkartırlar. Lakin çıkartmayacakları ve sonunda aynı akıbeti paylaşacakları söylenebilir. Zira Beşşar da Kaddafi’nin yolundan şaşmıyor. Kaddafi kurduğu oyunun sonuna geldi ve sonunda Mübarek ve Zeynelabidin Bin Ali’den de beter oldu. Devrik liderler arasında en akıllısı Zeynelabidin Bin Ali çıktı. Her ne kadar kendisine Zeynelharibin (kaçakların efendisi/süsü) dense de en ucuz bedelle o kurtuldu. Kendisi, eşi, damadı ve çocukları en azından şimdilik selamette. Halklarına karşı diklenenler veya mağrurlar ise kendilerini kandırdılar.
Bunlardan ilki Saddam Hüseyin idi. Saddam Hüseyin gururunu gemleyebilse hem kendisi hem de ülkesi kurtulabilirdi. Yapacağı şey iktidarı terk etmek ve geçiş tertibatı için uluslararası camiayı yardıma çağırmak ve böylece ABD ve İngiltere gibi ülkelerin emellerini kursaklarında bırakmaktı. Ya da ailesiyle birlikte kendisinin gitmesi kafi idi. Eşzamanlı bir şekilde ailesiyle ülkeden ayrılırken geçiş sürecini veya seçimleri denetlemek için BM ve tarafsız ülkeleri yardıma çağırmaktı.
Böyle olsaydı belki de hem Saddam hem de Irak’ın ödediği bedel daha az olur, ülkenin ve buna bağlı bölgenin dengesi de bu kadar bozulmazdı. Dolayısıyla karşılığı olmayan bir mağruriyet neticede kendisine ve ülkesine fazlasıyla zarar vermiştir. Yine Mübarek de kendi gururunun kurbanı olmuştur. İsrail’in sığınma talebine olumlu cevap vermemiştir. Aslında kendisine yakışanı İsrail’e sığınmaktı. 30 yıldan beri zaten İsrail’e hizmet ediyordu ve onun karşılığını bu şekilde almış olurdu. Firavun gururu buna da mani olmuştur. Belki Suudi Arabistan’a sığınabilirdi ve hatta o tarz söylentiler çıkmıştı. Lakin Mübarek kendisine ve çevresine çok güvendi. Dengelerin bu kadar değişebileceğini düşünemedi. ‘Ülkemde öleceğim’ diye ısrar etti ve kafesi boyladı.
•
Ahmaklığı taçlandıran ise Kaddafi oldu. Halkına ‘fareler’ dedi ve taraftarlarını farelerle savaşa çağırdı sonunda Trablus’da fareler gibi kapana kısıldı. Önce ilk eşinden olan oğlu Muhammed ailesiyle birlikte devrimcilere teslim oldu. Sonra babasının siyasi sırdaşı ve gözdesi ve keza halka babası gibi fareler ve hamam böcekleri diye hitap eden Seyfülislam da fareler gibi sığındığı delikte kıstırıldı ve teslim oldu. Özgür Libya ve Allahu Ekber nidaları ve sesleri arasında Trablus düştü ve Kaddafi güçleri eridi. Kaddafi, Bingazi baskısı altında umutsuz bir biçimde son savunma hatlarında tutunmaya çalışıyor. Kendisini dev aynasında halkını ise haşerat kadar küçük gören bir idarenin hazin sonu budur. Herkese ibret olsun. Allah kimsenin aklını başından (gururla) almasın. Hâlâ halkın kendisine sahip çıkacağını ve yarım milyon Libyalının Trablus meydanlarını dolduracağını vehmediyor.
Halktan ülkeyi İtalyanlardan kurtardıkları gibi Fransa destekli muhaliflerden kurtarmasını istiyor. Bunlar umutsuz çığlıklar. Heysem Malih’in Suriye için söylediği gibi Baas işgali veya dahili işgal Fransız işgalini gölgede bırakmıştır. Zaten Esat’lar Henri Goro’nun varisleri ve halefleridir. Kaddafi de yaptıklarıyla İtalyanların yaptıklarını unutturmuştur. Bir taraftan muhalefetin ülkeyi Sarkozy’ye sattığını söylerken diğer taraftan da son dakikaya kadar Fransa gibi ülkelerle kendisinin ve ailesinin güvenliğini temin için pazarlıkta olmuştur. Arap Baharına kadar en iyi ilişki içinde olduğu ülkelerden birisi Fransa diğeri İtalya idi. Her şeyi, Blair ve Sarkozy gibi herkesi bağlamış lakin Allah’ı unutmuştu.
•
Şimdi imamlara çağrıda bulunuyor ve imamlardan kendisini kurtarmak için insanları şahadetle cennete göndermesini istiyor. Bu söylem de bize Hasan Sabbah’ın söylemini hatırlatıyor. Cennet imamların elinde mi ki halkı cennete göndersinler! Yunus’ça bir söylem ve bir dil olduğu gibi işte böyle Kaddafi üslubu ve dili de var. Kaddafi bazen Oriana Fallaci ve bazen Bernard Lewis diliyle konuşurdu. İslami kesimlerin Turgut Reis’in yeni korsanları olduğunu ve Akdeniz’i İslam gölü haline getireceklerini ve Avrupa’yı istila edeceklerini söylerdi. Böylece Batılıları zımni olarak kendisiyle dayanışmaya zorlar veya ikna etmeye çalışırdı. Yine Türklerle birlikte Avrupa’nın kimliğinin değişeceğini ve İslami kıta olacağını ileri sürer ve Bernard Lewis gibi Avrupalıları kışkırtırdı. William Shakespeare’e Şeyhpir derdi. Delilikleri hadde hesaba gelmezdi. Kaddafi kendi kendini gaza getiren adam olarak tarihe geçecektir. BM’deki temsilcilerinden İbrahim Debbaşi, Kaddafi’nin yanlış hesap kurbanı olduğunu ve zamanında Trablusgarp’ı terk etmeyerek devrimcilerin kabzasına ve kucağına düştüğünü söyledi. Arapların deyimiyle ‘gayri mesufin aleyh’. Gam değil. Kendi düşen ağlamaz.
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT