1. YAZARLAR

  2. ALİ DEĞİRMENCİ

  3. Latife Tekin De Mi Koroya Katılıyor?
ALİ DEĞİRMENCİ

ALİ DEĞİRMENCİ

Yazarın Tüm Yazıları >

Latife Tekin De Mi Koroya Katılıyor?

30 Haziran 2008 Pazartesi 19:58A+A-

Konumlarını, çıkarlarını; hatta şöhretlerini pekiştirmek için kirli oyunlara âlet olanların, durumdan vazife çıkaranların, darbecilerin ve karanlık güçlerin ekmeğine yağ sürenlerin sayısında ciddi bir artış gözleniyor son günlerde.

Şakşakçı politikacıların, “cuntanın sesi” gibi hareket eden gazetecilerin, koltuğunu kaybetmekten korkan bürokratların, rektörlerin, postal tutkunu besleme yazarların, bazı Baro yetkililerinin arasında tanınmış şairlerin, yazarların da isminin geçtiğine tanık oluyoruz artık.

CHP ve yandaşları, darbe çığırtkanları, statükodan beslenen bazı çevreler ve Ortodoks Kemalistler son günlerde, yazar Latife Tekin’i de bu halkanın zincirlerinden biri hâline getirmiş gibiler.

1957 doğumlu Latife Tekin’in; “Sevgili Arsız Ölüm”, “Berci Kristin Çöp Masalları”, “Gece Dersleri”, “Buzdan Kılıçlar”, “Aşk İşaretleri”, “Ormanda Ölüm Yokmuş”, “Unutma Bahçesi”, “Muinar” adlı kitapları var. Metis ve şimdilerde Everest basıyor kitaplarını. Senaryo ve anı yazarı olarak da bilinen ünlü romancıyla ilgili olarak Pelin Özer’in, Everest Yayınları’ndan 202 sayfalık bir Latife Tekin Kitabı çıkardığını da bu arada belirtmiş olalım.

Annesi Kürt, Latife Tekin’in. Kendi ifadesiyle “Kürtlerin treninden inen biri” o. İçinde yer almadığı, saflarına katılmadığı için sıcak bir aidiyet duygusu taşımıyor bu konuda. Kürtlere ayıp etmemek için yaptığını söylüyor bunu, dürüst ve tutarlı davranıyor bu konuda yani.

Postmodernizmle bile ilişkilendirilmesi zor; kapalı, sıkı, derinlikli ve ayrıksı bir anlatımı var yazarın. Romanlarının çetin ceviz olduğu öteden beri söylenir. Ancak konu olarak, bireyselliklerden, benlik parçalanmalarından, yokluk ve yoksulluklardan, kadın duyarlılığından ve sorunlarından, ötekileştirilmiş dünyalardan, özgürlük arayışlarından söz ettiği ifade edilebilir. Son zamanlarda bir aktivist, duyarlı bir aydın profiliyle de çeşitli platformlarda arz-ı endam ettiğine tanık olduğumuz yazar; Amerika ve İsrail’in katliamlarına, Ortadoğu’daki işgal ve zulümlere karşı sesini yükselten, kınama mesajları yayımlayan kişilerden biriydi. Aynı zamanda çevre konusundaki duyarlığıyla, enerji politikalarına yönelttiği eleştirilerle de gündeme geldiğini biliyoruz.

Muinar” adlı son romanında, kadın bedenini ve duyarlılığını ve bu arada türbanı, örtünmeyi, kadının ezilişini gündeme taşımış göründü Latife Tekin. Dünyayı erkeklerin yönettiğini, onların bozduğunu ve yaşanmaz hale getirdiğini söyledi. Özgürleşmeyi, direnmeyi; geleneksel algılardan ve yerleşik kabullerden, kanıksanmış iktidar anlayışından uzaklaşılması gerektiğini ileri sürdü. Ama bunu yaparken dinin, örtünmenin karşısında yer aldı. Kötülükleri ve bozulmayı, dinlerin etkisine bağlayarak geliştirdi savlarını. Erkeklerin iktidarını, olumsuzluklarını ve bu bağlamda yapıp ettiklerini; inancı, dini değerleri kötüleyecek bir sunumla aktarmış oldu. Aktüel saldırganlıklarla, “vurun abalıya” mantığıyla; hatta ucuz ve kolay din düşmanlığı olgusuyla örtüşüverdi Tekin’in yazıp söyledikleri. “Uydum kalabalığa” mantığının ötesine çıkmadan yaptı bunu. Batıcı elitizmin, saldırgan laiklik ve sekülerliğin, modern zorbalığın ve toplum mühendisliği çabalarının ağzıyla konuşmuş oldu yani.

Çeşitli televizyon kanallarında, gazete ve dergilerde hararetle konuşmaya başladı Latife Tekin. Aynı sığlık ve özensizliği, popülistlik ve tutarsızlığı, ezbercilik ve kategorik düşünmeyi içselleştirmiş göründü. Zorbalığın / yukarıdan bakarak konuşmanın / ötekileştirmenin ortak paydasına sıkışma yanlışını devam ettirdi ne yazık ki. Reyhan Yıldız’la yaptığı bir söyleşide şunları söylemekteydi sözgelimi:

“İnsanın saçı niye tel tel? Hava girsin aralarına, akıp dolaşsın serbestçe. Erkeğin kafasında örtü yok, niye kadının kafasında örtü olsun? Kadınlar, ilk ne zaman örtünmeye başladılarsa, o zaman, erkeğin kadına karşı üstünlüğünü ilan ettiği zaman olmalı, geriye doğru baktığımızda zaten öyle olduğu apaçık görünüyor… Kadınları, erkeklerin örttüğüne inanıyorum ben. Örtünen kadının bedeni içe doğru bükülür, korkusu derinleşir, ışığı solar…”

Kızıp sinirlendiği ya da alkolü fazla kaçırdığı zamanlarda daha ağır sözler söylüyor Latife Tekin. Hırçınlaşıyor. Saldırganlığı artıyor hatta. AKP üzerinden, İslamî değerleri tahfif etmeye yeltenen, örtünmeye hakaret derecesine kadar varan kimi açıklamaları, geçtiğimiz aylarda çeşitli vesilelerle gündeme gelmişti nitekim.

Karabük’te yaşananlar bütün bunların üstüne tüy dikmiş gibi oldu. O zaman da alkollü olduğu iddia edildi Latife Tekin’in, bir barda içtikten sonra söz konusu etkinliğe katıldığı ileri sürüldü. Karabük Kültür Sanat Festivali kapsamında düzenlenen konferansa konuşmacı olarak katılan yazarın, AKP’nin enerji politikalarına yönelik konuşma üslubu ve sergilediği tavır, kendisini davet eden derneğin de tepkisini çekti. Yazarın, kendilerini mahcup ettiğini söyleyen dernek başkanı “Bu imkânları ve burayı reklam aracı olarak kullanmak, yazarımızı büyütmedi.” şeklinde bir açıklama yaptı. Yazarı susturmakla suçlanan Belediye Başkanı da Tekin’in, Başbakan ve Cumhurbaşkanına hakaret ettiğini ileri sürmüştü. Son süreçte hiçbir şeyi gerçek boyutlarıyla öğrenme ve derinlemesine düşünme noktasında kafa yormayan ve kolayca işine gelene taraf oluveren sevgili kamumuz da ikiye bölünüverdi bu konuda.

Uluorta hakaret etmemek ve zulmetmemek kaydıyla, Latife Tekin de beğenmediği şeyleri söyleyebilir elbette. Yanlış olduğuna inandığı işleri ve kişileri eleştirebilir. Bu noktada “Vurun Abalıya” yaklaşımı da yanlıştır bize göre, “Vurun Kahpeye” mantığı da. Belediye Başkanı, sırf enerji politikalarını eleştirdiği için yazarı konuşturmamış ve kürsüden zorla indirmişse bu yanlıştır ve asla savunulmamalıdır.

Ancak üzerinde durulması gereken başka şeyler de var:

CHP bu olayı hemen meclise taşıdı ve AKP’ye yüklenmek için yeni bir fırsat yakalamış oldu. Üzücü ve düşündürücü olan, kalemini zaman zaman yokluk ve yoksulluğun ürettiği acılara, öteki insanlara, Kürt sorununa, emperyalizmin kötülüklerine, doğanın yok edilmesine, totaliter ve buyurgan yaklaşımların insanı kendine ve değerlerine yabancılaştırmasına değdiren bir yazarın, Bush’a ve Olmert’e kafa tutan bir yazarın, hakları için yeterince mücadele vermediğini düşündüğü insanların sözcüsü olmayı da ahlâki bulmadığını açıkça söyleyebilen bir yazarın; jakobenizmin, totaliterliğin, dayatmaların neferliğine soyunmuş bir partinin eline kalmasıdır. Buna tepki göstermemesi, bundan kaçınmamasıdır. Diğer bir konu da Tekin’in, olayla ilgili olarak yaptığı açıklamalarda hemen “Madımak’ı / Sivas”ı hatırlatmaya yeltenmesidir. Bir kahraman ya da iyiliksever edasıyla “Kendimi tutmasaydım olaylar büyüyebilirdi, kan dökülebilirdi; bunların yaptığı da Sivas’takilerin yaptığı gibi silah sıkmaktır.” gibi cümleler eşliğinde konuşmasıdır. Bu cümlelerdeki maddi yanlışlar bir tarafa, öne çıkan tutum tam da popülistliktir, reklamdır, gündemi alnından kaşımaktır. Yangına körükle gidercesine ve “Madımak’ı hissettim” sözüyle dile getirilen bu abartılı ve artniyetli tutum, en hafifinden “bir aydın sapmasıdır”. Dümen suyuna girmektir. Kötü ve ucuz bir yazar işportacılığıdır.

Latife Tekin, bu olayla ilgili olarak, “İslamcı şair ve yazarlar beni aramadı.” demeyi de ihmal etmemiş. Buna ne buyrulur? Ah bacım ah! İslamcı şair ve yazarlar kimi arıyorlar ki! Onları, hangi zulüm ve zorbalıkta, hangi anlamlı etkinlikte gördünüz ki şimdiye kadar? Kitaplarını okuyan, onlara para kazandıran, onları göklere çıkaran Müslüman kardeşleri için gece gündüz kendilerini helâk ettiklerini mi zannediyorsunuz? Fakat yakında ararlar, emin olun. Bizimkiler başkalarına yaltaklanmayı, başkalarından âferin almayı, başkalarının acısıyla yanıp tutuşmayı çok severler aslında.

Peki siz “İslamcılar” için ne yaptınız şimdiye kadar Latife Hanım? Onlardan kaçının gözyaşını sildiniz? Kaçının acısına, hüznüne ortak oldunuz? Onların hangi etkinliğinde “Zulmü hissettim, zorbalığı gördüm, Nazizme benzettim, onlara yapılan alçakça saldırılara ve rezilliğe tanık oldum, kadınlığımdan utandım, Bodrum’da yaptırdığım eve oturamaz, sığamaz oldum, onların yüzüne kapanan kapıların arkasında ben de ağladım, onlara yönelik sövgüler, hakaretler karşısında utancımdan yerin dibine girdim…” dediniz acaba? AKP’yi sevmiyorsunuz diyelim. Fakat coplanan gencecik kızların, girmek istediği lisenin demir parmaklarına kelepçelenen kız öğrencilerin, hastane kapılarında ya da koridorlarında hakarete uğrayanların, örtülü ve yoksul olduğu için tedavi bile edilmeyerek ölüme terk edilenlerin, ikna odalarında seri katil muamelesi gören çocuklarımızın, üstüne köpeklerle, panzerlerle gidilen ana kuzularının yanına yaklaşıp “Örtünü çıkarır ve sesini kesersen, özgürleşirsin.” diye fısıldayan siz miydiniz yoksa?

Cumhuriyetin Onuncu Yıl Marşı’ndan başka bir şey bilmeyen, çirkin sesleriyle yeri göğü inleten, repertuvarı sıfırı çoktan tükettiği için sıkıştığında saldırıp sövmeyi marifet zanneden koroda yeriniz hazır. Siz de bu koroda yer almaya gönüllü gibi görünüyorsunuz yapıp söylediklerinizle.

Fakat dikkat edin kuzum! Bu “Bremen Mızıkçıları”, sizin şimdiye dek yazdıklarınızda da zararlı şeyler bulup sizi de alelacele kapatmaya yeltenebilirler!

YAZIYA YORUM KAT

15 Yorum