Kürt sorunu ve Kılıçdaroğlu
Kılıçdaroğlu halkçı...
Baykal değil...
Deniz Baykal ile onun yerine geçmeye hazırlanan Kılıçdaroğlu arasında sıralanan farklar arasında sanırım bir tek bu “halkçı” vurgusu akılda kaldı.
Doğruluk payı var elbet. Hatta daha fazlası.
Baykal’ın varlığı, çoğu insanda uzaklık hissi/yabancılık duygusu uyandırmıştır. Sanki bir tablodan ruh kazanarak çıkmış, hayatımıza karışmış, değişmeyen yüzüyle öncesi ve sonrası olmayan soğuk kalpli bir roman kahramanı gibi...
Desteğini almaya soyunduğu insanlar ve yakın çalışma arkadaşları, bu lidere sadece saygı mesafesinde sokulabildiler. O mesafeden gerçekliğinden bir türlü emin olamadıkları için de onu iktidara taşıyacak yakınlıktan mahrum bıraktılar.
Baykal’ın siyasi hayatı boyunca koruduğu “uzaklık” bir kaset sayesinde ortadan kalkınca büyü de bozuldu. Kalabalık gözler, yakına sokulup izledikleri liderlerinin gerçekliğinden artık şüphe etmediler. Gizlediği yüzü ortaya çıkan liderin siyasi varlığı da böylece sona erdi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Selvi’nin Baykal’ı evinde ziyaret edip çıktıktan sonra yaptığı “kaderine kırgın” değerlendirmesi, ikinci defa Baykal’ın da herkes gibi kırılıp incinebilen bir varlık olduğunu gözler önüne serdi. Böylesi daha iyi. Hayata geri döndüğünü, herkes gibi kırılıp incinebildiğini öğrendik.
Tekrar başa dönersek; iki siyasetçi arasındaki farkın bir “imaj”dan ibaret olması işte bu yüzden küçümsenemez. Kılıçdaroğlu’yu CHP’nin başına geçirmek için deli gibi çalışan medya grubunun keşfettiği işte bu küçük fark, elmas gibi işlenerek seçimlerde büyük bir iktidar gücüne dönüştürülecek.
Çünkü görünen o ki, elde başka bir “fark” yok. Kurultayda genel başkanlık koltuğuna oturduğu takdirde, Kılıçdaroğlu’dan da Ecevit’in bir “Karaoğlan” kopyası çıkarılacak. Makyaj değişiklikler bile yeni CHP için büyük oy demek. Kılıçdaroğlu’dan radikal değişiklikler beklenmiyor. Vitrin yenilenecek ama yönetim kalacak. Değişen sadece Baykal olacak. Son açıklamalara bakıldığında Kılıçdaroğlu, en temel konularda, yani Ergenekon soruşturmasında Baykal’ın üstlendiği avukatlığı bırakmayacak. En fazla soruşturmanın insani yönlerini öne çıkararak avukatlık tutumunu daha yumuşak sürdürecek. Anayasa Değişiklik Kanunu’yla ilgili olarak da Baykal’ın çıkmayı düşündüğü referandum turuna Kılıçdaroğlu çıkmak zorunda kalacak. HSYK ve Anayasa Mahkemesi’nin yapısındaki değişikliklere karşı çıkmak, Kılıçdaroğlu’yu Baykal’ın çizgisine sürükleyecek, statükocu güçlerin denetimine sokacak.
Kılıçdaroğlu “farkı”nı bence Türkiye’nin en önemli sorununda, Kürt meselesinde ortaya çıkaracak. CHP Genel Başkanlığı’na adaylığını ilan eder etmez televizyonlarda Kürt meselesiyle ilgili yaptığı açıklamaları referans almaya kalkarsak, Baykal’dan daha kötü bir pozisyona hapsolacağını kesin olarak söyleyebiliriz. Çünkü, Kılıçdaroğlu’nun Kürt meselesinden anladığını bu ülke yıllardır Ecevit’ten dinledi: Kürtler işsiz olduğu için dağa çıkıyor. İşi-gücü olan biri niye isyan etsin ki... Bu açıklamaları Kılıçdaroğlu’nun daha genel başkan olmadan, gazetecilerin sorularına nezaket kabilinden verilen yanıtlar olarak sayarsak, elbette önemli değil. Bu konuya daha ciddi eğilebilecek bir şansa sahip. Kürt meselesi sadece AKP’nin üstesinden gelebileceği basit bir sorun değil. Karışık ve muhalefetin katkısı gerekiyor. Kılıçdaroğlu, CHP’yi bölgede silahların susmasını sağlayacak bir çizgiye çekebilirse, siyasi tarihe de adını altın harflerle yazdırabilir. Kılıçdaroğlu’nun başarı çıtası, Kürt sorununda silahları susturacak siyasi projeyi geliştirmekten veya desteklemekten geçiyor.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT