Laik Eğitim Olsaymış Darbe Olmazmış!
Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanvekili ve Ford Otosan Yönetim Kurulu Başkanı Ali Koç, İstanbul Sanayi Odası'nın düzenlediği bir toplantıda konuşmuş. Eğitim sistemimizin laik ve çağdaş standartlara sahip olmasının öneminin 15 Temmuz'da çok daha iyi anlaşıldığını söylemiş.
Türkiye'deki büyük sermayenin darbelerle olan ilişkisi ve her darbeden güçlenerek çıkması uzunca bir makalenin, kitabın, hatta doktora tezinin konusu.
Biz sadece 15 Temmuz'a giden sürece bakalım...
2013 yılında, tam anlamıyla bir darbe girişimi olan ve tartışmasız şekilde Fetullah Gülen Örgütü tarafından yönetilen Gezi olaylarında büyük sermaye üzerine düşen vazifeyi hakkıyla yerine getirdi. Otelleriyle, üniversiteleriyle, lojistik destekleriyle sokağı ayakta tutmak için büyük çaba sarf ettiler.
Gezi olaylarında gerçekten göz yaşartıcı bir uzlaşma tablosuyla karşılaşmıştık: Devrimci Türkiye solu, Türkiye'nin en büyük sermaye kuruluşlarının lojistik desteğiyle, Fetullah Gülen patronajında ne de güzel kucaklaşmıştı!
17/25 Aralık darbe girişimi sonrasında, başta Koç Holding olmak üzere büyük sermayenin Fetullah Gülen'e nasıl boyun eğdiğini, nasıl Fetullah Gülen'in himayesi altına girdiğini, tespihlerin, ananasların, rafineri işlerinin nasıl gelip gittiğini hepimiz gördük. (Pensilvanya'ya yapılan Koç gibi ziyaretleri bilahare konuşuruz.)
Ortaya saçılan kirli ilişkilerden Türkiye'nin en büyük sermaye kuruluşu utanacak, sıkılacak, geri adım atacak değildi ya... Elbette onların da bir beklentileri, bir umutları vardı. FETÖ'ye desteği hiç kesmediler. Sadece 1 örnek: 17/25 Aralık darbe girişimi sonrasında da, Fetullahçı basını çarşaf çarşaf reklamlarıyla beslediler durdular.
15 Temmuz, umutların kırıldığı, beklentilerin suya düştüğü bir gece oldu.
Hem Sabancı Holding, hem de Koç Holding, açıklama yapmak için 18 Temmuz'u beklediler. (Haklarını yemeyelim; TÜSİAD 16 Temmuz'da açıklama yaptı.)
Bugün itibariyle darbe girişiminin üzerinden tam 1 ay geçti.
Peki, büyük sermayemiz bu süreçte üzerine düşeni yaptı mı? Özeleştiriden bahsetmiyorum; ekonominin güven kazanması, toplumun rahatlatılması, hükümetin, parlamentonun desteklenmesi, haydi bunları da geçtik, darbe dehşetinin dünyaya anlatılması için potansiyelinin bir kısmını olsun kullandı mı?
Bunu da geçtik... Ancak, darbeden 1 ay sonra, kürsülere çıkıp, başımıza gelenlerin laik ve çağdaş eğitim sisteminin önemini ortaya koyduğunu söylemek de neyin nesi?
“Köprüde askerin kafasını kestiler”, “işkence yapıyorlar”, “cadı avı” gibi kara propaganda gayretleri korkak ve ürkek bir biçimde darbeye arka çıkma niyeti taşıyordu; laik eğitim vurgusu ise, hem pişkinlik, hem de cesur bir darbecilik kokuyor.
Yaşadığımız dehşet, Cumhuriyet tarihi boyunca, laik eğitim adı altında zorbaca, zalimce, ceberutça sergilenen ayrıştırma ve aşağılamanın neticesi değil de nedir?
Sadece eğitimde değil, her alanda, başörtülüyü, namaz kılanı, selam vereni, sakallıyı, köylüyü, yoksulu, dindar Türk ve Kürt'ü dışlayan ve öteleyen bir zihniyet, hainlerin sızma girişimlerine zemin ve bahane üretmiştir.
Bırakın namaz kılan subayı, selam vereni, eşi başörtülü olanı ihraç eden; hatta şehidin başörtülü annesini cenazelere yaklaştırmayan bir Silahlı Kuvvetler, hem bütün millet tarafından sızılması mübah bir kurum olarak görülmüş, hem de hainlerin sızıntılarından kendisini koruyamamıştır.
Başörtülüdür, dindardır, muhafazakardır, İmam-Hatiplidir deyip bu ülkenin çocuklarını dışlamasaydınız; okullardan atmasaydınız, kamu kurumlarında aşağılamasaydınız, acaba bunlar yaşanır mıydı?
Ne yaşadıysak, laiklik adı altındaki ve laik eğitim adı altındaki zorbalık nedeniyle yaşadık.
Buna rağmen, çıkıp da, 15 Temmuz'un laik ve çağdaş eğitimin önemini gösterdiğini savunmak eğer cahillik değilse, doğrudan darbeciliktir.
Yine de Ali Koç'u tebrik etmek lazım. Çok saygı duyduğu Fetullah Hocası, her ne kadar DAİŞ üzerinden terörünü meşrulaştırmada mahirse de, meseleyi getirip laikliğe bağlama kurnazlığını gösterememişti. Oysa darbe dediğin “laiklik” için yapılır; bugüne kadar hep böyle olmadı mı?
Bu arada, cemaatler konusunda da rahat olalım; hatta çok daha rahat olalım.
Cumhuriyet döneminin zorbaca laiklik dayatması, Türkiye'de her türlü örgütlenmeyi merdiven altına ya da yer altına itmişti. Oralardan kimi zaman çınar filizleri büyüse de, çokça bataklık canavarları türedi.
Her türlü örgütlenmeyi, özellikle de cemaatleri, bu vesileyle merdiven altlarından, yer altlarından gün yüzüne çıkarabilirsek, işte o zaman demokrasi, uzlaşma, bir arada yaşama kültürü, barış ve kardeşlik güç kazanır.
Bir musibet, inşallah 100 yıllık hatayı düzeltecek bir nasihattır.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT