Kutsal devlet retoriği ve TV dizileri
Türkiye’de devlet düşüncesi artık televizyon dizileriyle tahkim ediliyor. Uyanış: Büyük Selçuklu isimli yapım bu duruma örnek olarak gösterilebilir.
Abdurrahman Güner / HAKSÖZ-HABER
TRT’nin yeni dizisi Uyanış Büyük Selçuklu geçtiğimiz hafta pazartesi günü izleyici ile buluştu. Daha önce Diriliş Ertuğrul dizisi ile denediği tarih içerikli kurmaca dizi formatında yaşadığı başarıdan olsa gerek TRT’nin bu yapıma önem verdiği aşikar. Ciddi paralar harcandığı belli olan Uyanış, Selçuklu’nun kuruluş yıllarına ve Melikşah’ın sultanlık dönemine odaklanıyor. Özellikle Haşhaşilerin etkin olduğu bir dönemi yakından incelediği için güncel politik tartışmalara dönük bir yüzü olduğunu da atlamamak gerek tabi ki. Ayrıca İran’ın yayılmacı mezhepçi politikalarıyla sık sık muhatap olan Türkiye’nin devlet televizyonunda zikredilen tarihsel dönemi merkeze alan bir yapımın yayınlanmasının anlaşılabilir yönleri vardır. Hatta İran’ın yıllardır politik argümanlarını bölgemize boca ettiği düşünüldüğünde eğer ki bu durum hesap edilip böyle bir işe girişildiyse bunun şaşırtıcı bir durum olduğunu da belirtmek gerekiyor. Katar yapımı olan Hz. Ömer (2012) ve Ahmed bin Hanbel (2017) dizilerinin İran’ın söylem hegemonyasını kırmak ve başta sahabeler olmak üzere oluşturulmaya çalışılan yanlış algıya karşı çekildiği biliniyor. İran yapımı olan tarihi dizilerde en alakasız konularda bile (örneğin Hz. Meryem dizisindeki gökbilimciler) İranlı, son derece müspet karakterlerle karşılaşmak olağan bir durumdur. Geçtiğimiz aylarda Suud’un Osmanlı karşıtı yapımları da düşünüldüğünde televizyon dizileri üzerinden girişilen bir rekabetten kolaylıkla söz edilebilir. Tüm bunlardan sonra geriye bu işin nasıl yapıldığı sorusu kalıyor?
Türkiye’de çok sık tartışmalara konu olan haftalık dizilerin süreleri, yapımların içeriklerini de büyük oranda etkiliyor. Televizyonların akşam programlarının tamamını tek yapımla domine etme çabaları dizilerin iki saati bulmasına sebep oluyor. İyi niyetli bir okumayla Türkiye yapımı dizilerin sıkıcı olmasının temel sebebi bu olarak görülebilir. Bu süreyi doldurmak için hikâyenin içine olmadık sahneler ve konular dâhil edilmek zorunda kalınıyor.
Dizinin kapsamında yer alan dönemde yaşayan İslam düşünce tarihinin en önemli isimlerinden İmam Gazali’nin nasıl aktarılacağı da bir muamma olarak önümüzde duruyor. Bir de Türkiyeli yönetmenlerin bu tarz aksiyonu bol yapımlarda mal bulmuş mağribi gibi atladıkları “slow motion” meselesi var. Eğer ki Uyanış Büyük Selçuklu dizisinin ilk bölümüne göz atılırsa neyi kast ettiğimiz anlaşılacaktır. O kadar çok ağır çekim yapılmış ki hikâyeyi takip etmekte güçlük yaşıyorsunuz. Büyük Uyanış bu sebeple “Büyük Duraklama”ya dönüşmüş denilebilir. Tabi ki sadece ilk bölümün yayınlandığını düşündüğümüzde erken görülebilecek bu eleştiriler televizyonun genel ahvalinden de kaynaklanıyor, onu da belirtmek lazım.
Devlet Nizamı Her Şeyin Üstündedir!
Uyanış dizisinin en büyük handikabı ise Diriliş Ertuğrul dizisinde de şahit olduğumuz devlet ve yönetici kutsama alışkanlığından kaynaklanıyor. Dizinin bu konuya o kadar angaje bir dili var ki her şey “kutsal devlet” retoriğini canlı tutmak adına kullanılmış gibi gözüküyor. Bu sebeple de oyunculuktan ve karakter derinliğinden sınıfta kalınıyor. Propagandif bir tarzla yapılan işlerin gerçekliği ıskalaması oldukça normal bir durum. Örneğin Tarık Buğra’nın kitabından uyarlanan, yönetmenliğini Yücel Çakmaklı’nın yaptığı Kuruluş/Osmancık dizisindeki sahicilik ve derinliği yeni yapımlarda görmek mümkün değil.
Uyanış dizisinde izleyicinin ekran başında tutulması için şiddet ve savaş sahnelerinin öncelenmesi umulur ki ilk bölüm ile sınırlı kalır. Düşününce devletin yaşatılması adına yalnızca savaşmak mı gerekiyor fikrinden başka bir şey kalmıyor aklınızda. Devlet için her şeyini feda etmeye hazır karakterlerin öldürmekle kurdukları ilişki gerçekten tüyler ürpertici. Türkiye ulus devletçi kültürün “devlet ebed-müddet” anlayışından kaynaklı sıkıntılarla hala başı dertte olan bir ülke. En başta devlet fetişizminin modernleşme süreçlerinin bir sonucu olduğu unutulmamalı. Meselenin “bizim” kadim geleneğimizle falan doğrudan bir alakası yok. Devlete kutsiyet atfedildiğinde ise onun adına yapılan tüm haksızlıklar olağan şeyler haline geliyor. Bu durum kültür haline geldiğindeyse tarih araçsallaştırılıyor ve ortaya filmlerden dizilere dev bir anlatı çıkıyor. Ancak bu anlatının aslında bir kurgudan ibaret olduğunu unutmamak lazım!
HABERE YORUM KAT