Kürt Süheyl Batumlar
Kandil ya da resmî adıyla KCK iki gün içinde iki açıklama yaptı.
Son açıklama bugün gazetelerde herhalde geniş yer alıyordur. Kürt meselesinde iyi haberleri görmeyip kötü haberleri manşet yapan gazetelerin sitelerinde dün “AKP şimdi bitti” sevinç naraları içinde veriliyordu “ateşkesin bittiği” haberi. “AKP adım atmadı ateşkes süreci bitti saldırmayacağız ama aktif savunma yapacağız” diyen KCK’nın uzun ve kafası karışık açıklamasının özeti “savaşmayacağım, ateşkes de yapmayacağım küstüm oynamıyorum”.
Aynı KCK’nın bir gün önce yaptığı açıklama ise Irak Kürdistan’ındaki isyan hakkındaydı.
Bir gün arayla bambaşka bir Kandil vardı. Açıklamada hak ve hukuk isteyen muhaliflere barışçıl mücadele yöntemleri öneriliyordu: “Bir yanlışlığı ortaya koyarken ya da bir sorunu çözerken Kürt halkını güçsüz düşüren tutumlar ve yöntemlerden kaçınılmasını gerektirmektedir. Kürdistan’da siyasal mücadele yürütülürken ve talepler dile getirilirken Kürdistan toplumunu güçlendiren yaklaşımlar esas alınmalıdır.”
Sağduyu, basiret, sivil mücadele çağrısı yapan bu PKK, Tunus gibi bir ülkede bile tek bir taş atmadan tanklı tüfekli diktatörü deviren, meşruiyetini bu sivil direnişten alan muhaliflerin safında duran, gücün şiddet olmadığını anlayan Ortadoğu’nun yeni yükselen değerlerini anlayan bir PKK.
Son açıklamadaki PKK ise şiddetin güç olduğunu zanneden, ama eldeki tan tüfek twitter, facebook karşısında işe yaramayınca uçağa binip kaçmak için sıra bekleyen diktatörlerin, Ortadoğu’da 2011 yılında bitmekte olan soğuk savaşın o bildik tehditkâr PKK’sı.
Bir gün arayla yapılan iki açıklama arasında Kandil Dağı kadar bir fark olması doğal.
Çünkü elinde silah olan PKK’yı sivilleşme ve demokratikleşme konusunda cesaretlendirmesi, önünü açması, Ortadoğu’da değişen konjonktürü hatırlatması gereken sivil kadrolar geçen hafta sonu Kürt Süheyl Batumlara dönüşüp “Devlet hiçbir şey yapmıyor. Biz de sana ateşkes çağrısı yapmayı ahlaki bulmuyoruz” çağrısı yaptılar.
“Kâğıttan kaplan değilsen, bir şey yaparsın artık” demedikleri kaldı.
Silahtan medet ummak, silahın ucunu gösterip siyasi alanda mesafe alacağını zannetmek sivillerin işi değildir. Eğer silaha böyle sevgi ve saygı göndermekle ahlaklı olunuyorsa, Türk tarafındaki milliyetçiler de çıkar “ordu kışlasında oturmasın, dağ taş bombalamasın der”, ‘güzel ahlakın’ kitabını yazar.
“Meğer TSK kâğıttan kaplanmış” diyen Süheyl Batum sadece askeri siyasete müdahale etmeye çağırmıyordu ayrıca kendi siyasi yeteneksizliğini silahın arkasına saklanarak gizlemeye de çalışıyordu.
Türkiye tarihinin en açık Kürt meselesi tartışması yapılırken, devlet Öcalan’la açıkça oturmuş konuşurken, Türkiye tarihinde ilk kez sivillere anayasa yapma fırsatı verecek bir seçime üç ay kalmışken, Öcalan’a ev hapsi ülkücüler tarafından bile tartışılırken, siyasi alanda bir arpa boyu yol alamamış, basın açıklaması yapıp olaysız dağılmaktan, binde bir oy alan partilerle toplanıp toplanıp bildiri imzalamaktan başka bir siyasi yaratıcılık gösterememiş, bunca kıymetli zamanı heba etmiş sivil siyasetçiler de Süheyl Batum gibi yeteneksizliklerini silahın arkasına saklanıp gizlemeye çalışıyor.
Yoksa Ortadoğu’da soğuk savaş biterken, eli silahlı diktatörler, sivil halk yığınları karşısında birbirinin üzerine devrilirken yeniden silahlı mücadeleye başlamanın manasızlığının herkes farkında olmalı.
1993’te 3050, 1995’te 4153, 1997’de 7558, 2006’da yine binlerce PKK’lı öldürülmüşken, Kürtler hâlâ kart kurt sesi çıkaran Türklerken bile ateşkes kararları alanlar, eğer bugün; askerî operasyonlar durmuş, Öcalan’la devlet masaya oturmuş, seçimlere üç ay kalmış, seçim sonrası yeni anayasada Kürt meselesinin masaya geleceği anlaşılmış, Öcalan’a ev hapsi büyük harflerle tartışılırken ateşkesi bozmaya kalkarlarsa bunu kimseye anlatamazlar..
Sokak ortasında insanların öldürüldüğü, “Size beş dakika, köyünüzü yakıyoruz”larla yüz binlerin evsiz bırakıldığı 1995’te bile “1 Eylül Dünya Barış Günü tek günlük ateşkes olsun” diye çağrı yapan siviller, bugün 12 yıldır tek başına bir hücrede, belki de en zor şartlarda yaşayan Kürt olan Öcalan devletle barış görüşmesi yürütürken, Tunuslular, Mısırlılar bile sivil direnişleriyle dünyaya ilham verirken silaha davetiye çağrısı yaparlarsa tarih önünde hiçbir itibarları kalmaz.
Anayasa yapacak Meclis’e daha güçlü girmek için Kürtlerden, Kürt sorununu çözülmesini birincil mesele olarak gören Türklerden, örneğin bir kerelik ödünç oy istemek gibi güçlü bir seçim kampanyası örgütlemek yerine karakolda zavallı üç çocuğun öldürülmesinden siyasi rant bekleyenler tsunami dalgasıyla savrulup gider.
Belki bu arada yeşil potinli, turuncu puantiye çoraplı zavallı gençler ölür ama dünya, Bin Ali’ye, Mubarek’e, 42 yılık saltanatı devrilen Kaddafi’ye kalmadığı gibi onlara da kalmaz...
[email protected]
TARAF
YAZIYA YORUM KAT