Kürtçe televizyon, Bahçeli, Erdoğan…
MHP lideri Bahçeli, hükümetin Kürtçe televizyon projesi için “PKK'nın dağ kadrosuna jest niteliğindedir” dedi; bunun “siyasi bölünmeyi de beraberinde getirecek” bir adım olduğunu ileri sürdü.
Bana sorarsanız, Kürtçe televizyonla bölünebilecek kadar zayıf olan bir siyasi birlik, sahici bir siyasi birlik değildir. Bugün bölünmezse yarın bölünür. Mevcut haliyle korunmaya çalışılması abesle iştigaldir. Yapılması gereken şey, birliği sahici hale getirmektir. Bunun yolu, Kürtlerle Türkler arasındaki muhabbet bağını ihya etmekten geçer. Muhabbet bağının ihyasına giden yol ise, Kürtlerle Türkler arasına örülen psikolojik duvarı yıkmaktan geçer. Psikolojik duvarı yıkmanın yolu ise, o duvarı ören devlet anlayışının tashihinden geçer. Tashihe nereden başlamalı? Hataların kabulünden başlamalı.
Daha evvel yazmıştım, yine yazayım; cumhurbaşkanı çıkıp şöyle bir konuşma yapacak: “Sevr'in gölgesinde kurulan devlet, derin korkulardan mustaripti. Bu korkular devlete vahim hatalar yaptırdı. Farklı ırkların ve dillerin varlığı bir zenginlik olarak görülmedi, tehdit gibi algılandı. Güneydoğu Anadolu'daki Kürt vatandaşlarımızı isyanlara sevk eden ağır tahrikler oldu. İsyanları bastırmak adına bölge halkının iflahı kesildi. Bilinç altlarına devlet düşmanlığı kazındı. Bu büyük bir trajedidir ve bu trajedinin başlıca sorumlusu devlettir. Son çeyrek asırdır yaşanan trajedinin temelinde de devletin vahim hataları yatıyor. Kürtçe'nin sokaklarda bile yasaklanması, Diyarbakır Cezaevi'nde Kürt kimliğinin sistematik işkenceyle ezilmeye çalışılması, insanların bir köpeğe tekmil vermeye dahî zorlanması, hülasa insanlık haysiyet ve şerefine amansızca taarruz edilmesi pek çok Kürt vatandaşımızı devlet düşmanı yaptı. Bir dönem bölge halkının kahir ekseriyeti devletle bütün köprüleri atma noktasına geldi. Bunda, PKK ile mücadelede başvurulan bazı hukuk ve insaf dışı uygulamaların da büyük etkisi oldu. Velhasıl, devletin hataları bir 'Kürt Sorunu' doğurdu ve bu sorun zaman içinde ayyuka çıktı… Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak, devletin başı olarak, ordunun başkomutanı olarak geçmişteki bu hatalardan pişmanlık bildiriyor, bunların geçmişte kalacağını taahhüt ediyor, devletin incittiği herkesten devlet adına özür diliyor ve adaleti, barışı, kardeşliği ihya edecek yepyeni bir Türkiye müjdeliyorum. Bu yepyeni Türkiye'de insanlara hiçbir kimlik, hiçbir ideoloji zorla kabul ettirilmeye çalışılmayacak. Bu yepyeni Türkiye'de insanlar kendilerini nasıl tanımlıyorlarsa öyle kabul edilecekler. Bu yepyeni Türkiye'de Kürt'ün adıyla sanıyla Kürt olarak anılmasında zerre kadar tereddüt gösterilmeyecek. Bu yepyeni Türkiye'de çokluk içinde birliğin izi sürülecek. Bu yepyeni Türkiye'de klasik ulus devlet anlayışı dahil her türlü sistem meselesi masaya yatırılarak özgürce tartışılacak… Yeni bir sayfa açtık. Önümüzde bembeyaz bir sayfa duruyor. Bu sayfaya ne yazılacaksa hep beraber yazacağız. Sözünü ettiğim yepyeni Türkiye'yi hep beraber kuracağız; tartışarak, uzlaşarak, bir orta yol bularak… Allah yâr ve yardımcımız olsun.”
Kürtçe televizyon, Bahçeli'nin iddia ettiği gibi “PKK'nın dağ kadrosuna” değil, o kadrodan medet umacak kadar sahipsiz ve çaresiz bırakılan milyonlarca Kürt'e bir jest olacaktır; fakat bu jestin -genel olarak da GAP Eylem Planı'nın- etkili olabilmesi için, evvela, mevcut atmosferi tamamen değiştirecek bir siyasi hamlenin yapılması lazım. Zira, kan-kin-intikam furyasının oluşturduğu mevcut atmosferde gerçekleştirilen en radikal reformlar bile kor gibi yanan yürekleri serinletmeye yetmiyor.
Başbakan Erdoğan'ın geçenlerde Diyarbakır'da açıkladığı GAP Eylem Planı'na göre bölgeye milyarlarca dolarlık yatırım yapılacak, milyonlarca bölge insanına iş sağlanacak, ayrıca eğitim/sağlık/sosyal hizmet sahalarındaki ihtiyaçlar ziyadesiyle karşılanacak, üstelik bir de Kürtçe televizyon kurulacak. Muhteşem bir plan. Ne var ki bu muhteşem plan, bölge halkını, Başbakan'ın 2005'teki Diyarbakır konuşması kadar heyecanlandırmadı.
O konuşmada şöyle demişti Başbakan: “Geçmişte yapılan hataları yok saymak büyük devletlere asla yakışmaz. Büyük devlet hatalarını ve sevaplarını masaya yatırarak geleceğe yürüme özgüvenine sahip devlet ve millettir… İlla ad koyalım diyorsak, Kürt sorunu da bu milletin bir parçasının değil herkesin sorunudur. Kürt sorunu ne olacak diyenlere diyorum ki, bu ülkenin başbakanı olarak bu sorun herkesten önce benim sorunumdur.”
Evet; bu söylem, bölge halkını, milyarlarca dolarlık yatırım ve dahî Kürtçe televizyon vaadinden daha çok heyecanlandırmıştı. Ne yazık ki bu söylemin devamı gelmedi.
Yeni Şafak gazetesi
YAZIYA YORUM KAT