Kürtler çözüm istiyor mu?
Sorunun adı ne? Gerçekten Kürt sorunu mu? Yoksa İmralı, Öcalan sorunu mu? Ya da örgüt ve şemsiyesindeki yapıların iç siyasası meselesi mi?
En az tartışılan meseleler, bazen en önemli meseleler olabiliyor.
Mağduriyet ve kimlik her sorunu maskelemiyor.
Zira açıktır ki, haklı kimlik yoktur, haklı talep vardır.
Bir kimliğin ezilmesi, mağdur olması, tarihsel örselenmeye uğraması onu tek başına haklı kılmaz.
Mağduriyet siyasi bir zemin oluşturur, ama tek başına siyasi bir proje üretmez.
Kürt politikası ile Kürt sorunu arasındaki ilişkilerde bu meseleler, türlü biçimlerle karşımıza çıkıyor.
Kürt politikası ile Kürt sorunu arasında elbet ciddi bir bağ bulunuyor, tersini düşünmek abes. Kürtler açısından Kürt sorunu Kürt hareketini, hareketin politikasını beslemiş, üretmiş, hatta gerekli kılmıştır.
Ancak ikisi arasında hiç mesafe olmaması, bu kez Kürt politikasının Kürt sorununu tanımlaması, kendi içine hapsetmesi anlamına gelir ki, sorunun merkezini de burası oluşturur ve oluşturuyor.
Kürt sorunu deyince son dönemlerde artan oranda bu sorunun kalemleri arasına Kürt politikasının izlediği rotayı ekliyorum.
Bu rota her uzlaşma ya da yakınlaşma adımını, merkez aldığı uzak hedefin, buna bağlı çatışma politikasının yeni bir aşaması olarak değerlendiriyor.
Her demokratik unsur ve girdiyi çatışma çıtasını yükseltme için bir vesile olarak kullanıyor.
Kürt politikacıları açısından bu tutumu şöyle özetlemek mümkün:
"Eğer PKK olmasaydı, Kürt sorununda yol alınmaz, devlet bu adımları atmak zorunda kalmazdı, bu bizim sayemizde oldu, o zaman devam edelim, çıtayı yükseltelim..."
Bu politika ülkeye ve Kürtlere çatışma vaadeden bir politikadır.
Bu politika bugün şu ya da bu şekilde, Kürt açılımını temel bir önkoşula bağlıyor:
Bu önkoşul son dönemlerde "Öcalan'la görüşülsün, PKK ya da DTP doğrudan taraf olarak masaya çağrılsın" şeklinde karşımıza çıkıyor.
Burada Kürt politikacılarının temel meselesinin kendileriyle görüşülmesi olduğunu ya da muhatap alınmaları olduğunu sanmıyoruz. Daha doğrusu bununla yetineceklerini sanmıyoruz.
Zira kendileriyle görüşülüyor, Öcalan'la dahi görüşülüyor kapalı kapılar ardında...
O zaman temel meseleleri bu görüşmenin meşru, hatta yasal bir statüye kavuşmasıdır.
Peki, Kürt politikası bu mudur, bundan ibaret midir?
Peki, Kürtler, sokaktaki insanlar ne olacak?
Çatışmayı bitirmeyi arzu eden bir Türk Silahlı Kuvvetleri varken, kendi siyasi varlığını riske atarak çözüm konusunda derin adımlar atan bir hükümet bulunurken, çözüme hazır bir kamuoyu ortadayken, tüm bunları elinin tersiyle geri itmek, Öcalan'ın muhatap alınmasına endeksli bir bakışla bunları geri çevirmek hangi akla, hangi mantığa sığar.
Kürt politikacıları ister birlikte yaşamak, çok kültürlü bir toplum ve demokrasi inşası peşinde olsunlar, ister ayrılıp kendi devletlerini kurmak niyeti taşısınlar, tek adresleri vardır, Kürt açılımından geçmek, uzlaşma aramak, haklı talep üretmek...
Bugün Kürt politikacılarının izlediği yolun anlamı şudur:
Kürt sorununu rehin almak...
Kürt sorunu zemininde, oradan alınan meşruiyetle örgüt ve Öcalan politikası yapmak...
Kürt politikacıları da popülist olabiliyorlar, kendi radikallerine seslenme yarışı yapabiliyor ya da bu baskı altında kendileri gibi olamıyorlar...
Bu yolun tarihte kazananı olmadı, bundan sonra da olmayacak...
Bejan Matur'un kitabını yazdık dün, insanları akla getirmek için.
İnsan ve politika...
Bu ilişki yol açıcı olduğu kadar...
Boğucu da olabiliyor...
Bugün açıktır ki, boğucu hale gelmiş durumda...
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT