Kürsü yargıçları referandumda ne der?
AK Parti Hükümeti'nin mini anayasa paketi nihayet açıklandı. Demokratikleşme adına küçük ama umut verici bir adım.
Sadece 12 Eylül'ün yargılanmasını yeterli gören CHP, diğer maddelere destek vermiyor. Bu durumu nasıl izah edeceklerini merak ediyorum. Genel Başkan Deniz Baykal'ın ilk tepki olarak verdiği, "AKP mutfağında hazırlanmış bir pakete destek vermeyiz." beyanatı ikna edici değil. Kimin mutfağında hazırlanırsa hazırlansın, memurlara toplu sözleşme hakkı veren düzenlemeye karşı çıkmanın siyasi faturası olacaktır. AK Parti, muhtevayı tartıştırmayı başardığında şekil ikinci planda kalacak ve CHP'nin işi zorlaşacak. Hakeza çocuk hakları, Yüksek Askerî Şûra'nın ilişik kesme kararlarının yargı denetimine açılması, bilgi edinme hakkı ve şahsi verilerin korunması gibi maddelere itirazın makul gerekçesi yok. Toplum, sonunda elde edeceği haklara bakacak. Ve hepimiz biliyoruz ki bu tür sıkışık haller ve hatta krizler olmadıktan sonra ne siyasiler, ne de bürokratik oligarşi adım atıyor. Bizim oralarda 'Bütünü kesme, kesiğe dokunma, ye karnını doyur' derler. Meclis yeni seçildiğinde 'Hoppala daha dün bir bugün iki, ne aceleniz var?' şeklinde fren konuyor. Zaman geçince de 'Yıpranmış Meclis nasıl anayasa yapar?' diye itiraz ediliyor. Deniz Bey, 'anayasa yapmak için darbe gerekir' anlamına gelecek şeyleri söylediğinde latife yapıyor sanmıştık; galiba gerçek düşünceleriymiş.
MHP'nin işi daha zor. Onlar, ne şekle ne muhtevaya karşı çıkabilir. Önümüzde DYP ve ANAP gibi iki siyasi mevta var. MHP, 22 Temmuz'dan sonra o mesajı doğru okuduğunu göstermiş ve cumhurbaşkanlığı seçimini CHP'nin dolduruşuna gelmeden çözüvermişti. MHP, meydanlarda CHP gibi, 'Anayasayı bu Meclis yapmamalıydı' görüşünü de savunamaz. İçerik tartışıldığında CHP'nin içine düşeceği açmazı da MHP fazlasıyla yaşayacak. Mesela Türkiye Kamu-Sen'le partinin tabanı çoğunlukla kesişiyor. Ayaklarına kadar gelmiş toplu sözleşme hakkını siyasi gerekçelerle kaybetmek hoşlarına gitmeyecektir. YAŞ mağdurlarını da buna ekleyebilirsiniz. Yüksek yargının sistem üzerindeki vesayetinden memnuniyet duyan MHP'lilerin fazla olmadığını biliyoruz. Kanunsuz ve hukuksuz başörtüsü yasağını dayatan Anayasa Mahkemesi'ni savunuyor pozisyonuna düşen bir MHP'ye ilk tepki kendi tabanından gelir.
Yüksek yargı da reddiyeci tavrıyla kendi tabanına ters düşüyor. Yaklaşık 12 bin yargıç ve savcı var. Referandum sandığını önce adliyelerin kapısına koysak, sayıları 400'ü bile bulmayan yüksek yargı mensupları dışında, 'evet'in tulum çıkaracağını tahmin ediyorum. Kaldı ki yüksek yargıçlar da epey fire verir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu için önerilen sisteme itiraz ediliyor. Hâlbuki 'temsilde adalet' düsturuna uygun bir formül ortaya konuyor. Bugüne kadar 5 asıl üyenin tamamı yüksek yargıdan seçiliyordu. Kürsü yargıcı veya birinci kademe mahkemeleri dediğimiz 11 bin hâkim ve savcı, kendileriyle ilgili hayati kararları veren idarî kurulda 'sıfır' temsil hakkına sahip. Buna mukabil sayıları birkaç yüzle sınırlı olan yüksek yargıçların temsil oranı yüzde yüz. Şairin "bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa" dediğinden daha adaletsiz bir paylaşım! İtirazların temel dayanağı 'yargı kuşatılıyor' şeklinde. Taslak bu şekilde geçerse yargıyı gerçek sahipleri, yani kürsü yargıçları kuşatacak. Seçimle gelen 19 üyeden 10'unu yerel mahkemelerde görev yapan hâkim ve savcılar seçecek. Bundan niye endişe duyuluyor, anlamıyorum. Ankara'daki yargıçların itirazlarını kendi camialarına bile anlatabileceklerini sanmıyorum. 'Sen beni seç, ben seni' kısır döngüsünün kırılması en çok adliyeye huzur getirecek.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT