Kürkçü Dükkânı ve İdlib’e Yönlendirilen Öfke
Soçi’deki liderler zirvesinden çok şen şakrak dostluk görüntüleri gelse de biz yine de riskli ve tehlikeli gelişmelere odaklanmak mecburiyetindeyiz. Diplomatik ilişkilerin tabiatı böyledir zaten. Rusya ve İran’ın Astana Zirvesi bağlamında yakaladığı fırsat Amerika ve Avrupa’nın türlü operasyonlarla yıpratmaya giriştiği Türkiye’yi Esed rejimiyle masaya oturtarak yüz binlerce ölüme, yıkılan şehirlere rağmen statükoyu perçinleyerek bölgedeki nüfuzlarını tartışılmaz kılmak.
Adana Mutabakatı gündemiyle Rusya en temelde Türkiye’yi Amerika’yla bir mutabakata vararak bölge politikası geliştirmesinin önünü almaya çalışıyor. İlaveten bir de PKK-PYD’yi tekrar yedekleyerek eskiden olduğu gibi Esed rejimiyle beraber çalışmaya mecbur kılıyor. Mahiyeti ve zamanı tartışmalı olsa da Amerika’nın çekileceği Fırat’ın doğusuna ilişkin ikili bir plan yürürlüğe sokuluyor anlaşılan. İlki PKK-PYD’yi Türkiye’nin hışmından korumak ve kollamak üzere Esed rejimiyle beraber çalışmaya razı edecek baskıları artırmak. Diğeriyse Türkiye’yi Fırat’ın doğusuna ve PKK-PYD hedeflerine yönelik birkaç taktik düzenlemeyle uzak tutarak İdlib’in geleceğine yönelik hesapların paydaşı yapmak. Bu bağlamda Amerika’nın son derece nobran ve rezillik düzeyinde seyreden tutarsız politikaları Türkiye’nin işini günden güne zorlaştırırken Rusya ve İran’ın hem Esed rejimini konsolide etme yönündeki siyasetlerini kolaylaştırıyor hem de PKK-PYD’yi tekrar kontrol altına alma yönündeki adımlarını daha bir hızlandırıyor.
Patronaj Yarışması Sürüyor
Rusya ve İran’ın Suriye komiseri Beşşar Esed’in cesareti epeyce yerine gelmiş olmalı ki bir taraftan PKK-PYD’ye artık açık bir biçimde rejimle ortak çalışma çağrısı yaparken eş zamanlı olarak da Türkiye’ye posta koymaya kalkışıyor. Sekiz yıllık zaman zarfında hemen hiç karşı karşıya kalmadıkları ve fakat birçok zaman eşgüdümlü hareket ettiği PKK-PYD’ye Esed şöyle sesleniyor mesela: “Amerikalılar sizi satacaklar, Türkiye’nin kölesi olmayın, gelin rejim ordusunun saflarına katılın.” PKK-PYD sorununu bitirmek için muhakkak Esed rejimiyle el sıkışmak gerektiği tezini tekrarlayıp duranlar muradına erecek gibi. Nasılsa Esed rejimin PKK’yı uzun yıllar boyunca nasıl Suriye’de, Lübnan’da nasıl eğitip donattığını, birlikte ne türden saldırıları organize ettiğini hatırlatmanın hiçbir fayda vermediği bir dönemde yaşıyoruz. PKK ne tasfiye edilecek ne de sınırdan uzaklaştırılacak, oluşan konjonktür sayesinde aslına ve hamisine dönüyor.
Dikkat çekici bir biçimde Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı asli sahipleri Rusya ve İran hesabına sarf ettiği meçhul olmayan şu cümleleri de kurabiliyor mesela: “Erdoğan sinirlendiği zaman ‘Sabrımız kalmadı’ gibi tehditler savuruyor. Aman ne büyük sorun! Erdoğan aslında Amerikalılar için küçük bir paralı askerdir.” Sahibinin sesi, yeni anayasa çalışmalarına iyimser bakanları, zayıf da olsa bir çıkış yolu olarak görenleri henüz hiçbir adım atılmamışken dahi alenen tersliyor ve aşağılıyor şu tür cümleleriyle: “(Türkiye’nin desteklediği muhalifler) Suriye’yi temsil etmiyorlar. Kendilerini bile temsil etmiyorlar. O zaman şu soruyu soruyoruz: Suriye Anayasası’nı mı tartışıyoruz, Türkiye Anayasası’nı mı?”
Astana’da aranan, dahası zaruretler icabı ciddi ümitler bağlanan siyasal çözümün mahiyeti az çok belirginleşiyordur herhalde. Ortadaki çadır tiyatrosunun hiçbir ahlaki ve hukuki prensibe dayanmadığını teyid babında Amerika’nın IŞİD Karşıtı Koalisyon Komutanı Korg. Paul LaCamera’nın son tabloya ilişkin beyan ettiği kaygı ve reste bir bakalım: “Amerikan yasaları gereğince, Rusya ve Esad yönetimiyle iş birliğine gitmesi halinde SDG (PKK) ile olan ortak çalışmalarımıza son vereceğiz. SDG/PKK’nin Şam yönetimine yaklaşması halinde askeri yardımları keseceğiz.” Kim ne derse desin Amerika ve Rusya’nın Suriye üzerinde yaşadığı en önemli ayrışma ve rekabet PKK-PYD’nin kontrolü noktasında belirginleşmektedir halen.
Askeri Konsepti Rusya mı Ismarlayacak?
Peki, İdlib meselesi bu meyanda nerede nasıl duruyor? Astana Süreci ilerledikçe Rusya’nın havadan, Esed rejimin karadan saldırıları gün gün artıyor mesela. İdlib’in içinde bombalı araçlarla yapılan saldırılarla bölge daha bir güvensiz hale getiriliyor. Uyduruk görüntü ve haberler eşliğinde Heyetü Tahrir’i Şam’ı PKK-PYD’yle ve IŞİD’le işbirliği yapan bir terör örgütü olarak sunma gayretleri artıyor mesela. Çünkü Rusya ve İran, tıpkı Amerika gibi ısrarlı bir biçimde Türkiye’yi Fırat’ın doğusunda PKK-PYD’ye karşı değil de İdlib’de HTŞ’ye karşı askeri operasyonlar tertiplemek üzere sıkıştırıp duruyor. Adana Mutabakatı Amerika’ya karşı kullanılacak bir koz gibi gözükürken esasen günden güne Rusya’ya karşı Türkiye’nin zaafını ve bağımlılığını artıran yıkıcı bir tuzağa dönüşüyor.
İdlib’in Rusya gündemindeki yerine Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un son beyanatı üzerinden kısaca bir bakalım. Lavrov, Münih’teki Güvenlik Konferansı’nda Soçi’deki liderler zirvesi tartışmasına atıflar yaparak denklemi şöyle kuruyor: “Şam yönetiminin rızası ile Rusya ve Türkiye ordusu tarafından İdlib’de kademeli olarak güvenli bölge oluşturularak ortak devriye alanı oluşturulacağı üzerinde anlaşma sağlandı. Nasıl olacağını birlikte göreceğiz.” Ortak devriye alanı nerede oluşturulacakmış? Eğer doğruysa İdlib’de. İyi de İdlib’de Türkiye ve Rusya’nın ortak devriye çıkarması ne demek oluyor, nereden çıktı bu plan?
Rusya Devlet Başkanı Putin’in esprili çıkışlarının son örneği olarak tezahür eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı -40 derecede Sibirya’yı görmeye daveti, temel ve hayati hususları gölgeleyen hatta unutturan alabildiğine soğuk ve olabildiğince kanlı diplomatik şakalardan biri olarak zuhur etmez umarız. Çünkü aşama aşama ve tümüyle yıkıcı ve kan dökücü bir biçimde yürürlüğe sokulan bu plan Türkiye’yi asli düşmanlarıyla hesaplaşmaktan alıkoymayı hedefliyor. Amerika’nın çirkefliği ve zorbalığının mecbur kıldığı Rusya ve İran’la uzlaşma süreci Türkiye’yi ağır bir sorumluluk ve altından kalkamayacağı bir fatura altına sokabilir.
Türkiye tarafından Suriye’de kurulmak istenen Güvenli Bölge için Rusya adres olarak şimdilik İdlib’i işaretliyor. Ancak yakın gelecekte Fırat’ın doğusuna yönelik talepleri tümden tecrit etmeye de kalkışacaklarına ilişkin çok sayıda tecrübe ve emare mevcut. Alt düzeyde istihbarat yetkililerinin başlatılan diyaloğun yakın gelecekte Esed rejimiyle el sıkışmaya dönüşmesi Türkiye açısından da Suriye halkı açısından da büyük bir kayıp, telafisi imkânsız bir yıkım olur. İdlib’i de kan deryasına dönüştürmeye azmetmiş Rusya, İran ve Esed rejimine yol vermek, Fırat’ın doğusuna yönelik askeri operasyonları geri çekmek, PKK ve Esed rejiminin uzlaşmasıyla bölgedeki güvenliğin teminat altına alınacağına ikna olmak hiç de zannedildiği gibi Türkiye için, gözünü kulağını gönlünü Türkiye’ye çeviren Müslüman halklar için hayra vesile olmayacak.
Yeni Akit
YAZIYA YORUM KAT