Libya ve Suriye için yolun sonu...
Suriye’de halkın sivil barışçıl reform gösterileri 3. ayına girerken, Ortadoğu isyanlarında Libya’dan sonra en çok insanın öldürüldüğü ülke 1000 kişi ile Suriye oldu.
Tunus ve Mısır diktatörlerden kurtulurken, Yemen Bahreyn ve Libya halkı inanç ve kararlılık içersinde mücadelelerine devam ediyor. Arap baharı söylemi çerçevesinde ilgi ile izlediğimiz isyanlar her geçen gün diktatörleri daha da zorlayarak hedefine ulaşıyor. Libya Ulusal Geçiş Konseyi Başkanı Mustafa Abdülcelil’in Türkiye’ye gelmesi Libya halkı adına çok sevindirici bir gelişmedir. Sayın Cumhurbaşkanı Gül ve Sayın Dışişleri Başkanı Davutoğlu’nun Mustafa Abdülcelil’i Libya halkının meşru ve muteber bir temsilcisi olarak görmeleri Türkiye’nin Ortadoğu’da cereyan eden Arap baharlarına bakışının önemini vurgulamaktadır. Ortadoğu da isyanların devam ettiği ülkelerde değişim kaçınılmaz bir hal almıştır. Her ne kadar bazı kalemlerin ısrarla Kuzey Afrika ve Ortadoğu isyanlarını anlamakta zorluk çekse de devrimler doğal, yerli bir ruh ve güçle yoluna devam edecektir. Sayın Karagül ve Hüsnü Mahalli’nin inatla durdukları yerden bakanlar, İslam dünyasındaki yeni değişimi batılı oryantalist okumalar vehimler ile ya da küresel enerji sektörlerinin tezgahı olarak sunmaya çalışmaları Müslüman Ortadoğu halklarının yeni bir sürece girdiğini anlamakta zorlanmaya devam edecektirler. Libya’da Kaddafi’ye karşı savaşan halkın tepesine bomba yağarken, haklı olarak Türkiye’den beklentisi olan muhalifler bir anlık öfke ile ellerine Fransız bayrağı alması ve Türk konsolosluğu önünde ‘neredesin Türkiye kurtar bizi’ öfkesini abartan arkadaşlar, bugün Libya Ulusal Geçiş Konseyi Başkanı Mustafa Abdülcelil’in Türkiye’de olmasına ne diyecekler? Suriye pilotları Kaddafi’nin uçaklarından Libyalı Müslümanları bombalarken, Libyalı muhalifleri anlamak zordu. Gelinen nokta artık Libya’da yeni bir dönemin başlayacağını kabul etmektir. Uzun ve sıkıntılı sürecin başlangıcındayız, bu süreçlerin yaşanmasında batının, ABD’nin küresel ekonomik güçlerin parmağı var mıdır, yok mudur tartışmaları tamamen art niyetli tartışmalardır. Müslümanların kafasını karıştıran aklı evveller, artık İslam dünyasına kendi topraklarından bakmalılar. Suriye için de aynı süreç yaşanacaktır. Yaşanmak zorundadır. Toprak-Su-Rüzgar ve Ateşi kontrol edemeyeceğiniz gibi, halkların inanç ve öfkeleri doğru zamanda doğru yerde harekete geçtiğinde oluşan sosyo-volkanik patlamaların da önüne geçemezsiniz. Batı ve ABD, devrimlerin farkına geç de olsa varmıştır ve devrimlerin arkasından sessiz ama alelacele koşmaktadır. Bu kez roller değişti Ortadoğu’da. Kimse Suriye’de artık Beşşar’a süre ve şans verme akıl hocalığına bürünmesin. Suriye’de rejim her geçen gün sona doğru yaklaşırken halkına karşı işlemeye devam ettiği katliam, işkence, toplu mezarlar ve 10 bin insanı Lübnan topraklarına göçe zorlaması ile gerçek yüzünü göstermektedir. İçimizdeki bazı Suriye dostlarının, ‘aman Suriye’ye dokunmayalım yoksa hepimiz yanarız’ palavralarına kanmayın. Suriye’de 1 ay evvel Ürdün ve Suud Selefi silahlı çetelerin ortalığı karıştırdığını iddia eden, Baas devlet televizyonunun sözcülerine o çetelerin hâlâ yakalanamadığını hatırlatmak lazım. Suriye’de Allah’ın yazdığı kader tecelli edecektir. Biz doğulular kadere inanırız. 40 yıldır zulüm gören halk yeter noktasına gelmiştir. Suriye halkı dönüşü olmayan bir yolda ilerlerken, Esad rejimi son şansını kaybetmiştir. Suriye de sonun başlangıcını yaşamaktayız. Arap Birliği ve İKÖ, STK’lar Halepçe ve Bosna’da yaşananlar karşısında gösterilen tepkiyi vermelidir. Arap baharı Endülüs-İspanya topraklarına doğru eserken, Ortadoğu’da yeni nesil Araplar ezberlerimizi bozuyor. Sancılı ve uzun bir sürecin başındayız. İnşaallah Ortadoğu halklarına verebileceğimiz güzel temenni, dilek, proje, programlar ile elimizde güzel olan ne varsa onu vermenin telaşında olalım; felaket tellallığının değil. Suriye ve Libya’da hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Her şey aslına rücu ediyor.
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT