1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Kürt Memet Gezi Parkı Nöbetine Gitmiyor!
Kürt Memet Gezi Parkı Nöbetine Gitmiyor!

Kürt Memet Gezi Parkı Nöbetine Gitmiyor!

“Atıl Kurt” replikleri gibi “Atıl Kürt” replikleri de miadını doldurmuştur.

13 Haziran 2013 Perşembe 14:57A+A-

HAKSÖZ-HABER

Liberal aydınların analiz ve söylem biçimine hâkim olan militer terminoloji ve vesayetçi şantajın Taksim’de dehşet verici bir yüze dönüştüğüne dikkat çeken Kenan Alpay, özellikle Cengiz Çandar’ın yazılarına dikkat çekiyor. Çandar’ın Taksim’den “Tahrir” çıkarma çabasının beyhude olduğuna işaret eden Alpay, Kürt Ulusal Hareketinin olayların merkezine aktif bir şekilde çekme gayretlerinin de boşa çıktığını ifade ediyor. “Kürtlere güvenip Hükümetle hesaplaşmak üzere Taksim’de gerdeğe girmeye kalkanların başkalarından iktidar devşirmeye girişmeleri kurnazca fakat ahlaksızca bir siyasettir.” diyen Alpay’a göre herkesin kullanılabilir olduğunu, hemen herkesin kendini kullandırmak üzere bekleştiğini zanneden iktidar sınıflarının ulusalcı-liberal ve sosyalist ittifakı fena halde yanılıyor.

Kürt Memet Nöbete Gitmiyor!

Kenan Alpay / Haksöz-Haber

“Fırsatın kazası olmaz” diyerek kollar sıvandı. Haddini bildirmek üzere bir kez daha ama bu sefer çok daha geniş bir koalisyonla harekete geçip önce Taksim’i kuşatıp ardından da Hükümetin düşürülmesi hedeflendi.

Beklenenden daha iyiydi başlangıç. Çok hızlı ve yaygın bir şekilde önce kendileri sonra da muhatapları zafer sarhoşluğu havasının esiri oldular.

Yaşam tarzına müdahale edilen her kesimden kitlelerin bir öfke patlamasıyla Taksim’e doğru sivil ve demokratik değerlere sadakat aşkına akın ettiğine dair iddialı sözler söylendi. Taksim’den başlamak üzere bütün bir Türkiye’nin geleceğini değiştirip dönüştürecek yepyeni bir modelin hayata geçirilmesine ramak kaldığı iddia edildi ısrarla.

Laik-Batıcı yaşam tarzının kısıtlanmasını hazmedemeyen kitleler “despotik iktidarın buyurgan başbakanı”nı devirmek için tam tekmil sahaya indiler. Ama sahaya inerken kimlerden destek alarak ve umarak? Malum bir iktidarı devirmek üzere tüm zamanların güvencesi askeri cuntalar felç edildiği için yardımcı kuvvetlerin devreye sokulmasından başkaca çare gözükmüyordu ortada. 

Liberal-Sol’un Alavere-Dalaveresi

Argoda sıklıkla kullanılan “Alavere-dalavere, Kürt Memet yine nöbete!” sözü aslında Türkiye siyasetinin klasik refleksini işaretlemektedir. Kürtler hem siyasi kadroları hem de etkili toplumsal tabanları itibariyle Kemalist oligarşiyi ayakta tutmak veya tahkim etmek üzere her dönem “Şok Manga” olarak sahaya sürülmeye en uygun aday olarak görülüyor. Bu sadece Ergenekon-Balyoz cuntası açısından değil sol-sosyalist örgütler ve liberal çevreler açısından da böyle.

Taksim’deki tabloyu “Despot Erdoğan’a Karşı Omuz Omuza” şeklinde pazarlamak için polisin ilk gün kullanmış olduğu biber gazı yetti de arttı bile. Bu süreç biraz geriye doğru sardırıldığında kürtaj, alkol, dindar nesil gibi argümanlarla besleniyor biraz ileriye doğru sardırıldığındaysa farklı olanların boğulacağına ilişkin kehanetlerle besleniyordu.

Taksim’de çok belirgin bir biçimde Kemalist cuntacılar ve radikal sol-sosyalist örgütlerin ağırlığı kendini gösterse de meydan iç-dış kamuoyuna yansıtılırken sıkı bir süzgeçten geçiriliyordu haber ve resimler. Gözümüzün içine içine sokulan “doğal hayatı muhafazaya ahdetmiş gençler” manzarasının arkasında yer tutan Kemalist örgütlenme ve paralelindeki sol-sosyalist örgütlenme ve sermaye desteğini özenle saklama işini anlaşılan o ki ihale filan beklemeden liberal aydınlar üstlenmişti.

Cengiz Çandar başta olmak üzere liberal aydınların analiz ve söylem biçimine hâkim olan militer terminoloji ve vesayetçi şantaj Taksim’de dehşet verici bir yüze dönüşmüştür. Çandar’a kulak verecek olursak İstanbul halkı, kentli ve seküler yeni kuşak gençlerin öncülüğünde Tayyip Erdoğan’a “one minute” demişler. Taksim düşmüş ve Erdoğan’ın nutuk atarken kendisine egemen olan külhanbeyi havası söndürülmüştü. Karizmasını fena çizmişlerdi.

Frenlerin hepten patlamış olduğunun bir göstergesi olarak Tahrir 2011’den Tianamen 1989’a tecrübelerine eklemlenecek “İstanbul 2013” coşkusuna kadar vardırılmıştı Çandar’ın analizleri. Bütün bu coşkulu analizleri (ütopya mı demeliydim) Murat Belge’den Ali Bayramoğlu’na, O. Kemal Cengiz’den Şahin Alpay’a, Avi Shlaim’den “inançlı, dindar” Hidayet Şefkatli Tuksal’a referanslar vermeyi ihmal etmiyordu.

Bir Avi Shlaim’e gönderme yapıp “Erdoğan’ın eski, otoriter Arap diktatörlerinden hiçbir farkı kalmamıştır” diyor, bir H. Şefkatli Tuksal’a dönüp “Sürekli bağıran çağıran bir adama dönüştü” diyordu. Çandar’ın “yangına benzin dökme ısrarındaki başbakan” tasviri giderek kabalaşıyor ve gerçeklerle ilişkisi zaten bir hayli kopmuş, ‘anlamama’yı sürdürüyor gibi vadilerde dolaştıktan sonra Erdoğan George Orwell’in “1984”ündeki “Büyük Birader”e terfi ettiriliyordu.

Böylelikle Başbakan Erdoğan Faşizan sinyaller vererek ‘barış süreci’nin önündeki en önemli tehdit makamına oturtuluyordu. Gerçekleri alt üst etmeyi hatta kendi yaşadıklarını inkar etmeyi göze alarak Çandar, inşa etmeye giriştiği Erdoğan imajını birinci derecede korku, zulüm ve felaketle eşitliyordu.

Çandar’ın faşist sinyaller bahsinde, Mersin ve Adana’da Başbakan Erdoğan’ı karşılamak üzere alanları dolduran insanları işaretlemeyi, Ankara ve İstanbul’da miting yapma kararı almayı örnek olarak sunması çok manidardır. Üstelik Taksim’e destek olmayıp farklı bir duruşu izhar eden meydanlardaki geniş ve coşkulu kitlelerin taleplerini hiç sıkılıp utanmadan “Barış Süreci’nin selameti bakımından hayra alamet değil” diyerek yaftalayabiliyordu.

Tam da bu arada Nilüfer Göle’nin görüşleriyle devreye giriyor ve sosyolojik çözümlemeler eşliğinde mitingler tertiplemesinin yanlışlığına işaret ediyordu. ...

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ...

 

HABERE YORUM KAT