Kürt Siyasetçi Rojava'da Ne Yaşandığını Anlattı
Rojava bölgesinin eski siyasetçilerinden Mustafayé Hesené Beké, Rojava'da ne yaşandığını, Nusra ve PYD arasındaki sorunu anlattı.
Mustafayé Hesené Beké ile Rojava'yı konuştuk. Oldukça çarpıcı bilgiler veren Mustafayé Hesené Beké, bir halkın hangi hakları varsa Kürtlerin de o haklara sahip olmasını istediklerini söyledi. İşte röportajın tamamı..
Öncelikle Suriye Kürdistan'ı hakkında bize bilgi verir misiniz?
Eskiden Rojava Kürdistan'ı diye bir tabir yoktu, ama şu an dört parçaya ayrılmış. Eskiden Kürtlerin hepsi Osmanlı'ya tabi idi. Kürdistan'da Bedirhan Emirliği, Erdalan Emirliği, Beraz Emirliği, İbrahim Paşayê Millî Emirliği, Loran Emirliği gibi emirlikler vardı. Osmanlı'da bir nebze otonomi bir yapı vardı. Bu emirlikler savaş durumunda Osmanlı'ya hem yardım ederdi hem de asker verirlerdi. Bir zamanlar birçok Kürt Osmanlı'nın yönetiminde önemli görevlerde bulundu. Osmanlı'yı parçalamak isteyen batılı devletler 1916'da gizlice Syces Picot antlaşmasını imzaladılar. Bu devletler Osmanlı'ya yaşlı ihtiyar adam diyorlardı. Bu antlaşmaya göre Arap savaşları başladı. Şu anki Ürdün kralının dedesi Şerif Hüseyin ve diğerleri bir Arap devletini kurmak için anlaştılar. Fransa ve İngiltere antlaşma gereği bizim memleketimizi paylaştılar. Suriye Kürdistan'ı Fransa'nın payına düştü. Fransa'ya bağlı merkezi bir devlet kurdular. Fransızlar, 25 yıl Suriye'de kaldı. Irak Kürdistan'ına da Musul Eyaleti deniliyordu. Türkiye Kürdistan'ı da İngilizlere tabidi.
Fransa ile Türkiye Cumhuriyeti arasında savaş ve antlaşmalar yapıldı ve sonunda şu an mevcut sınır çekildi. Sınır çekilence bir kardeş öbür tarafta bir kardeş de bu tarafta kalınca büyük bir zulüm yaşandı. İşte o zaman Suriye topraklarında kalan Kürtlerin yaşadığı yere Rojava Kürdistan'ı ismi verildi.
İttifak devletlerinin Lozan'dan önce yapmış oldukları bir antlaşmaya göre Osmanlı'ya tabi her milletin kendi kendini yönetme hakkına sahip olduğunu söylediler. Kemal Atatürk ittifak devletlerine çok sözler verdi. Siyasetçi bir adamdı ama ırkçı biriydi. Kendi ırkı için çalışıyordu, diğer milletlerin hakkını göz ardı ediyordu. Batılı devletler Lozan atlaşmasında önceleri verdikleri sözleri tutmayarak Kürtleri dört parçaya ayırdılar. Dünya devletleri kendi menfaatlerinden başka bir şey istemezler. O zamanlar dünyanın en güçlü ülkeleri Fransa ve İngiltere idi. Hatta İngiltere için "üstünde güneş batmayan ülke" deniliyordu. Verdikleri sözü tutmayıp Kürdistan'ı kurmayarak Türkleri razı ettikleri gibi Kürtleri de parçalayarak Türkiye'yi sürekli bununla meşgul ettiler. Bizim şu an yaşadığımız yer Urfa'ya aitti. Halkımızın şehri Urfa idi ve tapularımız Urfa'ya aitti. Telabyad Akçakale'ye, Serekaniye Viranşehir'e bağlı idi. Amude ile Telbêsiyê Mardin'e bağlı idi. Qamışlo ve Hasekê de Nusaybin'e bağlıydı. Dêrik de Cizre'ye bağlı idi. Ayrılan bu bölgeler Fransa'ya bırakılırken devlet olmadığı için herkes kendi kendini savunmak zorunda kaldı. O zaman çok büyük zorluklar çektik. Osmanlıya tabidik ama hep beraberdik. Şimdi ise bizi dörde bölüp başkalarına tabii ve darmadağın ettiler.
PYD ne zaman Rojava'ya geldi?
Eskiden PYD yoktu, PKK vardı.1979'da Türkiye'de birçok sol parti vardı. Bazı iddialara göre; MİT'in Kürtlerin haklarını demokratik yollarla arayan Kürt örgütlerinin önünü kesmek için silahlı mücadeleyi benimseyen PKK'yi kurduğu söyleniyor. Bunlar 'biz Kürtlerin haklarını silahlı mücadeleyle alacağız' diyerek diğer Kürt örgütlerinin önünü kestiler. DDKD, KUK, Rızgari, Ala Rızgari, Stérka Sor, Partiya Demokratiya Kürdistan vardı. PKK'liler halkın arasında 'bu partiler siyasi mücadeleyle sizin haklarınızı alamazlar' diyerek propaganda yaptılar ve yavaş yavaş önlerini kestiler. Ve dediler ki 'bizimle olan yoldaşımızdır, olmayan da haindir. Hainlere de ölüm gereklidir.' Bizim gibi Kürt partileri ise silahlı mücadeleyi Kürtleri Kürtlere kırdırmak olarak gördükleri için kabul etmediler.
PKK kendisi gibi düşünmeyen Kürt örgütlerine baskı kurmaya başladı. Baskılara dayanamayan bu insanların kimisi Avrupa'ya kimisi de şehirlerin varoşlarına göç etti. PYD Suriye Kürdistan'ında 25 yıl önce kuruldu. Fakat dikkatinizi çekeyim PYD'nin isminde Kürdistan kelimesi yoktur.
Irak'ta PÇDK, İran'da PJAK, Türkiye'de ise BDP, Suriye'de ise PYD kuruldu. Bakın BDP ile PYD isimlerinde Kürdistan olmamasının sebebi iki devletin politikasının ürünüdür. Burada demogaji var, bunlar hem kendi halklarını hem de karşı halkları razı etmek için böyle bir politika yürütüyorlar. Yani kendi halklarına Kürt devletinden bahsediyorlar, karşı halklara ise sadece bazı hakları istediklerini barış ve demokrasi istediklerini söylüyorlar. BDP, PYD, PÇDK, PJAK örgütlerinin hepsi PKK'nin uydusudurlar. Hepsinin mekânları farklı da olsa PKK'nin politikasını uyguluyorlar. Bunların hepsinin uygulamalarının emirleri Kandilden geliyor. Kandilden gelen emirlere sorgusuz sualsiz itaat ediyorlar. Şu an PYD'nin Rojava'da yaptıkları Salih Müslim'in siyaseti değildir. Bunlara PKK'den emir geliyor, bunlar da bu emirleri uyguluyorlar.
Suriye'de savaş başladığında Rojava'da neler oldu?
Suriye'deki ilk olaylar silahsız, barışçıl gösterilerle başladı. Halk bu yürüyüşlere destek veriyordu. Dera'daki olaylar başladığında halk duvarlara bu rejim yıkılsın (Baas Rejimi) yazılarını yazdılar. Ondan sonra biz de Qamışlo'da, Haseki'de, Amude'de, Telbesiye'de, Afrin'de barışçıl gösteriler yapmaya başladık. Halk ve diğer partiler haftada bir kez barışçıl gösterilerle protestolara devam ettik. PYD ise bu gösterilere karşı çıkarak rejim yıkılsın söylemini terk etmemizi istedi. Bizlerin 2012 yılına kadar gösterilerimiz artmaya başlayınca binlerce kişi bize destek vermeye başladı. PYD bu siyasetimizi kabul etmiyordu. Esed rejimi Kobani ve Afrin'i PYD'ye verdi. PYD halka bu yerleri kurtardığını anlatıyordu. Hâlbuki rejim bu yerleri kendi isteğiyle onlara teslim etti. Bunu bilmeyen halktan bazıları ise PYD'yi kurtarıcı olarak gördü. Yönetim onlara geçince barışçıl gösterilerde halkın üzerine ateş açtılar. Birçok arkadaşımız onlar tarafından öldürüldü. Esed rejimi yürüyüş yaptığımızda üstümüzden ateş açarken PYD askerleri ise halkın üzerine ateş açıyordu.
Afrin'de yaptığımız yürüyüşte PYD kendi adamlarını kullanarak halkın içinde Türk bayrağı açtırdı. Böylece halkı bizden uzaklaştırmaya çalıştılar. Bu bayraklar açılınca bunun fotoğrafını çekip gazetelerinde, televizyonlarında, radyolarında yalan propaganda yaptılar. Halk, daha önceleri yaşamış oldukları sorunlardan dolayı ırkçı Türkleri, Kenan Evren'i ve Atatürk'ü sevmiyor. Çünkü bunlar Kürt halkına zulmetmişler. Bu kara propaganda ile halkı bizden alıp taraflarına çekmek, bizleri hain ilan edip öldürülmemizi sağlamak istediler. Esed rejimi yavaş yavaş Kürt şehirlerini teslim etmeye başladı. Şu anda Azadi Partisi, Yekiti Partisi gibi partiler eğer PYD'ye boyun eğmedikleri için PYD onları halkın önünde karalayarak onları hain ilan ediyor. PYD kendisiyle beraber hareket etmeyenlere hain, casus damgası vuruyor. Yani eskiden Kürtlere Baasçılar tek başına hükmediyorlardı bugün ise PYD tek başına hükmediyor. PYD'nin siyaseti Baas rejimi gibi totaliter bir siyasettir.
PYD ile El-Nusra arasındaki savaşın sebebi nedir?
PYD Kandil'in kontrolündeki bir harekettir. Nusra ise EL Kaide'ye yakın bir harekettir. Suriye'deki savaş başlamadan önce PYD ile Nusra Esed rejiminin dostlarıydı. Rejimin sofrasında beraber oturuyorlardı. PYD'nin savaşının amacı Nusra ile savaşarak diğer muhalif Kürt partilerinin önünü keserek Rojava'ya tek başına hâkim olmak ve kurulacak yeni Suriye'de Kürtleri tek başına temsil etmeye çalışmak. Tarih yine tekerrür ediyor. Nasıl PKK bir zamanlar Türkiye'deki Kürt örgütleri zorla sindirdi ise bugün de Rojava'da PYD aynı siyaseti yapıyor. Hâlbuki olması gereken herkesin fikrini serbestçe söylediği bir ortam gerekiyor.
Rojava'daki 16 tane parti Hewler Konferansına gidip bir antlaşma yaptılar. PYD ise bu antlaşmaya katılmadı. Kendileri şimdi bahane buluyorlar; diyorlar ki 'siz bizden habersiz bu antlaşmayı yaptınız.' Halk da onlara 'siz antlaşmaya katılmadığınız için de sizi kabul etmiyoruz' diyor. Yani PYD'nin siyaseti boşa çıkınca baskı kurma yoluna başvurdu.
Türkiye'deki birçok yayın organlarında Nusra'nın Camilerden 'Kürtlerin kadınları, çocukları, malları ve canları bize helaldir' dediği söyleniyor. Bu doğru mu?
Nusra hiçbir zaman 'Kürtlerin kadınları ve çocukları bize helaldir' demedi. Biz böyle bir şey duymadık. Bizim Kobani'de bazıları evlerini terk ederek başka yerlere göç ettiler. Bu terk edilen evlere hırsızlar girip talan ettiler. Bu demek değildir ki Nusra bunu yapmış. Nihayetinde Kürtlerin içinde hırsızlık yapanlar olabileceği gibi Arapların da içinde hırsızlık yapanlar olabilir. Böyle bir propaganda yapmak doğru bir siyaset değil. Bunların amacı halkın gözüne toprak serpip onların kadın ve çocuklarını korkutmak... Bu propagandanın sebebi de Kürt halkının namusuna düşkün olmasıdır. Hatta Irak Kürdistan'ında bir heyet inceleme için Rojava 'ya gelmeye çalışırken Qamışlo civarında PYD tarafından geri çevrildi. Bunun sebebi neydi, eğer bu heyet Rojava'ya girseydi gerçekler ortaya çıkacaktı. İşte bunun için heyet geri çevrildi. Belki Nusra'nın içinde birkaç fert böyle düşünüyor olabilir ama üst düzey yöneticilerinden böyle bir şey duymadık. Ben Nusra'nın hamisi değilim ama Nusra Kürtlerin kanını ve kadınlarını kendine helal etmedi. Biz onlardan herhangi bir zarar görmedik ama insan evini terk ederse Kürt hırsız da gelebilir, Arap hırsız da gelebilir. Yani Kürt ve Arapları karşı karşıya getirmenin tek amacı diğer Kürt partilerin önünü kesmek ve tek başına Kürtleri temsil etmek...
Rojava'daki halk Nusra'ya ve PYD'ye nasıl bakıyor?
Rojava'daki Kürtlerin yüzde 98'i Sünni Müslüman'dır. Afrin civarında iki Alevi köyü var. 20-30 köye yakın da Êzidiler var. Rojava'daki Müslüman halk diğer unsurlara hoşgörülü bakan, ırkçı olmayan insanlardır. Bizim halkımızın çoğu Nusra'yı tanımıyor. PYD Nusra'yı cinmiş gibi göstererek halkı korkutmaya çalışıyor. 'Bunlar insanları kesiyorlar, Bismillah deyip kadınları kendilerine nikâhlıyorlar' propagandalarıyla Nusra'yı kapkaranlık, zararlı bir cin ve peri gibi gösteriyorlar. Halkımız mutedil İslam'ı seviyor. Türkiye'deki Müslümanlar gibi... Yani Kürt halkı Nusra'yı tanımıyor onun için de Nusra'dan korkuyor. Çünkü PYD Nusra'yı bu şekilde halkın kafasına koymuş.
PYD'nin arkasındaki halk üç sınıftır. PYD, 'sizin sahibiniz biziz. Biz olmazsak kadınlarınız, mallarınız Nusra'nın eline geçer. Biz sizi koruyoruz' dedikleri için bazıları asıl meseleyi bilmediklerinden dolayı Kürtlük için PYD'nin yanındalar, bazıları korkularından dolayı, bazıları da menfaatlerinden dolayı... Bugün menfaatleri için PYD'nin etrafında toplananlar daha düne kadar Esed rejiminin ajanlarıydı. Bugün de onların adamı olmuşlar. PYD dışındaki partiler barış yoluyla bir siyasi mücadele veriyorlar. Sadece PYD silahlı güç olarak mücadele ediyor.
PYD'ye karşı Nusra'nın yanında savaşan Kürt grupları var mı?
Şimdi öncelikle şunu iyi bilin. Diyorlar ki birileri Kürt halkına saldırıyor. Bu doğru değil. Ceyşül Hür, Liva Tevhid, Liva Feth, Ehraru Suriyyin, Kürt partilerinden Azadi, Selahaddin ve Yusuful Azma PYD'ye karşı savaşıyor. Bunlardan üç grup Kürt'tür. Bunların Kürtlere savaş açtığı söyleniyor. Kürtler niye Kürtlere saldırsın? Böyle bir şey yok. Ama PYD kendisine yapılan saldırıları Kürtlere yapılmış gibi gösteriyor. Bu söylenti doğru değil, o yüzden inceleme heyetini geri çevirdiler.
Rojava'daki Kürtler ne istiyor?
Kürtler diğer kavimlerle beraber Suriye devleti içerisinde tüm haklarını alarak şu an Türkiye'deki belediyeler gibi yaşamak istiyorlar. PYD ise Rojava'yı Suriye'den ayırmak istiyor. Biz bunu şu an için mümkün olduğunu sanmıyoruz. Çünkü Arap Kürt herkes iç içe geçmiş kimse bunu kabul etmez. Siz şimdi elinize kalemi alıp Birecik'i ikiye ayırabilir misiniz? Kimse bunu kabul etmez. Bir zamanlar Esed rejimi reform adı altında Kürt bölgelerine Arap kabileleri getirip yerleştirdi. Bu ırkçı bir uygulamadır. 300 bine yakın Kürt de kimliksiz bırakıldı. Gerçi şu an kimliklerimiz verildi ama biz bunu yeterli görmüyoruz. Kürtlerin tüm haklarının verilmesini ayrıca hem Arap hem de Kürt halkının şimdiye kadar uğradığı tüm zararların karşılanmasını istiyoruz. Yani bir halkın hangi hakları varsa Kürtlerin de o haklara sahip olmasını istiyoruz. Suriye Kürtleri ne istiyor; birincisi demokratik ve adaletli bir Suriye devleti istiyorlar. Kürtlerin tüm haklarının verilmesini, zararlarının karşılanmasını ve Suriye sınırları içerisinde kendini yönetmeye istiyor.
Mesut Barzani sınır kapılarını neden kapattı? Barzani ile PKK arasında bir sorun var mı?
Barzani'nin sınır kapılarını kapatmasının sebebi PYD'nin sınırda hem insan hem de eşya kaçakçılığı yapmasıydı. İşte bunun için PYD Barzani'ye saldırıyor. PYD, Kürtlere dışarıdan yardım gönderilsin diyorlar. Dışarıdan gelen yardımların yüzde 75'ini çarşı pazarda satıyorlardı. Kalan yüzde 25'i de sadece kendi arkadaşlarına dağıtıyorlardı. İşte bunun için perişan olan halk Avrupa, Türkiye ve Kuzey Irak'a göç etmek zorunda kalıyor. PYD kimsenin göç etmesini istemiyor. Göç edenleri hain olarak ilan ediyor. Göç edenlerin çoğu PYD'nin kendisinden başka kimseyi kabul etmemesi siyasetinden dolayıdır.
Barzani siyaseti nerede bir Kürt varsa onlara sahip çıkar. Barzani Kürtlerin kendi haklarına kavuşması için çalışır. Barzani Hewler'deki konferansta yaptığı antlaşmada Rojava'nın yönetiminin yarısını diğer Kürt partilere yarısını da PYD'ye vererek 'Hep beraber halkınızın menfaati için çalışın' dedi. Ama PYD bu antlaşmayı kabul etmedi. Barzani Hizbullah, BDP, PKK'nin çatışmasını istemiyor. Kürtlerin hep beraber aynı topraklarda beraber yaşamasını istiyor. PKK'nin siyaseti ise 'bizden başka kimse yok, bizimle beraber olmayan haindir' siyasetidir. Amude'de PYD tarafından öldürülen birçok kişi bizim akrabamızdır. Bu Suriye rejimi eninde sonunda gidecek, PYD ise mecliste kendine yer bulmak için diğer Kürt partileri sindirerek tek başına Rojava'daki Kürtlere hâkim olmak istiyor. Ve Ben bunu Kürtlere ihanet olarak görüyorum.
(İlke haber ajansı)
HABERE YORUM KAT