‘Kurumlar Arası Mutabakat’ı Özleyenler Parmak Kaldırdı!
Hemen muzipçe gülmeyin lütfen. Türkiye’de siyaset denildiğinde uzun dönmelerin en önemli söylem ve işleyişi ‘kurumlar arası mutabakat’ repliği içinde döndürülürdü. Kurumlardan bazıları özellikle bürokratik hiyerarşiye göre işleyenler diğerlerine göre daha güçlü, kudretli ve önemli sayıldığı için diğer bazılarını özellikle siyaseti ve onun temsil ettiği geniş toplum kesimlerini gönlünce ezerdi.
Devletin işleyişinde esas ve ideal olan adalet, özgürlük, hukuk, toplumsal talepler olmadı. Tersine resmi ideoloji ve iktidar sınıflarının eksenini oluşturduğu kerameti kendinden menkul ‘kurumlar arası mutabakat’ ezberi devletin topluma tahakküm hakkını tescillemekteydi. Bu sebeple yakın siyasi tarihimiz boyunca toplumsal, hukuki, ahlaki mutabakat özenle ezildi ve inkâr edildi. Çünkü iktidar sınıflarının bütün çarpık, zalimce ve ahlak dışı tutumları ancak laiklik ve ulus kimlik söyleminin yüceltilmesiyle mümkündü.
Siyaset Öne Çıktı, Statüko Bozuldu
27 Nisan e-muhtırasının boşa çıkarıldığı günden itibaren gelişmeler artık alenen bürokratik oligarşinin aleyhine işliyor. Ergenekon ve Balyoz davalarının bugün ulaştığı esef verici manzara kimseyi ümitsizliğe sürüklemesin. O davalarda yaşanan süreçleri ve 12 Eylül referandumu, 30 Mart ve 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçim süreçlerinde ortaya çıkan sonuçlar sayesinde azgınca işleyen teamüller kırıldı, yıkıldı, tarihin çöp sepetine atıldı.
Statükonun hizaya çekme kudret ve özgüvenini hızla kaybettiğine hep birlikte şahitlik ettik ve ediyoruz. Artık statükoyu temsil eden söylem, eylem ve kadrolar toplumu temsil eden siyasi kadrolar tarafından hizaya çekiliyor ve çekilecektir. Bakın Adli Yıl açılış töreninde ortaya çıkan tablo bu hizaya girme-hizaya sokma noktasında kimin nerede ve ne şekilde duracağına dair iyi bir göstergedir.
30 Ağustos dolayısıyla verilen resepsiyonlar epeyce değişikliğe uğramış olsa da şimdilik devam ediyor. Ancak o akşam Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’in telaffuz ettiği cümleler kamuoyunda ve siyasi irade tarafından ne şekilde karşılık buldu? Önce ulusalcı çevreler tarafından göreve geldiğinden bu yana ‘suskun olmak ve Erdoğan’ın kuyruğuna takılmak’la suçlanan Org. Özel’in Çözüm Süreci konusunda gazetecilere verdiği beyanata bir bakalım.
Genelkurmay Başkanı Özel şunları söyledi: "Hükümetin bir politikası var, o politika yürüyor. Biz çözüm sürecine ilişkin yol haritasını bilmiyoruz, o çalışmanın içinde yokuz. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay çalışmanın kamu kuruluşlarına gönderileceğini söylemişti, henüz bir şey gönderilmedi. Görürsek biz de görüşlerimizi söyleriz. Kırmızı çizgilerimiz aşılırsa gerekeni söyleriz.
30 yıldır bu mücadeleyi biz yürütüyoruz. Kırmızı çizgilerimizde 10 yıl öncesine göre bazı nüanslar bulunuyor. Ancak hükümet çözüm süreciyle sorunu çözmek istiyor. Şehit anaları, analar ağlamasın diyorlar. Biz de aynı şeyi söylüyoruz. Bölünmemek, bütünlük önemli, bu kırmızı çizgi. Bununla ilgili bütün görüşlerimizi her ortamda hükümete iletiyoruz."
Özel’in eskiyi hatırlatan bu çıkışı Cumhuriyet, Sözcü, Yurt gibi gazeteler kadar Zaman, Taraf ve Bugün’de de heyecan karşılık buldu. Ama bu oldukça pörsümüş, hem siyasette hem de toplumda hiçbir karşılığı olmayan, oldukça suni bir heyecandı. Eski günlerin şaşalı resepsiyon muhtıralarından çok ama çok uzak bu ‘asker çıkışı’ bir işe yarar mıydı ki? Eee ne yapalım ki kimileri için zayıf da olsa bu dala tutunmak gibi bir çaresizliğin içine düşmüş haldeler.
Vay, ‘Gereğini Yaparsınız’ Demek!
Org. Özel’in bu beyanı, ertesi gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sorulunca sanki hiçbir şey olmamış gibi davrandı ve gazeteciler ondan sadece şu cümleyi işitebildiler: “Biz bunları Sayın Genelkurmay Başkanımız ile haftalık olağan toplantımızda görüşürüz.”
Meselenin asıl cevabı Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’tan geliyordu. Arınç’ın “kırmızı çizgiler, yol haritasından haberimiz yok, çalışmanın içinde yokuz” gibi beyanlar üzerine getirdiği izah askere biçilen rolü ve sınırı da çizmekteydi. Arınç’ın cümleleri ‘kurumlar arası mutabakat’ özlemiyle yanıp tutuşanları fena halde pişmanlığa ve hayal kırıklığına sürükleyecek cinstendi çünkü.
Arınç’ın çözüm Süreci’nde kime, nasıl ve ne zaman nasıl bir bilgi, fikir, emir ve talimat verildiğini ortaya koyan şu cümlelerine dikkat lütfen: “MGK toplantılarında neler konuştuğumuzu özet olarak arz ediyoruz. Bir kurumun, diğerinin bu konuda ne yaptığından habersiz olması mümkün değildir, doğru da değildir. Ben Sayın Genelkurmay Başkanımızın ve komuta kademesindeki subayların, kendi görev alanları içerisinde adeta bir devlet projesi halinde yürütülen ve ‘Çözüm Süreci’ olarak nitelendirilen bu olayın içerisinde görevlerini, bihakkın yerine getirdiklerini, ne yapıldığı, ne yapılması gerektiği konusunda da hepimizden daha çok bilgiye sahip olduklarını biliyorum.”
Şimdi daha iyi anlıyorsunuz değil mi Org. Özel’in konuyla alakalı soru soran gazetecilere neden “Bir sene konuşmam artık. Hakkımı kullandım." dediğini. Gereğini yapmak filan denilince ‘köprünün altında çook sular aktığını’ artık herkesin hesaba katması gerekiyor.
YAZIYA YORUM KAT