Kürt aydınları ve PKK vesayeti
AKP ilçe başkanlığının 19 Şubat günü, Urfa'nın tamamına yakını Kürt olan Suruç kasabasında düzenlediği panelde bana yöneltilen sorulardan biri aynen şöyleydi: "Sizce PKK hareketi birilerinin macera ve çıkar araması nedeniyle mi, yoksa Kürtlerin uğradığı baskı ve zulüm sonucu mu ortaya çıktı?"
"PKK isyanının Kürtlerin uğradığı haksızlıklar ve baskılar, varlıklarının inkâr edilmesi sonucu ortaya çıktığına hiçbir kuşkum yok..." dediğim anda tamamen dolu salondaki bir öbek gençten büyük bir alkış yükseldi. Sözlerime şöyle devam ettim: "PKK'nın ortaya çıkmasının başka bir nedeni de, Soğuk Savaş yıllarında silahla hak aramayı, silahla çözümü meşru gören anlayışın yaygınlığıdır. Bugün durum çok farklı. Kürtlerin varlığını inkâr politikaları sona erdi, Kürt kimliğini tanımaya yönelik reformlar istenen hızla değilse de adım adım gerçekleşmeye başladı, sıra bunların ilerletilmesine geldi. Bugün demokratik, barışçı yoldan hak arama yolu açık. Silahlı mücadele, hakların alınmasının önüne bir engel olarak dikildiği için Kürtlerin giderek büyüyen çoğunluğu tarafından da meşru ve haklı görülmüyor. PKK silahları bırakmalı, yönetim de PKK'ya demokratik siyaset yolunu açmalıdır." Bu sözlerim PKK'ya sempati duydukları anlaşılan gençler tarafından hiç alkışlanmadı, ama salonun geri kalan büyük çoğunluğundan tasvip gördü.
Her zaman yazıp söylediğim gibi, Türkiye'nin Kürt sorunu, Kürt yurttaşların kimlik ve kültürlerinin ifadesi üzerindeki bütün yasakların kalkması ve aşırı merkeziyetçi devlet yapısından, (ayrıntıları tartışılabilecek) yerinden yönetim ağırlıklı bir yapıya geçişle çözülebilir. Demokrasinin korunması ve güçlendirilmesi, Türkiye'ye bu yolu açtı, açmaya devam edecek. Kürtlerin giderek artan bir çoğunluğunun da böyle düşündüğünün işaretlerini, artan sayıda Kürt aydınının ve Kürt çoğunluklu bölgedeki sivil toplum kuruluşlarının yaptıkları açıklamalarda görüyoruz. Gerek İmralı gerekse Kandil'deki PKK sözcüleri de, zaman zaman silahlı mücadele döneminin geride kaldığını söylüyorlar.
Ne var ki, Kürt sorununun bir ürünü olan PKK, sorunun çözümünden ziyade, Kürtlerin tek sözcüsü, onların vasisi olmayı amaç edinen, bunu da şiddet tehdidiyle destekleyen bir politika izlemekte. Türkiye, Kürtlerini vesayeti altında tutmaya çalışması nedeniyle PKK ile Kürt aydınlarının arasının giderek açıldığını görüyoruz. Bunun sadece en son belirtisi, sorunun çözümünde önemli rol oynayabilecek Kürt aydınlarına (örneğin Orhan Miroğlu, Şivan Perwer, Muhsin Kızılkaya, Mehmet Metiner'e) yönelik tehditler.
Abdullah Öcalan avukatlarına "şu haliyle CHP'yi AKP'nin daha ilerisinde gördüğünü" söyleyip vesayeti altındaki BDP'nin CHP ile seçim ittifakı yapmasının uygun olacağını ima etmiş. PKK'nın silahları Türkiye üzerine dönük durduğu sürece böyle bir ittifakın söz konusu olamayacağı, CHP'nin (eğer gerçekten öyle bir niyeti varsa) ancak BDP'den uzak durarak Kürt sorununun çözümüne katkıda bulunabileceği muhakkak. PKK'nın şiddet tehdidi devam ettiği sürece, Kürt aydınlarının BDP'den daha da uzaklaşacakları, Türkiye Kürtlerinin büyük kısmının daha da büyük oranda öteki partilere oy vereceği de muhakkak.
Giderek bağımsızlık kazanacağı umulan, ama ne yazık ki PKK vesayeti altından kurtulamayan BDP'nin de, Kürt sorununun çözümüne yönelik reformlara destek vermek yerine, Kürtlerin büyük bölümünün desteğini alan AKP ile oy yarışına girmeye öncelik verdiği görülüyor. Bu koşullarda Kürt sorununun çözümünün, sorunu Kürt çoğunluğunun talepleri doğrultusunda çözmekte her açıdan çıkarı olan AKP hükümetinin inisiyatif ve kararlılığına kaldığını söylemek yanlış olmaz. Eğer AKP hükümeti bu kararlılığı gösterecek ise, acil bir inisiyatif olarak, barışçı çözüm için ağırlığını koymaya hazır Şivan Perwer, Kemal Burkay ve Yaşar Kaya gibi Kürt aydınlarının yurda dönmelerini sağlamalı. Halkların yolunu eninde sonunda silahlar değil aydınları çizer.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT