Liberal düşünce ne kadar insanî?
Batı daha çok "başkalarının düşüncelerini nakzetme mesleği, düşünceler çatışması" olarak niteleyebileceğimiz beşerî felsefenin, filozofların diyarı olduğu, dolayısıyla sağlıklı ve oturmuş bir Ulûhiyet, insan, kâinat, eşya, berisi ve ötesiyle dünya, varlık, varoluş kavramlarına sahip olamadığı için ifrat ve tefritlerden kurtulamadı.
Batı'nın insanlığı evrensel çapta kabule zorladığı modern medeniyet bile, bütün bir insanlık tarihinde işlenen zulüm, cinayet ve kötülüklerin birkaç katını sadece iki dünya savaşıyla birden kustu ve yeniden en dehşetli, yeryüzünün bir dezenfekteden geçeceği ölçüde kusmaya hazırlanıyor.
Batı'nın son birkaç asra damgasını vuran ve bugün zirvede tutulan düşünce ve siyaset akımı, liberalizmdir. Liberalizm, ferdi, ferdin hürriyetlerini ve mutluluğunu temele yerleştiren sistemdir. Ona göre fert, kendi mutluluğunu ve bu mutluluğa giden yolu başka herkesten iyi bilir ve her fert, bu yolda rasyonel davranabilme kabiliyetine sahiptir. Meselâ, ekonomik işleyişi tayin eden, ferdî çıkarların gücüdür. Tüketici en çok fayda, üretici en çok kâr arayışındadır. Üretimden azamî kâr, tüketimden azamî fayda elde edilir. Ve bu şekilde herkesin çıkarlarını tatmin peşinde olması, ekonomiyi çalıştırır ve dengede tutar. Liberal felsefede ferdî özgürlükleri sınırlayan tek alan, başkalarının özgürlüğüne zarar vermemedir.
Liberalizm, her ferdin kendi hakkında ve çıkarına uygun karar vereceğini düşünür. Oysa hiçbir insan, dünyaya temyiz yaşında, yani kendisi için faydalıyı faydasızdan ayırabilecek yaşta gelmez. O yaşa kadar insan, artık belli bir kültürü almış, zihni belli ölçülerde yoğrulmuştur. Her ülke, her aile, kişilere sadece bazı şeyleri öğretmez. Öğretim, her zaman eğitimle beraber gider, hattâ öğretim, bizatihî eğitimdir.
İkinci olarak, insan, her zaman doğru ve faydasına olanı bilebilecek, hakkında doğru ve faydalı olanı tercih edebilecek ve tercih etse bile uygulayabilecek kapasitede bir varlık değildir. Böyle bir bilgi ve tercih edip uygulayabilme kapasitesi, dün, bugün ve yarını bütün yanlarıyla bir arada görebilmeye ve mutlak güç sahibi olmaya bağlıdır, yani insan, gaybı da bilmelidir. Bırakın gaybı bilmeyi, bugünü bile hiç kimse her yanıyla ve tam doğru olarak bildiğini iddia edemez. Üçüncü olarak, insanın her çıkarına olan şey, faydasına ve hakkında hayırlı olan demek değildir. Ayrıca, pratikte fertlerin özgürlüklerini başkalarının ferdî özgürlük alanıyla sınırlandırabilmesi de imkân haricidir, çünkü hiçbir insan, melek değildir. Özellikle ferdî çıkarlar da başıboş bırakıldığında her zaman başkalarının çıkar alanlarıyla çatışır ve nitekim Batı'nın iki dünya savaşında bütün bir insanlık tarihindeki vahşetlerin birkaç katını birden kusmasının ana sebebi, çıkar çatışmalarıdır.
Liberalizm, ferdî özgürlükler ve çıkarlar derken, nefsanî özgürlükleri ve çıkarları, nefsanî arzuların tatminini öne çıkarmaktadır. Oysa insanın insanlığı ve mutluluğu, nefsaniyet noktasında ahlâk, irade ve karakter eğitiminde yatar; nefsanî arzuları sınırlamakta ve gemlemekte yatar; yoksa onları azamî kâr ve azamî doyum adına serbest bırakmakta değil.
İnsan, öncelikle sorumlu bir varlıktır; özgürlüklerden gerektiği ölçüde istifade etmenin garantisi de, sorumlulukları azamî yerine getirmektir. Liberalizm, ferdin özgürlük alanını başkalarının özgürlük alanları ve başkalarına zarar vermemekle sınırlarken, insanı kendisine mutlak mâlik addetmektedir. Oysa insan, kendisinin mâliki değildir. Onu dünyaya gönderen o olmadığı gibi, hayatının ve varlığının pek çok boyutunda iradesinin hiçbir dahli yoktur. Dolayısıyla, insanın sorumluluk ve özgürlüklerini sınırlama alanı kendisiyle başlar. O, vücudunu, hayatını dilediği gibi kullanamaz, çünkü sahibi değildir; dilediği gibi kullanmaya kalksa, kendisine zarar verir.
Evet, tam bir hakikat olan, "İnsanın kendisine verdiği zararı bütün insanlar toplansa veremez." sözü bile, liberal felsefenin butlanına yeter.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT