'Lalalık pedagojisi'ne devam
Genelkurmay'ın Taraf gazetesinin duyurduğu “Eylem Plânı”na ilişkin “yalanlama”sını biliyorsunuz.
Kendisinden “mahcup yalanlama” olarak söz edilen metin CHP'yi bile tatmin etmemiş durumda. CHP Genel Saymanı Mustafa Özyürek, “parti adına konuştuğunu” özellikle belirttiği açıklamasında “Haberde ayrıntı var ve bu ayrıntılarla ilgili aynı ayrıntıda açıklamalar gerekir” diyor.
Taraf'ın haberi kimsenin aklına gelmeyen bir hususun ortaya çıkarılması olarak değerlendirilecek türden bir habercilik ürünü değil. Haberin önemi, kuşkusuz, ülkede hemen hiç kimseye “Vah canına!” dedirtecek özelliğinden değil, “malumu bilmem kaçıncı defa daha ilam” yanından kaynaklanıyor. Anlaşılan o ki, TSK'nın kendisini toplumun “lalası” konumunda görmekteki ısrarı artık CHP'nin bile bir biçimde sorgulamak zorunda kaldığı bir “pedagoji”ye dönüşmekte.
“Eylem Plânı”nı haberinden iki gün önce de Genelkurmay çıkışlı “Önce Türkçe” afişi haberi ile karşılaşmıştık. Genelkurmay, “Tabelalarda, ilanlarda, reklamlarda Önce Türkçe” derken, afişin sol üst köşesine yerleştirilen Q, “W ve X harflerinin üzerine de çarpı atıyordu.
“Lalalık pedagojisi”nin iyi bir örneği daha karşı karşıya idik.
Medeni bir ülkede Silahlı Kuvvetler'in toplumun dili-alfabesine ilişkin görüş bildirdiği, afiş astığı görülmüş bir şey mi? Bırakın ona da “toplum” karar versin.
Ahmet Altan'ın “Eylem Plânı” tartışması çerçevesinde Genelkurmay Başkanı'nın gazetesine ilişkin sarf ettiği “O gazetenin finansörüne bakın” şeklindeki gerçekten uygunsuz sözleri karşısında gösterdiği tepkiyi de hatırlayalım.
Yalan değil, Altan'ın da söylediği gibi Taraf'ı kimlerin “finanse ettiğine” ilişkin ortalıkta çok söylenti dolaşıyor. Bu söylentilerde ima edilen asıl “destekçiler”in “Fethullahçı” olarak adlandırılan çevreler olduğu da hemen herkesin bildiği bir şey.
Ancak takdir ederseniz ki, bu söylentilerin ülkenin Genelkurmay Başkanı tarafından açıkça, doğrudan dile getirilmesi ancak –o da üzerlerine vazife değil ama- ortaya apaçık delillerin sürülmesi durumunda bir dereceye kadar makul görülebilir.. Dolayısıyla, Ahmet Altan'ın Genelkurmay Başkanı'na “Eğer herhangi biri, bu gazetenin o söyledikleri çevrelerle 'gizli' bir ilişkisini, 'gizli' bir para kaynağını ortaya çıkarırsa, belgesini değil sadece bunu düşündürecek bir ilişkisini göz önüne sererse, burada, herkesin önünde şerefim üstüne yemin ediyorum, o gün bu gazeteyi kapatıp arkadaşlarımla birlikte gideceğim” sözleriyle getirdiği “meydan okuma” ile -galiba- “Türk basını”nda ilk kez karşılaşılıyor.
Evet “galiba ilk kez”. Basın tarihimizde gazetelerden yükselen “meydan okuma”larla bugüne kadar tabii ki karşılaştık. Ama bu “meydan okumalar”ın konusu ve de tarafları bambaşkaydı. Oysa şimdi ilk olarak, bir gazetenin yönetmeni ülkenin Genelkurmay Başkanı'na, gazetesine yönelttiği çok ağır bir itham karşısında “Buyurun, ben varım” diyor.
Altan'ın bu farklı yazısı ve tavrının altını çizmemin bir başka nedeni daha var:
Geçenlerde Mehmet Y. Yılmaz (Hürriyet) eski gazetesi Radikal'ın tarihi hakkındaki bir değerlendirmeye verdiği cevapta, muhatabının gazetenin “Susurluk” günlerindeki tirajını yanlış hatırladığını belirttikten sonra, o günlerin gerçek tirajını şöyle açıklıyordu:
“Susurluk kazasının ardından satış arttı. Kasım 1996'da Radikal günlük ortalama 157.876 adet satıyordu.
Susurluk çetesi ile mücadelede Radikal'in adı öne çıktıkça bu satış arttı. Ocak 1997'de 142.810, Şubat 1997'de 377.718, Mart 1997'de ise promosyonla da desteklenmiş 519.111 adet günlük ortalama satışımız vardı.”
Görüyorsunuz, gerçekten göz yaşartıcı bir tablo...
Bir gazete toplumun öfkesi ve isyanını yansıtıp, nabzını tutmayı becerdiği zaman ne mucizeler gerçekleşebiliyor...
Tekrar Taraf'a ve Ahmet Altan'ın “rest”ine dönecek olursak:
Genelkurmay Başkanı'nın “gizli finansörlere” ilişkin “talihsiz” açıklaması, belki de, Taraf'ın satışını yerinden oynatacak bir etken olacaktır. Neden olmasın? Ülkedeki manzarayı umumiye “Susurluk” günlerinin manzarasından çok mu uzakta? Her şey bir yana, “göz göre göre” gelen bir cinayete kurban verdiğimiz Hrant'ımızın yokluğu bile tek başına bizi bu ülkedeki karanlık ilişkilerin istikrarı karşısında isyan ettirmiyor mu?
Dolayısıyla, Altan'ın hakkında konuştuğumuz yazısı, Taraf'ın başını sarmış söylenti bulutlarının dağılmasına ve gazetenin hak ettiği okur sayısına ulaşmasında etkili olabilir.
“Susurluk”ta bir gazeteyi 519.111 satışa ulaştıran okurlar, bu sefer gönülleri hepten ferah olarak yeni bir rekor denemesine girişemezler mi?
İçinizden bazılarının “İyi de sana ne, senin her şeyden önce yazarı olduğun Yeni Şafak'ın satışının rekor kırmasına uğraşman gerekmiyor mu” diye söylendiklerini tahmin etmiyor değilim...
Tahminim doğru ise, böyle düşünmeyin derim.
Sizin de bildiğiniz gibi Yeni Şafak başka, Taraf başka... Başkaları da başka tabii ki...
Sivil ve siyasal hakların savunusunun tek bir yolu yok ki... Herkes bir taraftan el verse daha iyi olmaz mı?
Yeni Şafak gazetesi
YAZIYA YORUM KAT