Kurtuluşa bir iki...!
Bizim tarihimiz daha nice laubaliliklerle malul..
Hani ezanın Türkçesini okurken müezzin minareye çıkar da, “Haydin Kurtuluşa, Haydin Kurtuluşa” der de ya cemaat “Kurtuluşa araba kalkıyor”, diye dolmuş kuyruğuna girerse ne olacak! İsmet Paşa bunu düşündüğü için ezanda “Hayya-lel felah”ı Arapça bırakmış.. Şaka şaka! Ama resmi gerekçe de en az bu kadar komik.. Hani aslında “Haydin Felaha” derken de, bir başka mana çıkar mı ona da bakmak lazım. Hani “Fellah” filan sanmasın cemaat!.
Zaten CHP'liler cami mi bıraktı ki, Ezan okunacak, Ezanı duysa ne olacak, camiye gidip başını belaya mı sokacak insanlar.. İmam mı kaldı ki memlekette, cenaze namaz kıldıramayacak hale geldi memleket. Açıp baksınlar, mesela CHP 1946 kongre zabıtlarını. Parti kongrelerinde en çok konuşulan konuların başında ölülerin ardından cenaze namazı kıldıracak kimse kalmadığından, kasabalarına imam bulunması konusu.. Sadece Atatürk'le ilgili bilgi ve belgeler değil, CHP ile ilgili bilgi ve belgeler de yok ortada. Halkevleri, Türkocakları, CHP'nin yazışmaları, kongre zabıtları nerede!
Onlar da sır.. Evet evet, ezanda tek Arapça kelime “Felah” kelimesi bırakıldı. Sebebine gelince, “Haydin Kurtuluşa” derseniz, İmamlar da bunu CHP'den kurtuluşa çağırıyor olabilir diye! Ya işte böyle. Ömrü boyunca “Allah” kelimesini kullanmamaya özen göstermiş bir politikacı, bize din biçiyor ve bunun adı da laiklik oluyor!
Baykal çıkmış geçen gün, başörtüsünün sonradan çıktığını söylüyor.. Karaosmanoğlu'nun “Çarşaf ve peçeye dair” yazısından haberi bile yok garibimin.. Ya da “yokmuş” gibi yapıyor..
1960'larda bile “dinde reform” ve Türkçe ibadet iddialarından vazgeçmediler. Neyseki askerler, CHP'li fanatiklerin dolduruşuna gelmediler.. Mesela 60 darbesi olduğunda CHP’li Altan Öymen, Coşkun Kırca, Hürriyet'in Başyazarı Oktay Ekşi ve arkadaşları “Ezanın tekrar Türkçeleştirmesi” için imza toplamış, bildiri yayınlamışlardı.. Neyse ki olmadı.. O zamanlar bu işin başını Osman Nuri Çerman yapıyordu.. “Türkün Dini Kemalizmdir” diye bir kampanya başlatmıştı, “Dinde Reform” isimli bir de dergi çıkarıyordu..
Çerman'a göre, sadece ezan Türkçeleştirmekle kalmamalı, namazın şekli, vakitleri yeniden düzenlemeli, camilerin de yapısı yeniden düzenlenerek halkevlerinin kontrolüne verilmeli idi. Bu projeye göre, Kur’an'dan Ahkam ayetleri çıkarılacak, yerine Nutuk'tan parçalar eklenecekti..
Daha buna benzer bir yığın zırva!
Kemalizmi dinleştirmek isteyenlerin başında, “Moiz Kohen” geliyordu kuşkusuz. Yani namı diğer “Tekinalp!” TDK sözlüğünde “Din” maddesinde, “Türkün dini Kemalizmdir” diye yazıyordu.. Osman Nuri Çerman bu ideal için az koşturmadı..
Behçet Kemal Çağlar'ı da unutmamak gerek. “Türkçe Kur’an”ı o yazdı.. Can Dündar, “Mustafa”sında bu konulara hiç girmiyor.. “Türkün Yeni Amentüsü”, “Yeni Mevlid”, “Yeni Kur’an”...
Dündar'ın Mustafa'sı, okullardaki Atatürk köşesi ya da MEB’in ders kitaplarındakinden biraz daha fazlası. Kapıyı açmıyor da, arkasını zincirleyip aralıyor. O kadar.. Birileri buna bile tahammül edemiyor.. Filmi boykot çağrısı yapıyorlar.. “Mahalle baskısı” ile Can'ı dize getirmeye çalışıyorlar..
Her 10 Kasım'da “birilerinin ürettiği Atatürk” biraz daha ölüyor.. Bu 10 Kasım'da bana kalırsa kritik eşik aşıldı. Psikolojik barikat yarıldı..
Atatürk'ün ne zaman kalkıp ne zaman yattığını ve gün boyu kimlerle görüştüğünü merak edenler, resmi bir yayın olan “Atatürk'ün Nöbet Defteri”ne bakabilirler.. Tabii bulabilirlerse..
Dev gibi bir imajın arkasında, ufak tefek, cephedeyken de yabancı hanımlarla duygusal yazışmalar yapan, ihtiraslı bir erkek var karşınızda.. Otoriter bir lider.. Biraz da geleceği gören ama günün icablarına göre davranan biri..
Onun için bu filme isyan eden bir Kemalist, öfkesini bir radyo mülâkatında şöyle dile getiriyor; “Mustafa Kemal kalkıp gelse, bana söylenenlerin doğru olduğunu söylese bile inanmayacağım. Söylenenlerin birine inansanız, o zaman bu rejim, cumhuriyetin temel nitelikleri, tüm kazanımlar, üretilen değerlerin tümü bir anda yıkılır gider. Hayır! Bunlar Atatürk'ü değil, cumhuriyetin niteliklerini tartışmaya açmak istiyorlar.”
Sanırım bazı okullarda öğretmenler, öğrencilere ders vermiş ki, çocuklar bu filmi izlemeye geliyorlar, ellerinde kağıt - kalem.. Okullarda bundan sonra öğretmenlerin, idarecilerin işi zor.. “Mustafa” ve “Kemal” taraftarlarının tartışmaları sayesinde, “internetin yol göstericliği”nde gençler yeni şeyler öğrenecekler.. Kritik eşik aşılmış gibi gözüküyor..
Mustafa filminin maksadı bu olmasa da yeni, önemli bir tartışma başlattı.. Bu önemli..
Sayın Baykal’ın yüksek ıttılalarına şu bilgileri de bu vesile ile arz etmek isterim: 10. Yıl albümünde, “Ümmet leşi”nden söz edilir ve Sema yapan Mevlevilere “soytarı” denilir. Şu ifadeler de vardır orada: “ÖRÜMCEKLİ KAFA Osmanlı vatandaşının kafasıdır. Bu kafanın içinde iki kocaman örümcek otururdu. İslâm taassubu ve garp hayranlığı.” Bunu biliyor mu idiniz? Bulmanız için kaynak da vereyim; Devlet Matbaası 1933 İstanbul. Baykal bir de CHP'nin 15. Yıl için bastırdığı İstanbul Cumhuriyet Matbaası'nda bastırılan Şeref Kitabı'nı buldurtabilir mi? Şu ifadeler de oradan alınma:
-Ulu şefimizin gösterdiği yoldan yürüyelim. Onun yolu bizi yalancı ahiret cennetine değil, hayata kavuşturacaktır..
-(O yaşarken Mussolini'nin heykeltraşına sipariş ettirilerek diktirilen heykel karşısındaki düşünceleri ifade eden bir şiir) Ufukta sonsuzluğu çizen kudretli bir el / Göklere yükseliyor ilah gibi bir heykel. / Bu varlığın önünde bir dakika dize gel / Bu taş daha kutsidir o Kabe'nin taşından
-Selanik'ten yükseldi ilahların bir eşi / Doğuşu ile kararttı sanki gökte güneşi / Bütün millet bir olup sarılmalı silaha / Kurtulmak kurtarmakta hacet yoktu Allah'a-Ey gökteki melekler, siz de göklerden inin / Yılda bir borcumuzdur cumhuriyete tapmak Ha unutmadan, 10. Yıl albümünün sonunda, 3 devlet adamından görüşler yer alır. Biri Hitler'dir ve Kemalist devrimlerin Hitler'e ilham kaynağı olduğuna atıf yapılır.. Orada bulamadı iseniz Ülkü dergisi 70. Özel sayısına bakın Birinci Kanun 1938, Cilt 12. Ankara Ulus Basımevi. Yani 10 Kasım özel sayısı.. Sayfa 331.. 312. sayfada ise, Mustafa Kemal'in ölümü üzerine Şükrü Kurgan şiirinde “Sana eş olamadı ne yel, ne dağ, ne deniz / Bunak din büyükleri, nerede mahşeriniz!”
Hikmet Turhan Daloğlu ne diyordu Ülkü’nün 10 Kasım özel sayısında: “Bir güneş batar mı, ölür mü atam! / Gösterin Tanrıyı sorup da çatam!”
Aynı dergide Vedat Tör, Atatürkü “Som demokrat” ilan ediyordu. “Demokrasi halkın hakimiyeti demekse, tarih ilk som demokratı onun şahsında yaşadı.. (...) Ona diktatör diyenler muhakkak ki en büyük günahı işlediler..” Ve tabi cezaları da ona göre oldu!
Ha sahi, Bandırma gemisine ne oldu? Hadi gemi yok, seyir defteri nerede? Bu mu Atatürk'ün mirasına bağlılığınızın ifadesi. Aylar geçti, Sayıştay'dan hâlâ bir cevap yok!
Selâm ve dua ile.
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT