Kürtlerle dertleşme...
Şimdi ikiye ayrılıyoruz.
Ama bu sefer Kürtler ve Türkler olarak değil.
“Savaş isteyen Kürtler ve Türkler” ile “barış isteyen Kürtler ve Türkler” olarak.
Bu, keskin bir ayırım.
Elbette bu “ayırım” da kendi içinde bir daha ayrılıyor.
Savaşı, samimi öfkeleri nedeniyle tercih edenler ile savaşı çıkarları için tercih edenler.
Çıkarları için savaş isteyenleri ikna edecek bir güç yok.
Onları bir yana bırakalım.
Öfkelerinde samimi olanlarla, çare bulmakta zorlananlarla konuşalım.
Kürt meselesi ve barış, çok karmaşık görünen bir konu.
Bazen bu kadar karmaşık konular, “basit” sorularla anlaşılabilir hale gelir.
Önce soralım.
Ne istiyoruz?
Adil bir barış istiyoruz, hiç kimsenin yüksünmeyeceği, incinmeyeceği, onurunun kırılmayacağı bir barış.
Kürtlerle Türkler her konuda eşit olsunlar istiyoruz.
Bilmiyorum kaç kişi bana katılır ama ben, eğer Kürtler ayrılmak isterlerse bunu da özgürce konuşup, siyasi arenada tartışabilecekleri bir demokrasi olsun burada istiyorum.
“Ayrılmak, bölünmek” sözcükleri bazılarına çok korkunç geliyor biliyorum ama bu sanıldığı kadar da korkunç bir şey değil artık bu çağda.
Çekoslovakya, uygar bir biçimde ikiye ayrıldı, Çekler ve Slovaklar olarak.
Belçika, üç bölgeye ayrılmayı ciddi ciddi tartışıyor.
Kanada’da ve İtalya’da “ayrılıkçı” partiler seçimlere katıldı.
Önemli olan “insanların mutluluğudur” dediğinizde, konuşulamaz, tartışılamaz bir konu kalmaz.
Ayrılmak, insanları daha mutlu edecekse ya da bunun daha çok mutluluk getireceğine inananlar varsa, oturur bunu da konuşursunuz.
Ama böyle bir demokrasiye ulaşabilmek için önce savaşı bitirmemiz, barışı sağlamamız gerekiyor.
Peki, barış nasıl sağlanacak?
Öncelikle silahların susmasıyla.
Peki, silahlar nasıl susacak?
İşte şu andaki büyük kavga bu sorunun cevabındaki anlaşmazlıktan kaynaklanıyor.
PKK, silahların susması için “ordunun operasyonlarının” durdurulmasını istiyor.
Bana gelen maillerden anladığım kadarıyla, PKK sempatizanları şöyle düşünüyor:
“O sizin ordunuz, PKK bizim ordumuz. Sizin ordu operasyonları durdursun silahların susması için.”
Yani iki eşit ordu var, onlara göre.
Bu, bence “realiteye” çok uygun bir algılama biçimi değil ama diyelim ki doğru.
İki “ordu” savaşıyor.
Kızgın Kürt kardeşlerimizin hemen bizi aynı safa koyduğu ve “sizin ordunuz” dediği “bizim orduya” niye savaştığını sorduğumuzda, onun cevabı belli, “dağlarda silahlı adamlar var, benim görevim onlarla savaşmak.”
Ordunun cevabı belli olduğuna ve bu ülkede ordunun eylemlerini kontrol edebilecek bir güç olmadığına göre PKK’ya soralım “sen ne istiyorsun” diye.
Eğer PKK “ben yeni bir devlet kurmak istiyorum” derse, yapacak bir şey yok, iki “ordu” savaşırlar, kazanan diğerine isteğini kabul ettirir.
Ama PKK böyle demiyor.
Kürtlerin haklarının kabul edileceği bir barış istediğini söylüyor.
O zaman PKK ne yapmalı?
Eğer gerçekten barış istiyorsa, barışın yolunu kendi iradesiyle belirlemeli.
Barışı, “kontrol” edemediği bir gücün inisiyatifine bırakmamalı... PKK, ordunun davranışlarını şekillendiremez, yönlendiremez, operasyonlarını durduramaz ama barış için kendi stratejisini belirleyebilir...
Öyle bir barış stratejisi var mı PKK’nın?
Benim gördüğüm kadarıyla yok... Bir barış stratejisi olsa, bütün barış sürecini “ordunun operasyonlarını durdurması” şartına bağlamazdı... Bu kadar “bağımlı” bir hale getirmezdi kendini... Kendisi inisiyatif alırdı...
Ve, kendisi barış için inisiyatif kullansaydı, o mayınlı tuzakları kurmazdı.
PKK niye mayınlı tuzaklar kuruyor?
Ya bir strateji belirleyemiyor... Ya da barış fikrini çok çekici bulmuyor...
PKK, barışı “ordunun operasyonlarını durdurması” şartına bağladığı sürece, bu ülkede barış sürecini denetleyecek tek güç ordu olur, DTP’nin yöneticileri de dahil bütün siyasetçiler devre dışı kalır.
Ordu canı istedikçe operasyon yapar, PKK mayın patlatır, ordu operasyon yapar, PKK mayın patlatır.
Çocuklar ölür.
Öfke ve intikam isteği artar.
Bu yöntemin barışı sağlayacağına inanan kimse var mı?
Bence herkes iyice bir düşünmeli.
Barış sürecinin denetimi kimin elinde olursa barış sağlanır, herkes kafasında bir tartmalı.
İsterse bütün barış sürecini “ordunun operasyonlarına” bağlayıp o operasyonlar bitmeden barış için adım atmamalı, isterse o inisiyatifi sivil politikacıların alacağı bir ortam sağlamalı.
Cumhurbaşkanının, hükümetin, Ahmet Türk’ün konuşmalarında somutlaşan DTP politikalarının “barış” istediği bir ortamda, Kürtler ne yapmalı?
Bunun cevabını Kürtler verecek.
Onların cevabı hepimizin ortak hayatını belirleyecek.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT