Kürtlerle niçin birlikte olalım?
Yıllardır süren ve çok cana mal olan Kürt sorunu, toplumun her düzeyinde 'tahribat' yarattı. Bugün bu düzeylerden biri, toplumsal psikolojiye özgü olanı üstünde birkaç şey söylemek istiyorum.
Daha 90'lardayken, her şeyin kötü gitmesine rağmen, aklıma geldikçe şükrettiğim bir nokta vardı: süregiden silahlı mücadeleye rağmen, Türk ve Kürt halkları arasında bir 'kan davası' havası olmamasına seviniyordum. Burası, üstelik, 'kan davası' denen o ilkel geleneğin hâlâ yaşadığı bir toplum. Ama aileler için o kadar belirleyici olan bu zihniyet -belki de toplumun genel olarak hâlâ erken gelişme aşamasında olmasından- iki halkın arasına girmiş bir kama işlevi görmeye başlamamıştı. Bunun hiç belirtisi yok değildi, 'Kürtler'den alışveriş etmeyin', 'Kürt gündelikçi tutmayın' gibi uyarıların yapıldığı, o zamanlar da kulağımıza geliyordu. Ama bunlar hâlâ 'marjinal' sayılacak gelişmelerdi.
Eşten dosttan işittiğime ve kendi sınırlı gözlemlerime göre, Kürtler arasında bu ruh hali hâlâ daha yaygın. Türkler arasında bir 'Kürt düşmanlığı'nın yayıldığını görebiliyoruz. Bu da anlaşılır bir şey, çünkü Türk kesiminde bilinçli olarak bunu yaymaya çalışanlar var. Genel ruh hali ve bilinçli olarak yaymaya çalışan odaklar bir araya gelince, ortaya çok tehlikeli bir durum çıkıyor.
Bugün Türkiye'de pek çok şey merkezin doğrudan doğruya denetiminin dışına çıkabiliyor. Yükselen milliyetçilik de kısmen böyle. Şoven ve saldırgan bir milliyetçiliği özerk ve kendiliğinden biçimde yeniden üreten dinamikler çalışıyor. Bunların herhangi bir konuda 'sorumlu' bir davranış benimsemesini gerektirecek bir durum da yok. 'Selam ırkdaşlar' falan diye 'chat' yapan adamların tanımlayıcı özelliği zaten 'sorumsuz' olmaları. Bu gibi odaklar, durmadan, bir 'Kürt nefreti', Kürtlere karşı bir intikam kültürü oluşturma ve yayma çabasındalar. Genel ideolojinin buna karşı ne kadar hazırlıksız ve savunmasız olduğu düşünülürse, oluşan bu uğursuz duygunun nerelere varabileceği, ciddi kaygı uyandıracak boyutlarda.
Doğrudan denetim altında olmasa da, bütün bunlar, dolaylı biçimde denetlenebilir. Bu tür milliyetçiliği bir 'değer' olarak gösteren, resmi kanallardan gelen davranışların kesilmesi, örneğin şu 'bayrak' edebiyatının normalleştirilmesi, bütün gecikmeye rağmen, bazı aşırılıkları frenleyebilir. Ama milliyetçiliğin (en ilkel biçimleriyle de olsa) topluma yayılması herhalde o 'resmi' çerveleri de çok mutlu ediyor olmalı ki, oralarda da böyle bir toparlanma görülmüyor.
Ortada bir mücadele varsa, ne kadar sapmış, akıldışı yollara yönelmiş olsa da, bu son analizde 'birlikte yaşama'nın yolunu bulmak için girişilmiş bir mücadele, birinin öbürünü 'yok etmesi' için değil. Hayatımın Kürtlerle birlikte devam etmesinden yanayım, çünkü gerek şahsen tanıdığım Kürtleri, gerekse bir topluluk olarak gözlemlediğim Kürtleri seviyorum. Sevdiğim, onurlu, ahlaklı, sıcak bulduğum, ayrıca saydığım için bu birlikte yaşamanın iki taraf açısından da olumlu ve istenilir bir şey olduğunu düşünüyorum. Kürtler, bir çeşit Türk faşizminin iddia ettiği gibi, korkak ve kahpe, ikiyüzlü ve ahlaksız, gaddar şu bu olsalardı, birlikte yaşamak da istemezdim. Ama bu anlayışı yaymak isteyenler var ve boş durmuyorlar. Bunları daha nereye kadar hoşgörüyle seyredeceksiniz?
Radikal gazetesi
YAZIYA YORUM KAT