1. YAZARLAR

  2. Mümtazer Türköne

  3. Kürt sorununun siyasallaşması
Mümtazer Türköne

Mümtazer Türköne

Yazarın Tüm Yazıları >

Kürt sorununun siyasallaşması

27 Şubat 2009 Cuma 03:53A+A-

OBİV (Ortadoğu ve Balkan İncelemeleri Vakfı)'in Dış Politika ve Savunma Araştırmaları Grubu'nun MGK'ya sunduğu rapor, Türkiye'nin "Kürt sorunu"nun farklı bir evreye girdiğinin kanıtlarından biri.

"Türkiye, Kürt sorununu "Türkiye içerisinde" çözmeyi başarmalıdır... Vakit kaybetmeden sorunu bir asayiş mevzuuna indirgeyen perspektiften vazgeçilerek siyasî bir vizyon çerçevesinde sorunun çeşitli veçhelerini karşılayacak ekonomik, sosyal ve kültürel tedbirler ve reformlar manzumesinin saptanması ve uygulamaya konulması gerekmektedir." Raporda yer alan bu cümleleri anlamlı kılan, bu grubun kompozisyonu. Bu rapor, yıllarca sorunu asayiş sorunu olarak gören ve ona uygun politikaları uygulayan sivil-asker bürokrasinin çok üst düzeyde temsil edildiği bir grubun imzasını taşıyor. Kısa ve özlü rapor, büyük ölçüde SETA'nın "Kürt meselesi: Problemler ve çözüm önerileri" başlığını taşıyan raporundan yapılan intihallerden oluşuyor. Akademik bir görüş değil, politika önerisi olduğu için bu intihaller bile, "askerî çözüm"ün yerini sivil bir aklın aldığını gösteriyor.

"Kürt sorunu"nu bir terör sorunu olarak ele alan, silahlı çözüme konu yapan askerî vizyonun yerine "siyasî bir vizyon çerçevesinde" ele alan bu yeni yaklaşımın geçmesi, sadece devlet katındaki bir değişimi ifade etmiyor. Sorunun karşı kutbunda da "siyasî vizyon"u silahın önüne koyan bir yaklaşım yerleşiyor. Bu tablo PKK'nın tasfiyesi, dolayısıyla terörün büyük ölçüde sona ermesi; bunun yerine siyasetin geliştireceği açılımların tartışılması anlamına geliyor. O zaman bütün tarafların eski alışkanlıklarını bir kenara bırakması şart. En önemlisi silahlı çözüm, karşınızdakini yok etmeye dayanan tek yöntemi önünüze koyarken siyasî çözümler özgür insan aklı kadar çok ve zengin alternatifler sunuyor.

MHP lideri Devlet Bahçeli'nin, Ahmet Türk'ün Kürtçe grup konuşmasına cevaben yaptığı açıklama, bu yepyeni safhada kafaların oldukça karışık olduğuna bir delil. Bahçeli "siyasî bölücülüğün meşruiyet kazanması"ndan, "bölücülüğün siyaset sahnesine taşınmış" olmasından, "PKK'nın siyasallaşma stratejisi"nden şikayet ederken, "siyasî vizyon"u da bütünüyle kapattığını fark edemiyor. Bahçeli'nin kullandığı deyimlerin tamamının nereye varacağı ve ne anlama geldiği konusunda bir açıklığa ihtiyaç var. Halbuki Türkiye'nin yaşadığı değişim açık. Türkiye'nin Kürt sorunu Güneydoğu'nun dağlarından Meclis kulislerine ve politika üretenlerin önüne taşınıyor. Bu sorunu artık elinde silah olanlar değil Devlet Bahçeli çözecek.

Ahmet Türk'ün Kürtçe grup konuşması bir "sivil itaatsizlik eylemi" idi. Kim ne derse desin amacına ulaştı. Kürt sorununun geldiği aşamada artık herkesin hiç olmazsa "sivil itaatsizlik"in teorisini ve mantığını bilmesi lâzım.

"Sivil itaatsizlik" silah ve şiddete başvurmadan otoriteye başkaldıran anarşist bir eylem biçimidir. Şiddet içermeyen eylemlerle kanunların haksızlığı, otoritenin adaletsizliği kamuoyuna anlatılır. Gerekirse kitlesel tutuklamalara yol açacak şekilde yasalar çiğnenir. Devlet ya anlamsızlığı vurgulanan yasakları uygulamak zorunda kalacak ya da anlamsız yasaklar kaldırılacaktır. Gandhi, İngiliz yönetiminin yasakladığı kitapları alıp köy köy dolaşıp satmaya kalkınca, kitaplar üzerindeki yasak kalkmıştı. Otoriteye boyun eğmemek iki yolla mümkün: Şiddete başvurmak veya itaatsizlik. Biri askerî, öteki sivil bir yöntem.

Siyasallaşma, şiddetin sona ermesi demek; var olan sorunun değil. Dağda karakol baskını yerine, Ahmet Türk'ün sivil itaatsizlik eylemi arasında bir seçimde bulunmak zorunda kalacaksınız. Bahçeli'nin eleştiri konusu yaptığı hususlar aslında, tersinden bakıldığında kanın durması anlamına geliyor. Türkiye, etnik sorununu, kanı durdurmadan çözemez. O zaman bırakalım sorun alabildiğince siyasallaşsın.

Doğrusu şu: Şiddet yöntemleri, geçen 25 yılda kendi kendini tüketti. Şimdi siyaset zamanı. Bırakalım her şey siyasal alana taşınsın, yani barışçı yöntemlerle çözüm aransın. Mesele siyasetçinin önüne gelsin. Siyasallaşmadan şikayet etmek kendi halkımıza ve kendi aklımıza güvensizlik değil mi?

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT