Kürt sorununu bitirmezler ama...
Leyla Zana'nın Tayyip Erdoğan'ı bir muktedir olarak Kürt sorununu çözmek üzere göreve çağırması son dönemin Kürtçü siyasetinin en önemli çıkışıdır.
Bu süreç, Zana'nın 14 Haziran günü Hürriyet Gazetesi'ne verdiği mülakatta; "Başbakan Erdoğan'ın sorunu çözeceğine inanıyorum. Umudumu da, inancımı da asla yitirmedim..." sözüyle başladı. Arkasından Başbakan kendisini kabul etti, karşılıklı ne yapılabilir meselesini görüştüler.
Muktedir Başbakan'la sembol isim Zana'nın nezaket zemininde gerçekleşen görüşmesi Kürt sorununun çözülmesine dair toplumda bir beklenti oluşturdu mu, doğrusu ben tam emin değilim. Zira bu tür çıkışlarla toplumda oluşan umutları hep kanlı eylemler takip etmiştir.
Kardeş Öcalan da Sabah Gazetesi'ne aynı minvalde konuştu ve; "İnsanların ölmesinden ıstırap çekiyoruz. Bunu kim önlerse bölgede en güzel işi yapar. Sayın Başbakan isterse meseleyi çözebilir, gerçek budur. Kim bu ölümleri bitirirse sonsuza kadar anılacaktır." dedi.
Şurası bir gerçek: Türkiye bütün halklarıyla bu savaştan yoruldu. Devlet de yoruldu, PKK de yoruldu. Çok yıpratıcı, uzun soluklu, toplum psikilojisini çökerten, maddi ve manevi bedeli inanılmaz ağır olan anlamsız kirli bir savaş bu neticede. Ne Kürtlerin ne de Türklerin lehine. Buna rağmen nasıl oluyor da bu savaş hâlâ devam edebiliyor?
Kürt halkının istekleri AK Parti iktidarı döneminde önemli ölçüde karşılanmış durumda. Eğer terör biterse bu hakların kalan kısmının da sağlanacağını düşünüyorum. İnkârcı ulus devlet zihniyeti toplumda ve devlet düzeyinde çatladı çünkü.
Lakin Kürt sorunu çok derin bir sorundur, Kürtleri ve Türkleri aşan boyutları görmezden gelinemez. Bu sorunun bitmesine bölgesel ve küresel güç merkezleri izin vermezler. Bedel ödemeksizin Türkiye'nin önünü kestikleri güçlü bir araç zira.
Neden izin vermezler sorusuna şöyle cevap vereyim:
Başbakan'ın bütün dünyaya deklare ettiği 2023 vizyonu'na odaklanmak lazım. Son seçim öncesi AK Parti'nin Çanakkale'deki milletvekili adaylarının tanıtım törenine katılan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun, bu vizyonu beyan sadedinde orada yaptığı konuşmasına bakın; "12 yıl sonra cihan devletiyiz!" sözünü hatırlayın. Sayın Davutoğlu konuşmasında Birinci Dünya Savaşı yıllarını değerlendirdikten sonra; "O yıllar, bir imparatorluğun yıkıldığı, imparatorluğun son neslinin, imparatorluğun her bir neslinin her bir coğrafyasında ayakta kalma mücadelesi verdiği, 4 yıllık hayat mücadelesi verdiği yıllardır. 2014 Dünya Savaşı'nın 100. yıl dönümü. İstiyoruz ki, Birinci Dünya Savaşı'nda bizden kopan, kopartılan her bir toprak, her bir kardeş topluluk, tekrar yüreğiyle, inancıyla gelecek vizyonuyla bizimle bütünleşsin. İstiyoruz ki, o kardeşlerimizle engeller, sınırlar kalksın, dostluk köprüleri oluşsun."
Kendine özgüveni gelen Türkiye'nin dosta düşmana deklare ettiği 2023 vizyonu bu temeller üzerine atılıyordu. Bölgesel ve küresel birçok güç merkezlerini ürküten ve savaş nedeni sayacakları bir niyet beyanıydı bu.
Bu niyete sahip Türkiye'yi bir bedel ödemeksizin vekâleten kullandıkları savaş araçlarıyla durdurmaya çalışıyorlar.
Peki Türkiye buna rağmen bu sorunu çözebilir mi?
Türkiye bu sorunu bütün halklarının sâbit duruşuyla çözebilir ancak. Kürt ve Türk halkları, meseleye katkıda bulunabilecek siyasiler, kanaat önderleri sorunun çözümü için gerekli bedeli ödemeye hazır olduklarını gösterebilirse, küresel ve bölgesel güçlerin güdümündeki derin devlet ve derin PKK güçlerini yalnız bırakmayı becerebilirse, bu sorun o zaman çözülebilir.
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT