Kürtlerin Ergenekon'u
Günlerdir Diyarbakır'dayım. Diyarbakır'ın temmuz sıcağında erimekte olan sadece şehir değil. Her şey biçim değiştiriyor burada. Siyaset, insan, sokaklar her şey. Diyarbakır hiç hissettirmeden yeni rolüne hazırlanıyor.
Sadece Türkiye'de değil, Ortadoğu'da da sorunların çözüm merkezlerinden biri oluyor. Ortadoğu siyasetinin kilidi olagelmiş Kudüs, Bağdat, Şam gibi şehirlerin yanında yerini alıyor vakur Diyarbakır. Sadece bölgesel değil, global aktörler açısından da ihmal edilemez bir merkez haline geliyor. Burada olan her şey K.Irak yönetiminden Amerika'ya, AB'den İran'a artık herkesi ilgilendiriyor. Başbakan Erdoğan, Bağdat gezisinde 'Ben Sünni ya da Şii değil Müslüman'ım' derken aslında Türkiye'nin yeni bölgesel rolünün ipuçlarını vermişti. Sünni Arap dünyasıyla Şii dünya arasındaki gerilimin odağına yerleşmek sadece tarihsel değil konjonktürel bir realite gibi de görünüyor. Aynı gezide Talabani'ye söylediği 'Ben işbirliği değil entegrasyon istiyorum' sözleri yeni dönem Ortadoğu politikasının sadece yönünü değil merkezlerini de gösteriyor bana göre. Bu merkezlerden birinin Diyarbakır olacağını kestirmek hiç zor değil.
Bölgedeki Kürt siyasetçilerin de bir başka düzeyde bu gelişmeleri doğru okumaları kaçınılmaz. DTP kongresinde başkan seçilen Ahmet Türk 'Ergenekon soruşturması Fırat'ın doğusuna geçmezse Kürt sorunu çözülemez' derken Türkiye'deki değişimin yönünü fark ettiğini gösterdi. Bu seyir Türkiye'nin demokratikleşmesini ve devletin mahzenlerinde biriken kötülüğün deşifre olmasını zorunlu kılıyor. Gelişmeleri okumakta güçlük çekenler ısrar ve inatla o loş mahzenlerin devamını önerirken, bir basit gerçeği gözden kaçırıyorlar; halkın derin sezgisini... Halk dediğimiz sıradan insanlar, Ergenekon soruşturmasında ortaya çıkan iddiaların derin anlamını bazı aydın ve siyasetçilerden daha iyi kavrıyor. Çeyrek yüzyıldır ısrarla dile getirdikleri "buraya bakın" çığlığının bir şekilde gündeme gelmiş olmasının farkında insanlar. Sandık başına gittiğinde oyunu kime vereceğini belirleyecek olan da AKP'den aldığı bir torba makarna ya da kömür değil, bu derin sezgiden edindiği kanaat olacak! Böyle olmalı ki Kandil'e yönelik operasyonlarla Kürtler arasında sempati kaybeden AKP, Ergenekon soruşturmasındaki kararlı tavrıyla gözle görünür biçimde yükselişe geçiyor.
Şehri bu düşüncelerle dolaştığınızda gördükleriniz hep bir milada işaret ediyor. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak duygusu hakim burada. Veli Küçük ismini Türkiye'de hiç ama hiç kimse onlar kadar iyi bilemez çünkü. Emin olun şimdilerde firarda olduğu söylenen Tuğgeneral Levent Ersöz ismini de yıllardan bu yana biliyor bölge halkı. JİTEM bu ülkenin başka yerlerinde İngiliz istihbaratı kadar uzak bir gerçeklik olabilir. Ama buralarda kâbus, karabasan demek, faili meçhul demek JİTEM.
Diyarbakır Ulu Camii'nin bitişiğindeki keklikçiler kahvesinde yaşlılarla sohbet ediyoruz. Söz kekliklerden, siyasete geliyor. Ergenekon soruşturmasının hepsi için bir ümit barındırdığını söylüyorlar çekingen bir dille. Yaşlı bir adam 'Başbakan, Ergenekon soruşturmasının sonuna kadar üzerine giderse kazanır, korkar cesareti kırılırsa kellesi gider!' diyor. Bu memlekette siyasetçilerin başarı ve başarısızlıklarının kelle ile ölçülmesi elbette sadece bir metafor değil. Yakın tarihimizden tecrübeyle bildiğimiz kelle riski sıradan vatandaşın öngördüğü bu kurgudan daha derin anlamlar içermiyor aslında.
Soruşturmanın yarattığı sempati sadece AKP'nin kararlı tavrıyla açıklanamaz. DTP'nin düne kadar net bir tavır almamasını da fark ediyor bölge halkı. Soruşturmanın askerle işbirliği içinde AKP'nin iktidar kavgası olarak tanımlanmasını Kürt seçmen kaydetmiyor olamaz. Çünkü sıradan insanın gözünde kötülük, zulüm, adaletsizlik basit gerçekliklerdir. Koordinatları zor hissedilen hakikatler değil. Tıpkı hesapsız iyiliğin kolay ve dolayımsız yaşanması gibi. Acı çeken insan yaşadığı kötülüğün nihayete ermesiyle ilgilenir. Onun için öncelikli olan kötülüğün altüst ettiği hayatıdır. Yakılan viran olan köyüdür, gördüğü işkencedir. İnsan hayatını önceleyen siyasetin kalpleri kazanması başka neyle açıklanabilir? Yaşanan kötülüğün durmasına değil de, o kötülüğün sona ermesinin neye hizmet edeceğine odaklanan bir politikanın artık kabul görmediğini sokaktaki insan sezgisiyle hissettiriyor. Böyle bakınca son dönemlerde yaşananları sadece Türkiye demokrasisinin değil, ruhlarımızın da sınavı olarak görmek gerekir. Türkiye hakikat sınavında belki de. Bir tür turnusol kâğıdı etkisi gösteren bu süreçte kim nerede duruyorsa tarih kaydedecek. Sadece gerçek bir demokrasiye kavuşma ümidinin imkânı belirmiyor ufukta. Ufukta beliren iç barışın gerçek koordinatlarına toplum olarak belki de ilk kez bu kadar yaklaşmamızdır.
Diyarbakır'da konuştuğunuz herkesin gözünde iyiliğin, huzurun kendisi, gerisindeki iktidar hesaplarından çok daha önemli ve hayatî. Çünkü evi yanan o, çünkü canı yanan o. Çünkü kendini bu ülkede Kürt olarak hissedemeyen o. Tüm bunların çaresiyle ilgileniyorlar. O çarenin neye hizmet ettiğiyle değil. Ama işte siyaset dediğimiz şey de sokaktaki vatandaşın bu duygularıyla biçim alıyor. Kalbi basit hakikatlere ayarlı, sıradan ama derin insanların iç kararıyla yön buluyor siyaset dediğimiz. DTP şimdi hiç yapmadığı bir şeyi yaparak yaklaşan yerel seçimlere Diyarbakır'da yolları ışıklar ve çiçeklerle donatarak hazırlanıyor. Umarım kongre sonrası yenilenmenin gücüyle örgütsel çıkarları da bir kenara bırakır ve ülkenin artık acilen temizlenmesi gereken kirli mahzenlerine ulaşılması için sürece destek verir. Bu gerçekleşirse derin bir bağlılıkla sevdiklerine emin olduğum Diyarbakır'a tarihin biçtiği yeni rolünde katkı sağlamış olurlar.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT