Kuşatılmışlık ve Belirsizlikler Anaforunda İdlib ve Direnişin Geleceği
SMDK eski Başkanı Halid Hoca ve Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya ile yürüttüğümüz Suriye soruşturmasının son bölümünde mevcut gelişmelerin İdlib halkı ve Suriye direnişini nasıl etkileyeceği sorusuna cevap aranıyor.
HAKSÖZ-HABER
Daha önce iki bölümünü yayımladığımız soruşturmada işgalci Rusya ve Esed’in İdlib’e yeniden saldırmakla neyi amaçladığı, Rusya ile derinleştirilen ilişkilerin Suriye halkı ve Türkiye’ye neler kazandıracağı, İdlib’de Halep’tekine benzer bir durumun yaşanma olasılığı ve Türkiye’nin start verdiği Güvenli Bölge arayışının bu bağlamda çözüm olup olamayacağı gibi sorulara cevap aranmıştı.
Soruşturmamızın bu son bölümünde ise iki soruda “siyasi çözüm”ün mevcut şartlar içerisinde mümkün olup olmadığı hususu masaya yatırılmakta, kuşatılmışlık ve belirsizlikler anaforundaki İdlib ve Suriye direnişinin muhtemel geleceği mercek altına alınmaktadır.
*
HAKSÖZ-HABER: Diplomatik zeminlerde sıkça dillendirildiği üzere ‘siyasi çözüm’ bu şartlarda sizce mümkün mü?
HALİD HOCA: Putin BM kararlarını bir kenara bırakalım, sadece Anayasa Komitesi ve arkasından Rejim’in gözetiminde olacak seçimler yapalım diyor. Türkiye buna taraf olmakla dolaylı olarak Rejim’i tanımış oluyor. Şuanda “siyasi çözüm” denilen şey bunu ifade ediyor. Bu ise Astana demektir. Bunu savunduğunuzda Muhalefet’i de diskalifiye etmiş olursunuz. Bu nokta çok önemli. Ve bu siyaseten atılmış çok büyük bir geri adım niteliği taşımaktadır.
RIDVAN KAYA: Çok zor, hatta imkansız! Bunca katliamdan sonra mücahitler ölümü, rejimle uzlaşmaya tercih edeceklerdir. Zaten rejim de kendisini muzaffer saydığından herhangi bir uzlaşmaya kolay kolay yanaşmaz. Esed’li bir Suriye muhalifler ve ülke dışına göçmüş Suriyeliler için söz konusu olamaz. Esed’siz Suriye’yi ise ne Esed ailesi, ne de İran kabul etmezler. Rusya’nın bu noktada Suriye’deki dengeleri yok sayarak bir dayatma içerisine girmesi çok zayıf bir ihtimaldir. Bu durumda uzlaşmazlık sürecektir. Ta ki taraflardan biri çatışmayı sürdüremeyecek konuma gelene kadar!
HAKSÖZ-HABER: Tüm bu gelişmelerden Suriye direnişi nasıl etkileniyor? Saldırı ve katliamların durmaması halinde direnişin İdlib’in savunmasına dair bir planı var mı?
HALİD HOCA: Şunu söyleyeyim: Şuanda Fırat Kalkanı bölgesinde olan askerî grupları bir kenara bırakalım. Ahrar-ı Şam, Ceyşu’l İzze gibi yapıların bakiyesini barındıran ve tamamen gerçek anlamda Özgür Suriye Ordusu diyebileceğimiz gruplar İdlib’de sıkışmış durumda. Özellikle de Halep’in düşmesi ve Han Şeyhun’un işgalinden sonra bu grupların dışarıdan ağır silah desteği olmaksızın hareket edebilme imkanı kalmamış durumda.
Astana süreci maalesef tamamen şu anlama geldi: Garantör taraf olan Türkiye garantisini yerine getirmiştir. Nedir bu? Türkiye ÖSO’nun elini kolunu bağlayarak karşı tarafa saldırmamasını taahhüt etmişti (ki böyle oldu), bunun karşılığında Putin’in karadan ağır silah desteği ve hava takviyesiyle Rejim’in daha fazla alan kazanmasına sebep olundu. Astana süreci maalesef bunları getirdi. Ve tüm bunların sonucunda şuanda maalesef dengeleri değiştirecek bir askerî muhalefetten bahsetmek mümkün değil.
Bu şartlar içerisinde kısık da olsa tünelin ucunda bir ışık olabilir: Bunun için Özgür Suriye Ordusu, stratejisini tamamen değiştirip Astana ( Şimdi Nur Sultan oldu ) sürecine bağlı kalmaksızın küçük gruplar halinde farklı cepheler açarak gerek Rejim, gerek İran ve gerekse de Rus paramiliter grubunu tüketim savaşına sürükleyerek karşı atağa geçebilir ve devrimin ömrünü uzatabilir. Bu şekilde işgalci Rusya’yı süreç içerisinde farklı şartlar üzerine masaya oturtabilirsiniz.
RIDVAN KAYA: Direnişin önünde fazla bir seçenek bulunmuyor. Bugüne kadar Rabbul Alemin’in yardımıyla ve çok ağır bedeller ödeyerek sürdürdükleri mücadeleyi devam ettireceklerdir. Suriye’de kıyam sürecini hatırlayacak olursak; halk rejime karşı önce ıslah-reform talepleriyle eyleme geçmiş, protestolara başlamış, ardından yoğun katliamlarla karşılaşınca eylemler isyana dönüşmüştü. İlk andan itibaren halkın dilinde “Ölüme evet ama zillete asla!” şeklinde yükselen bir şiar vardı. Bu şiarın bugün için de geçerli olduğunu görüyoruz.
Bununla birlikte direniş güçleri de elbette rejim ve destekçilerinin planlarının, stratejilerinin farkındalar. Buna yönelik tedbirler alıyor, tahkimatlarını sürdürüyorlar. Özellikle son süreçte mücahit grupların bir araya gelmeleri ve ortak operasyon odası kurarak direnişi yükseltmeleri halk arasında çok büyük memnuniyetle karşılanmış durumda. İnsanlar çocuklarını cihada teşvik ediyorlar. Siviller cephe hattında seferberlik ruhuyla mevzi kazma, hendek açma faaliyetine katılıyorlar. Yoksulluklarına rağmen insanlar camilerde direnişin ihtiyaçlarını karşılamak için açılan yardım sandıklarına infakta bulunuyor. Hanımlar siperlerde kullanılmak üzere çuval dikiyor. Kısacası direniş ruhu elhamdulillah canlı.
Suriye’de başından itibaren en büyük sıkıntı, zorluk, açmaz rejim ve destekçilerinin mücahitleri geriletmek, sıkıştırmak adına sivil halkı katletme siyaseti izlemesi. Bilhassa cephe hattında ilerleme sağlayamadığı her defasında rejim güçleri vahşice sivilleri katletme, bu yolla halkı cezalandırma siyaseti izliyor. Ne yazık ki; sistematik biçimde hava bombardımanı ile yürütülen katliam siyaseti karşısında Suriye halkının ve mücahitlerin yapabilecekleri fazla bir şey yok. Burada eğer bir geri çekilme, yenilgi yaşanacaksa bu Suriye halkının ve mücahitlerin değil, insanlığın, vicdanın, dünyanın yenilgisi olacaktır. Kazanan da Esed zalimi ve destekçileri değil, barbarlık olacaktır!
(BİTTİ)
***
ÖNCEKİ BÖLÜMLER:
>Rusya ile Sıcak İlişkiler Türkiye ve İdlib'e Ne Getirdi, Ne Getirecek?
HABERE YORUM KAT