1. YAZARLAR

  2. M. HASİP YOKUŞ

  3. Kürt sorununda üç boyut: silah, siyaset, sosyoloji
M. HASİP YOKUŞ

M. HASİP YOKUŞ

Yazarın Tüm Yazıları >

Kürt sorununda üç boyut: silah, siyaset, sosyoloji

24 Ekim 2024 Perşembe 16:59A+A-

Üzerinde konuşulmadık söz, denenmedik yöntem kalmayan ve 40 yılı aşkın geçmişiyle adeta hayatımızın olağan bir parçasına dönüşen PKK silahlı mücadelesinin; Türk Milliyetçiliği temelinde siyaset yapan bir partinin Genel Başkanı tarafından hapisteki liderine doğrudan seslenilerek: “Gelsin DEM Parti grup toplantısında konuşsun, terörün bittiğini, örgütün lağvedildiğini ilan etsin” şeklindeki çağrısı, büyük yankı uyandırdı.

2005 yılından itibaren Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi, Demokratik Açılım, Kürt Açılımı ve Çözüm Süreci gibi tanımlamalarla yürütülen çaba ve teşebbüslerden gerekli dersleri çıkaran devlet aklı, bu kez süreci büyük bir dikkat ve özenle yürütüyor. İlk işaret fişeği için Devlet Bahçeli gibi bir figürün tercih edilmiş olmasını da sözünü ettiğim bu dikkat ve özenin bir yansıması şeklinde okumak gerekiyor.

Bölgedeki gelişmeleri ve Kürt siyasetini dikkatle takip edenler, gelinen nokta itibariyle PKK’nin silah bırakmasını gerektiren koşulların, 2013 yılındaki koşullardan çok daha elverişli olduğunu değerlendirmektedir.

Birincisi, dağda gerilla savaşı yürütmek, PKK açsından artık sürdürülemez bir vaziyet aldı. Dağa gidişlerin bittiği, ülke içerisinde eylem yapma kapasitesinin büyük oranda tırpanlandığı, ayrıca, Türkiye’nin 2018 Mart ayından beri inşa ettiği kalekollar ve istihdam ettiği ihalar/sihalar, daha evvelki sınır ötesi operasyonlardan farklı olarak, PKK’nin eğitim ve lojistik amaçlarla kullandığı Zap ve Hakurk bölgesi başta olmak üzere Irak Kürdistanı sahasındaki manevra kabiliyetini oldukça sınırladı. Öyle ki, sadece Duhok kırsalında değil, Süleymaniye-Kerkük arasındaki yolda seyahat eden örgüt aracı sihaların hedefi olabiliyor, Süleymaniye merkezinde bir örgüt yöneticisi silahlı saldırıya uğrayabiliyor.

İkincisi, Bölgesel Kürt Yönetiminin PKK’nin bölgedeki varlığına itiraz eden tavrına ilaveten Merkezi Irak Hükümetinin de bölgedeki gayrı meşru varlığına yönelik tavır alması ve bu çerçevede yasal düzenlemeler yapması sebebiyle örgüt iyice köşeye sıkıştı. Süleymaniye bölgesini kontrol eden Bafel Talabani’nin örgüte yönelik sempatisi bilinen bir husustur. PKK ve türevlerinin alenen, PYD komutanı Mazlum Abdi’nin de tüm hassas dengeleri ve diplomatik teamülleri hiçe sayarak Bafel’in partisi YNK’ye açıktan destek çağrısı yaptığı Kürdistan parlamento seçimlerinden hezimetle çıkması, bölgenin bir müddet daha KDP/Barzani tarafından yönetileceğini gösteriyor. Dolayısıyla, Irak ve Kürdistan sahasında gücü iyice zayıflayan Bafel’in gölgesi, örgütün güven içerisinde varlığını devam ettirmesine kafi gelmez.

Üçüncüsü, PYD’nin Suriye’de elde ettiği kazanımları koruyabilmesine, DEM partinin de Türkiye’de rahatça siyaset yapmasına PKK gölgesinin düşmesi sözünü ettiğim bu kazanımları zora sokuyor. İşin başında bu yapıları denetlemek ve kendi kontrolünde tutabilmek için adamlarını bu yapıların içerisine serpiştirerek denetleyen örgüt, bu saatten sonra bu kazanımları korumanın kendi varlığını korumaktan daha anlamlı ve değerli hale geldiğinin farkında. Diğer bir ifadeyle ortaya çıkan yeni durum ve imkânlar sebebiyle PKK’nin astarı yüzünden pahalı hale gelmiş. PKK’nin varlığı PYD yöneticileri başta olmak üzere bu oluşuma hayatiyet kazandırmak isteyen küresel güçleri de rahatsız etmektedir. Çünkü uluslararası arenada terörist vasfı tescillenmiş, sicili kirli bir PKK isminin güçlendirilmek istenen bu yapıyla birlikte anılması her şeyden önce bir meşruiyet sorunu ortaya çıkarıyor.

Dördüncüsü, Başı her sıkıştığında İran’ın iç taraflarına doğru çekilerek himaye imkânı bulan örgüt, özellikle Kasım Süleymani/İran ve Esed’in danışıklı olarak PKK’ye devrettikleri Suriye’nin kuzeyi ve doğusunda Rojava olarak isimlendirilen teritoryal alanda fırsatını bulduğu ilk anda İran ve Esed’i atlayarak ABD ile iş tutmaya başlaması, Kandil’in İran’a açılan yollarını büyük oranda tıkadı. ABD ile iş tutma, sadece İran’la değil, Irak içerisindeki Haşd-i Şabi gibi İran güdümünde hareket eden paramiliter güçlerle de ilişkilerini zora soktu.

Ortadoğu gibi zor bir coğrafyada, ortaya çıkan yeni durumları kendi lehine çevirerek kazanımlarını arttırmayı başaran PKK gibi dirençli bir örgütün tasfiyesinin sancılı olacağını teslim etmek gerekiyor. Ayrıca, mücadele süreci boyunca bölgesel ve küresel bazı aktörlerle “çıkar ortaklığı” temelinde geliştirdiği bazı karanlık ilişkiler sebebiyle, süreç içerisinde bu söz konusu aktörler tarafından kullanışlı bir aparat işlevi görmeye başladı. Bu kirli savaştan nemalanan ve Kandil’deki kimi savaş baronlarının da parçası oldukları bu çetrefilli ilişkiler ağı ayrıca bu sürecin selametini zora sokmaktadır.

Tüm bu zorluklara rağmen yukarıda özetleyerek anlatmaya çalıştığım gerekçelerle örgütün kendisinin de ‘onurlu’ bir çıkış yolu aradığını düşünüyorum. ‘Önderlik/Öcalan’ın çağrısı kendileri açısından aynı zamanda bu sıkışıklıktan kurtulmanın imkânını oluşturuyor.

Burada iki farklı ama iç içe geçen sorundan söz etmek mümkün; birincisi, PKK’nin silah bırakması, diğeri, siyasal ve sosyolojik boyutuyla uluslararası bir mahiyete bürünen Kürt sorunu.

Mamafih bir sorunu dondurucuya koymakla donmuyor, daha farklı çehrelere bürünerek yeniden karşımıza çıkıyor. Silahlı boyutunu aşmak nispeten kolay, dahası, bunun arifesinde olduğumuzu düşünüyorum. Lakin, siyasi ve sosyolojik boyutuna hal çaresi bulmak için daha hassas ve karmaşık süreçlerle karşı karşıya olduğumuz ortada.

Dondurucunun kapağı yeniden açıldığına göre sorunu siyasi/sosyolojik tüm boyutlarıyla konuşmak gerekiyor.

YAZIYA YORUM KAT

3 Yorum