"Kürtlerin Tercihi"
Yasin Aktay, Yeni Şafak'ta kaleme aldığı bugünkü yazısında 7 Haziran'da Kürt oylarının neden AK Parti'den HDP'ye kaydığı üzerine değerlendirmelerde bulunuyor, "etnik millîyetçilik" ve "PKK baskısı" unsurları üzerinde duruyor.
Yasin Aktay - Kürtlerin Tercihi / Yeni Şafak
7 Haziran seçimlerinin bariz sonuçlarından biri Kürt oylarının önceki seçimlere nazaran önemli bir kısmının AK Parti'den koparak kendini Kürt milliyetçisi olarak tanımlayan HDP'ye kaymış olmasıydı. Bu kopuşu anlamlandırmanın bir yolu olarak Kürtlerin AK Parti'den neden kopmuş oldukları sorusu üzerinde bir yoğunlaşma yaşandı.
Kürtlerin AK Parti'den kopuşları, AK Parti'nin hangi hatasına bir tepki olarak görülebilirdi? Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Kürtlere karşı yapılmış bütün yanlışlara göğsünü siper ederek mücadele etmiş olan ve liderinin ifadesiyle siyasî risk almaksa almak, baldıran zehiri içmekse içmek, siyasî bedel ödemekse ödemekten çekinmeyen AK Parti'den Kürtlerin neden kopmuş olduğunu sormanın tek açıklaması, öyle görünüyor ki, tek başına AK Parti'nin tutumlarıyla açıklanamaz. Neticede AK Parti'ye teveccühten ayrılıp HDP'ye yönelen Kürtlerin dünyasında anlamak lâzım bu hareketin gerçek nedenlerini.
Önemli ölçüde Kürt nüfusunun kendini her türlü etnik milliyetçiliğe karşı olarak tanımlamış olan AK Parti yerine, açık bir Kürt milliyetçiliğini dava edinen bir partiye meyletmiş olduğu bir gerçektir. Bu meylediş milliyetçiliğe kadar gitmeden, Kürtlerin AK Parti'ye şu veya bu nedenle gösterdikleri bir tepkinin basit bir ifadesi de olabilir.
AK Parti veya başka herhangi bir parti ne yaparsa yapsın, milliyetçiliği artık siyasal tercihinde tek belirleyici olarak kabullenmenin bir ifadesi de olabilir. Siyasal tercihini milliyetçilik üzerinden kurmak her türlü siyasal yelpaze içinde mümkün bir durumdur. Buna diyecek fazla bir şey yok. Milliyetçiliğin anlamı ve değeri üzerinde, bu konudaki tercihlerin ne kadar doğru veya yanlış olduğu üzerinde tartışmalar yapılabilir. Ama neticede bunun da siyasal zeminde mümkün ve meşru bir tercih olduğunu unutmamak gerekiyor. Dahası HDP'nin veya sol-sosyalist hatta Baas tandanslı bir partinin bir Kürt milliyetçisinin beklentilerine, değerlerine, anlam dünyasına ne kadar cevap verebileceği de sorulabilir.
Neticede Kürt milliyetçiliği bir kimliğin özünün korunması hareketiyse bugün HDPKK'nın Kürt tarihinde yaşanmış en büyük asimilasyonu bir tür Kürt Kemalizmi olarak Kürtlere yaşatıyor olduğunu hatırlatmak da boynumuzun borcudur. Kemalizm bir Türk milliyetçisi olarak Türklere Türklükten ne bıraktıysa, hiç kuşkusuz, Kürt siyasal hareketi Kürtlere Kürtlüğün çok daha azını bırakmaktadır.
Sadece bu siyasal hareketin televizyon veya basılı yayınlarında kullanılan Kürtçe’ye bakın, Kürt halkının kullandığı Kürtçe’ye ne kadar benzediğini bir karşılaştırın yeter.
Yetmezse Kürtlerin siyasal, geleneksel değerlerinin bu hareket içinde nasıl aşındırılıyor olduğuna da bir göz atın isterseniz.
Evlilik kastıyla bile olsa kızın kocaya kaçışından bitip tükenmeyen kan davaları üretecek kadar namusuna, örfüne düşkün Kürtlerin kız çocuklarının dağlara çıkışı üzerinden geliştirilen edebiyata da bakabilirsiniz. Kadın erkek ilişkileri ve bütün geleneksel kültürün nasıl bir olağanüstü değişime uğradığını görürsünüz. Bunu asimilasyondan saymamak, tıpkı bütün milliyetçiliklerin bütün etnik yapılara zerk ettiği zehrin çok daha ağırının Kürtlere zerk ediliyor olduğunu gösteriyor.
Buna rağmen Kürtlerin bir kısmının Kürt milliyetçiliğine savrulması elbette ki kendi tercihleridir. Bize düşen bu yolun önüne geçmek, Kürtlerin siyasal tercihlerini İslâm'dan yana geliştirmelerini sağlamak için rüşvet kabilinden daha fazla Kürt milliyetçiliği yapmak değil, İslâm'ın evrensel tevhidî ilkesini hatırlatmaktır. Aksi takdirde, milliyetçi bir beklentiye cevap verme yarışına girildiğinde o insanlara iyilik yapmış olmuyorsunuz.
Milliyetçi beklentilere popülist yaklaşımlarla verilen cevapların muhatapları açısından bir doyum noktası da yoktur. Ama sorun bu da değildir. Sorun ilkesel olarak etnik milliyetçiliğe karşı ortaya konulması gereken samimi, ilkeli ve tutarlı tutumdur.
AK Parti Kürt kimliğinin inkârını, asimilasyonunu bitirmiş, Kürtlerin Kürt olarak tanınmasını, dillerinin her düzeyde özgürce konuşulmasını ve her Kürd'ün kendisini Kürt olarak onurlu ve 1. sınıf vatandaş sayabilmesini sağlayacak bütün düzenlemeleri yapmıştır. Ama bundan ötede bir etnik milliyetçi konuma savrulmaya karşı da bir duyarlılığı vardır.
7 Haziran seçimlerinden sonraki birçok değerlendirmeye Kürtlerin oylarının nasıl ve neden kaçtığını hayretle soran bir telaş hâli hâkimdi. Bu gelişme üzerine İslâmiyet’in Kürtleri nasıl kaybettiği sorusu bile soruldu. Sanki İslâmiyet ile AK Parti özdeşmiş gibi ve sanki Kürtlerin HDP'ye oy vermesi İslâmiyet’i terk etmekmiş gibi...
Doğrusu bu yöndeki algıların hiçbiri tamamen önemsiz addedilemez. Ama hemen belirtelim ki, İslâmiyet’in herhangi bir kimseyi, herhangi bir etnik grubu veya insanı kaybetmesi diye bir şey sözkonusu olamaz. Böyle algılamanın kendisi başlıbaşına bir etnik kibri yansıtır. Bedevilerin Hz. Peygamber’e karşı sergiledikleri başa kakmacı cahilî tavrın bir tekrarıdır. Hucurat Suresi’nde anlatılan bu Bedevi tavra Allah'ın Peygamber’e vermesini emrettiği cevap ebedi bir ders niteliğindedir: “Müslüman oldunuz diye bana minnet etmeyin, aksine sizi hidayete erdirdi diye Allah size minnet eder.”.
Hiçbir etnik grup İslâmiyet için bir kazanç değildir. Araplar da, Türkler de Kürtler de Müslümanlıkla şeref kazanıp tarih sahnesinde parlak sayfalara İslâm kimliği, kişiliği ve terbiyesi sayesinde yazıldılar. Bunu böyle bilmeyen hiçbir etnik grubun ne kendine ne de başka hiç kimseye hiçbir hayrı olmamıştır, olmayacaktır da. İslâmiyet onu seçen, onunla hidayet bulan her insan ve her etnik grup için bir şeref kaynağıdır.
Ayrıca, Kürtlerin sanki tamamının özgür bir seçimde HDP'ye, dolayısıyla seküler bir Kürt milliyetçisi harekete kaymış olduğu düşüncesi de doğru değildir. Daha önce de dediğimiz gibi bölgede he türlü baskı ortamından bağımsız bir biçimde gerçekleşememiş bir seçimden dolayı ortaya çıkan tabloya bir seçim demek mümkün değildir. O yüzden “Kürtler neden AK Parti'ye oy vermedi?” sorusunu “Kürtler neden Ak Parti'ye oy veremedi?” şeklinde tashih etmemiz gerektiğini söylemiştik.
Bir tercih üzerinde konuşabilmek için gerçekten özgür şartlarda ortaya konulmuş bir tercihi görmemiz gerekiyor. HDP'nin seçim kampanyasını PKK'nın silahlı unsurlarının yaptığı ve HDP'ye oy vermeyen üç-beş insanın bile peşine düşüldüğü bir ortamda Kürtlerin gerçekten de bir tercih yapmış olduğunu nasıl söyleyebiliriz?
HABERE YORUM KAT