1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Libya Krizi:  Rusya-Türkiye-Fransa Üçgeni
Libya Krizi:  Rusya-Türkiye-Fransa Üçgeni

Libya Krizi:  Rusya-Türkiye-Fransa Üçgeni

“Libya’daki mevcut sıkıntılar Fransa için bir dönemin sonunu getirebilir. Hafter gibi otoriter yerel bir ortakla işbirliği yaparak teröre karşı mücadeleye destek verilmesi Fransa için felaket oldu.”

02 Temmuz 2020 Perşembe 23:43A+A-

2006-2009 yılları arasında Fransa’nın Şam büyükelçiliği görevinde bulunan emekli Fransız diplomat Michel Duclos’un Libya savaşında Türkiye, Rusya ve Fransa’nın konumunu ele aldığı makaleyi Libya’da darbeci Hafter’in yanında yer alan Fransa cenahından meselenin nasıl görüldüğü hakkında fikir vermesi için ilginize sunuyoruz:

Michel Duclos* / Institut Montaigne 
Çev: Melike Belkıs Türkmen / Haksöz Haber

Libya krizi, kamuoyunun dikkatini çekmeden zaman içerisinde yavaş yavaş ortaya çıktı. Krizden doğan karmaşa ve olaya dahil olan aktörler o kadar muğlaktı ki sadece uzmanlar olanları tam olarak anlayabiliyordu. Basitleştirmek gerekirse, her biri kendi müttefikleri tarafından desteklenen iki ayrı taraf ortaya çıktı. Ülkenin batısında, Trablus’da teorik olarak uluslararası camia tarafından desteklenen ama pratikte giderek yalnızlaşan Fayiz es-Serrac hükümeti var. Doğusunda Sirenayka’da ise Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Rusya tarafından desteklenen, kendi ilan ettiği “Libya Ulusal Ordusu”nu yöneten Halife Hafter.

Birkaç hafta öncesine kadar Hafter birlikleri, Rusya tarafından temin edilen paralı asker ve askeri mühimmatlar sayesinde Trablus’u ele geçirmek üzereydi. Bu noktada Türkiye, resmi hükümeti desteklemek için (Suriyeli) paralı askerler ve doğrudan askeri yardım göndererek ağırlığını ortaya koydu. Suriye’nin Kuzey Batısı’ndaki İdlib’de olduğu gibi, Türkiye’nin droneları burada da karşı tarafa ciddi hasar verdi. Haziran’ın başlarında Hafter kuvvetleri başlangıç pozisyonlarına geri çekilmek zorunda kaldı. Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti, doğu ve batı arasında kalan ayrıca sınır tartışmalarına sebep olan Sirte’ye saldırırken, Mısır’dan himmet bekleyen Hafter oyun dışı kalmış gibi görünüyor. Türklerin Osmanlı’dan kalma “kötü şöhretlerini” sergilemeye devam ederek alana hakim oldukları görülüyor. Avrupa’dan görüldüğü üzere, Türkiye Sahra Altı Afrika’dan gelen göçmen akışını kontrol etmesini şantaj olarak kullanarak (daha önce Suriyeli mültecilerde yaptığı gibi) büyük avantaj sağlıyor. Bununla birlikte, Rus MiG-29’ları ve Su-24’leri de Juba üssünü yakından takip ediyor.

Fransa için büyük gerileme

Fransız yorumcuların iki fikir üzerinde ittifak ettikleri görülüyor. Birincisi, Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian’ın ifadesiyle Libya krizinin “Suriyelileşmesi”. Bugün Libya’nın Suriye’ye benzer yönü, dış güçlerin açık müdahalesi, toprak bütünlüğünün korunamaması, uluslararası arabuluculuğun güçsüzlüğü ve bir kaç ay öncesine kadar düşük yoğunlukta devam eden çatışmanın giderek kanlı bir savaşa dönmesidir.

İkincisi ise, Fransa’nın büyük bir gerileme yaşadığıdır. İki aşamada, Hafter’e ciddi bir desteğin verildiği düşünülmektedir. İlk aşama, 2017’ye kadar CIA ile de iş birliği yapan eski Kaddafi ordusunun başına askeri yardım sağlamasıdır. Bu, Hafter’e başlangıçta sağlam bir temele sahip olmadığı Sirenayka’da güvenli bir kale sağladı.

Bu yardım, Halife Hafter’in 2016’da “cihatçı” grupları Bingazi’den başarıyla sürdüğü operasyonlarla doğrulandı. İkinci aşama ise, herhangi bir güvenlik bağlantısını koparmadan, Fransa hükümetinin Hafter’i Paris’in çeşitli inisiyatifler aldığı kapsamlı bir politik anlaşmaya dahil ederek Hafter’e siyasi meşruiyet sağlamaya çalışmasıdır.

Paris'te Libya üzerine yapılan konferansın mevcut başkanlık vekaletinin ilk dış politika jestlerinden biri olduğunu hatırlayalım. O zamandan beri, üst düzey Fransız otoriteleri, Nisan 2019’da Trablus’a yönelik saldırıya başladığında bile, Libya temsilcisi ile sürekli iletişim halinde kaldı. Hangi amaçla? Ocak ayında Berlin konferansında olduğu gibi Sirenayka kumandanının uluslararası toplumun taleplerine uymasını sağlamak yönünde bir fikir serdedilebilir. Daha çıkarcı bir şekilde, Fransız eleştirmenlere göre, (Paris’in gözünde) güvenilir bir güç olmanın çifte liyakatine sahip olan ve “seküler” yönetimi takip eden iktidar adayına oynamak.

Doğrusu, Fransız sözcüleri hala ülkenin üçte ikisini kontrol eden (sermayeyi veya petrol yataklarını ise kontrol etmeyen) ana aktörlerden birini hesaba katmadan barış sağlanamayacağı konusunda haksız değiller.

Her halükarda, Fransız dış politikası yıllardır pek çok sorunla yüzleşiyor. Libya halkı içinde iç bölünmeler var ve Halife Hafter’in kişiliği diplomatlar tarafından “yok edici makine” olarak tasvir ediliyor. Bunun ötesinde, Fransa’yı “yalnız adam” olarak kabul eden ve Libya’ya özel bir ilgisi olan, İtalya’nın da dahil olduğu Avrupalı ortaklar kıskanç bir tavır sergilemeye başladı. Her şeyden önce, ele alınması gereken Rusya ve Türkiye var.

Rekabet ve suç ortaklığı kıskacında Rusya ve Türkiye

Rusya Libya’daki çatışmaya daha geç dahil oldu. Suriye ve başka yerlerde kullandığı stratejiye benzer olarak yavaş ve dikkatli bir şekilde ilerledi. Moskova, ilk olarak Hafter ile siyasi temas kurdu, sonra ona askeri ekipman ve Wagner şirketinden (Rus) paralı askerler yolladı. Bu sırada, ateşkes ve siyasi bir süreç hedefleme maskesi altında Trablus hükümeti ile bağlarını kopartmadı.

Unutmayalım ki, Libya’da Rusya; Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile müttefiktir. Bu devletler, özellikle Birleşik Arap Emirlikleri, Trablus hükümetini, Arap Baharı’nın ortadan kaldırılması gereken son kalıntısı olarak görüyorlardı. Her müttefik diğerini Libya’ya silah gönderme ambargosunu açıkça ihlal etmekle suçluyor.

Bu durumların çoğunda, Rus yaklaşımı Fransa’nınkine benziyor ama amaçları açık olarak farklılık gösteriyor. Rusya’nın Suriye’de yaptığı gibi, Akdeniz’de bir üs bulma arayışı içinde olduğuna şüphe yok. Ancak, Fransa’nın aksine Rusya, Türkiye ile kötüye giden bir ilişkiden muzdarip değil. Moskova Türkler’e karşı savaşan gruba askeri yardım sağlasa bile Ankara ile ilişkisinde sorun yaşamıyor. Tersine, Paris ve Ankara arasındaki ilişki, 10 Haziran’da bir Türk gemisinin Libya kıyılarındaki bir Fransız fırkateynini (Courbet) tehdit etmesinin ardından ciddi bir şekilde etkilendi. Bu, iki ülke arasındaki büyüyen gerilimlere bir yenisini daha ekledi. NATO Konseyi’nin bir toplantısında Fransızlar (İngilizler hariç) sekiz müttefikin desteğini alarak Türk donanmasının tutumunu sertçe kınadı.

Fransız otoriteleri kendilerini Türkler ile olan ilişkilerinde nispeten dışlanmış buluyorlar. Kuzeydoğu Suriye’deki Kürtlere yapılan saldırıda, Ankara’nın Rus S-400’leri alması ve şimdi Libya krizinde, Erdoğan hükümeti NATO’ya olan yükümlülüklerini açıkça görmezden geliyor.

Buna ek olarak, Doğu Akdeniz’deki gaz sondajı konusundaki anlaşmazlıklar Libya’daki Türk faaliyetlerinin kilit noktalarından biri olabilir (ve potansiyel olarak Avrupalılarla olası bir düzenlemenin bir yolu?). Daha spesifik olarak, Almanlar Türkiye ile AB arasındaki göçmenlerle alakalı anlaşmayı riske atmayı istemezken, Amerikalılar Ankara ile olan anlaşmazlıklarını gizlice çözmek ve S-400 üzerindeki anlaşmazlığın çözüldüğüne inanmak istiyorlar.

Gelecekte Libya’daki durum nasıl bir seyir izleyebilir? Esed rejiminin İdlib’i ele geçirme girişimiyle karşılaştırılabilecek şekilde, Trablus ve Türkiye’ye ülkenin toprak bütünlüğünü geri kazanmak amacıyla Sirte’ye düzenlenecek bir saldırı girişimi cazip gelecektir. Komşu Mısır, bunun kırmızı çizgiyi aşmak ve Türkiye’nin Rusya’ya karşı Suriye’nin kuzeyinde yaşananlarının misillemesini yapmak anlamına gelen ciddi bir gerilime yol açacağını zaten belirtti. Başka bir hipotez, ister Sirte’ye yapılacak saldırıya bir alternatif ister başarısız bir saldırı olsun, Libya’da, Rusya ve Türkiye’nin kanıtlanmış rekabet-suç ortaklığı ilişkisine dayalı, Rusya ve Türkiye’nin etki ettikleri bölgeler üzerinde bir kartel oluşacağını belirtiyor.

Fransa için bir dönemin sonu mu?

Libya’daki mevcut sıkıntılar Fransa için bir dönemin sonunu getirebilir. Hafter gibi otoriter yerel bir ortakla işbirliği yaparak teröre karşı mücadeleye destek verilmesi Fransa için felaket oldu ya da en azından zaman içinde böyle bir ortakla ipleri koparamaması Fransa’nın başarısızlığıydı. Bu paradigma, ideolojik olarak “anti-Müslüman Kardeşler” olarak damgalanan Körfez ülkelerinin fiili gruplaşmasıyla sürüyor. Son olarak, en yakın ortaklarımızın isteğine karşı Libya’da arabuluculuk yapmaya çalışmanın sınırları ortaya çıkmıştır. Fransa’nın Türkiye’nin meydan okumasına karşılık vermesi AB ve NATO başta olmak üzere müttefiklerine bağlı ancak şimdilik bu müttefikler konuya sıcak bakmıyor. Fransız otoritelerin bu konudaki sorunu, ortaklarını ve müttefiklerini ikna etme sorunu olmaya devam ediyor.  

 

*Michel Duclos; Fransız Özel Danışman, Eski Büyükelçi

HABERE YORUM KAT