Kürt yarışı…
Mart yerel yönetim seçimleri, her hangi bir yerel seçimden daha fazla önem taşıyor, buna şüphe yok.
Kabul etmek gerekir ki Türkiye'de bir süredir her tür seçim bir referandum niteliği taşıyor. Seçmen siyasi partileri arası bir tercihten çok, "siyaset" ile "siyaset dışılık", hatta siyaset karşıtlığı arasında tercihe zorlanıyor.
Temmuz 2007 Genel Seçimleri de bu koşullarda bir "referandum-seçim"di.
Bugün de durum çok farklı değil.
Yarış daha şimdiden siyaseti temsil eden AK Parti ile diğerleri arasında, medya, asker, yüksek yargı arasında, her iki tarafa mesafeli duracakların oy verebilecekleri parti ise yok…
Bu açıdan bakıldığında bu seçimlerin en önemli meselesi AK Parti'nin alacağı oy oranı olacaktır.
Yüzde 40 ile 50 bandı arasında oy alması AK Parti'nin meşruiyetini tazeleyecek, 2007-2008 arası tereddüt politikaları ve saray kavgaları ise muhtemelen yerini başka bir siyaset dizine ve ilişki tipine bırakacaktır.
Aksi durumda, AK Parti'nin yüzde 35 ve altında oy alması halinde, kanımızca meşruiyet tartışmaları, Ergenekon'un ters etkisi iddiaları ve erken seçim baskısı olarak devreye girecektir.
Mart seçimleri bu açıdan önemli…
Ancak bu seçimleri önemli kılan başka yön daha var.
Bu yön, Kürt sorununun kasıp kavurduğu Güneydoğu'da özellikle AK Parti ile DTP arasında yaşanacak siyasi yarışmadır.
Bu iki siyasi parti arasındaki yarışma aslında 2007 seçimlerinde başlamış, AK Parti bu referandum seçimlerde DTP'yle bölgede baş edebileceğini akla getirecek oy oranlarına ulaşmıştı.
Çekişme o gün bu gün sürmektedir. AK Parti DTP'nin kalesi olan Diyarbakır'ı ve Güneydoğu'daki diğer kentleri gözüne kestirdiğini açıkça dile getirmekte, DTP buna karşı bir siyasi seferberliğe girmekte, başbakanın her Güneydoğu seyahati bu açıdan sıkıntılı ve olaylı geçmektedir.
Yerel seçimler bu rekabet açısından en kritik virajlardan birisini oluşturuyor.
Zira AK Parti ve DTP arasındaki yarışma yerel seçimlerde daha da önem kazanmaktadır. Genel seçimlerde ulusal baraj oy ve temsil oranlarını etkilerken, mahalli seçimlerde seçmen davranışı sonuçlara tam olarak yansımaktadır.
Ayrıca Belediyeler DTP için yerel siyaseti aşan bir önemdedir, "kendi kentlerini yönetme" ve "kendi alanına hakim olma" anlamı taşımaktadır.
Gerçekten de uzun süredir hiçbir merkez parti bu alana, Güneydoğu'daki yerel yönetimler alanına, etkin ve anlamlı bir şekilde girmemiştir.
Uzun süre reformist politikalarıyla farklı siyasi tavır içinde olan, en azından 2007 seçimlerine kadar milliyetçi ve devletçi dili en az kullanan parti olarak AK Parti bu konuda bir miktar yol alabilmiştir.
Bu devam edecek midir?
Soru budur.
Başbakan'ın 2007 Temmuz'u sonrası sert ve tavizsiz bir dil kullandığı, devletçi tezlere daha yakın durduğu biliniyor. "Ya sev ya terket" sloganını çağrıştıracak sözlerinin tartışma konusu olduğu da akıllarda…
Bununla birlikte TV Şeş gibi uygulamalardaki rahatlığı, çeteler meselesinde ve Ergenekon davasındaki tavrı, Kürt kimliğine saygı duyduğunu dile getirmesi terazinin diğer kefesini oluşturuyor
DTP'nin Diyarbakır'da galip gelmesi kimseyi şaşırtmaz ve beklenen sonuç olur.
Bununla birlikte AK Parti'nin 2007'dekine yakın sonuçlar almasının anlamı derin olur.
İki nedenle…
1. Bir süredir DTP dışındaki tüm siyasi partilere kapalı Kürt siyasi alanının kapıları açılmış olur.
2. İktidar partisinin Güneydoğu'daki önemli kent belediyelerini kontrolü altına alması, hem sorunun çözümünde hem AK Parti'nin soruna yaklaşmasında değişikliklere yol açabilir, daha doğrusu bir karşılaşmayı ve etkileşimi ifade edebilir…
Başka bir deyişle AK Parti böyle bir durumda "oy almakla sorunun çözülmeyeceğini, tersine, özellikle kendisi açısından o noktada başlayacağı"nı görür…
Seçmen AK Parti'yi böyle bir tercihle karşı karşıya bırakır mı, bilinmez.
İhtimal düşük…
Ancak yine de mart seçimlerinin en önemli yanlarından birisi budur.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT